Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Vahdettin İnce: Devşirme aydın çapsızlığı

Vahdettin İnce, indyturk.com’da “Devşirme aydın çapsızlığı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Vahdettin İnce: Devşirme aydın çapsızlığı

Ermeni trajedisine girmeye hiç niyetim yoktu. Çünkü lehte ve aleyhte konuşanların neredeyse tamamı bu topraklarda cereyan eden bir hadise ile ilgili olarak başka diyarlarda hazırlanan kavramlarla, argümanlarla konuşuyor, olup bitenleri anlamlandırmaya çalışıyorlar.

Memleketin aydını özgün değil. Avrupa’dan kavram ithal etmese kendi topraklarında yaşanan bir olayı anlamlandırmaktan acizdir.

Öyle ki Ermeni hadisesinde olduğu gibi bazen olay oluyor, üzerinden yarım asra yakın bir zaman geçiyor, sonra bir adam çıkıp başka bir bağlamda “soykırım” diye bir kavram geliştiriyor ve o güne kadar tek kelime etmeyen, tek bir tanım yapmayan aydınlarımız birden aydınlanmış gibi analiz yapmaya başlıyorlar.

Bu yüzden oldum olası taşıma kavramlarla tarih, kültür, din…değirmenini döndürmeye çalışan aydınları ciddiye almıyorum. Hele Ermeni trajedisi hakkında yapılan saldırı ve savunmaları hiç gerçekçi bulmuyorum. 

Dediğim gibi ortalığı ithal argümanlara dayalı analizlerin kapladığı böyle bir meseleye hiç girmeyecektim. Ta ki taşıma kavramlarla, devşirme fikirlerle Ermeni hadisesini çözdüğünü düşünen aydınlardan birinin geçenlerde verdiği bir röportajda “feodal Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi” dediğini okuyana kadar.

Hani, “tecavüz ettiler, kaçırdılar, öldürdüler…”dese, yine ithal malzemelerle konuşuyor, demem, olayın objektif etkisi bakımından bir nebze anlarım. Oluyor böyle şeyler her toplumda. Bunlar da olmuş nitekim. Onca insan ölmüş. Buhar olup uçmadılar ya.

Neticede Kürtler de sütten çıkmış ak kaşık değildirler. Bunun gibi yüzlerce hadiseyi duymuşluğum var, Kürtlerin ve Ermenilerin sebep olduğu.

Bir yerde Kürtlerin camilere doldurulup yakıldıklarını, bir başka yerde Ermenilerin kiliselere doldurulup yakıldıklarını bizim oralarda kime sorsan sana söyleyecek, olayın yerini gösterecek kadar bilinen şeylerdir.

Ama “ilk gece hakkı…” Doğrusunu isterseniz okuduğumda tüylerim diken diken oldu. 

Ben Ermenilerin kendilerine yaptıklarının yanında kendilerinin de Ermenilere yaptıklarını aynı açık yüreklilikle anlatan bir çevrede büyüdüm.

Van, Birinci Dünya Savaşı’na kadar Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları ve Kürtlerle Ermeniler arasındaki çatışmaların da aynı şekilde yoğun olarak yaşandığı bir yerdir.

Şimdi bile yüzlerce hikaye duyarsınız, her iki tarafın yaptıklarıyla ilgili olarak.

Mesela Ermeni çetelerin Parsinli İbo Bey ve ailesine yaptıkları dengbêjlerin stranlarına konu olmuş. İbo Bey’in çiftliğini basan Ermeni çeteleri, karısını, kızını, gelinini kendilerine peşkeş çekmesini isterler.

O da içeriye gidip bütün ailesini öldürdükten sonra onlarla çatışmaya girerek hayatını kaybeder. Bu büyük dram hala dillerdedir. 

Köyleri basan Taşnak çeteleri tecavüzden tutun, kadınları, çocukları, yaşlıları camilerde toplayıp ateşe vermeye kadar akla gelebilecek her türlü vahşeti işlerler.

Sonunda Kürtler kadınları, çocukları, yaşlıları Anadolu’nun içlerine göndermek zorunda kalırlar.

Bizim köyden birkaç kilometre uzaklıktaki bir köydeki Ermenilerin, köyün kilisesine doldurulup diri diri yakıldıklarını bizim köylülerden duymuştum.

İki tarafın yaşadıklarını bizzat Kürtler büyük bir acı duyarak anlatıyorlardı.

Görüldüğü gibi Kürtler, Ermenilerin kendilerine karşı işledikleri vahşetleri anlattıkları kadar kendilerinin de onlara karşı işledikleri vahşetleri aynı açıklıkla anlatmaktan imtina etmemişler. 

Ama bir kere bile “ilk gece hakkı” gibi bir söz hiç kimseden duymadım. Bir aydın neden böyle bir şey söylesin? Gerçekten olmuş mudur böyle bir şey? Çok düşündüm.

Bu meseleye kafa yoran, araştırma yapan dostlarıma sordum, bölgede yaşayan ve bu tür hikayeleri bilmesine ihtimal verdiğim tanıdıklarımı aradım.

Kimsede bu yönde tek bir bilgi yok. Onlar da okudukları, duydukları bu açıklamayı hayretle karşılamışlardı.

Sonra biraz düşününce meselenin gelip ithal fikirli aydının kafasının çalışma biçiminden kaynaklandığını anladım.

Bizim gibi ülkelerin aydınları batı toplumunun tarihsel olarak yaşadığı süreçleri, bu süreçlerle birlikte oluşmuş sosyal yapıları, bunlarla ilintili olarak geliştirdikleri kavramları, tanımlamaları bire bir kendi toplumlarına uyarlarlar.

Kendi toplumlarını öyle anlarlar veya anladıkları sanırlar. Hatta ellerine iktidar gücü geçse, sırf batılı kavram ve olguları haklı çıkarmak için toplumları bu tanımlara göre dizayn ederler. Bunun da yakın çevremizde örnekleri çoktur.  

Feodalizm batı toplumunun kendi iç dinamiklerinin ortaya çıkardığı bir süreç ve bu sürece ad olmuş bir kavramdır.

Kendine özgü bir üretim ilişki tarzı var. Toprak sahibi derebey ve bu topraklarda çalışan köylüler de derebeyin malıdır. Onlar üzerinde her türlü tasarruf hakkı vardır ve bu toplumun genelinde kabul görmüş yasanın gereğidir.

O süreçte “ilk gece hakkı” gibi ahlaksız bir durum da yaşanmış. Nitekim batılılar tarafından çekilen filmlere, yazılan romanlara da konu olmuş. 

Kürtler arasında da toprak sahibi ağa ve bu toprakları ekip biçen köylüler olduğunu duyan ama asla gidip oradaki ilişki tarzını bizzat gözlemlemeyen, ilişkinin bir toprak sahibi ile onun malı diğer insanlar şeklinde değil de kan bağına dayalı bir akrabalık ilişkisi olduğunu bilmeyen taşıma fikirlerle zihin değirmenini döndürmeye çalışan aydınımız, pat diye tanımı yapıştırıyor.

Ağa derebeydir, köylü de onun malı. Şu halde ağanın köylüler ve diğer maiyeti üzerinde her türlü tasarruf hakkı vardır ve bu haklardan biri de “ilk gece hakkı”dır.

Bu kadar basit ve bu kadar kolay. Siz bakmayın çok ciddi bir araştırma ve analiz havası vermek için ilgili ilgisiz bir sürü kavram ve yabancı kelimeyi boca etmelerine. Evet, bu kadar basit ve aslında bu kadar iğrenç.

Devamı >>>



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER