Yusuf Ziya Cömert Analiz Etti...
Geçen Pazar, Oğlum İsmail’le konuşuyorduk.
Ben, eski bir talebe olarak, çocuklarımı okul tercihleri, ders durumları, notları vesaireleri konusunda sıkboğaz etmem.
Ne istiyorlarsa onu okusunlar. Nasıl okumak istiyorlarsa öyle okusunlar.
Sadece, zihinlerini açmak, doğru tercihlerde bulunmalarına yardım etmek için onlara faydalı olabileceğini düşündüğüm izahlar yaparım. Yani, çocuklarımın eğitimleriyle ilgili olarak, onları da buna istekli görürsem, çocuklarımla birlikte sesli düşünürüm.
Kararı kendileri verirler.
Şu ana kadar, Allah’a şükür, oğullarım ve kızlarımla ilgili olarak, beni mahcup edecek bir durumla karşılaşmadım.
“Ne oldu senin okul işleri?” diye sordum o gün İsmail’e.
“Hiçbir şey belli değil” dedi, “Kalan dersleri nerede okuyacağız, başka bir okul benim Şehir’de verdiğim dersleri kabul edecek mi, bilmiyorum.”
Esra kızım da bu sene üniversite sınavlarına yeniden girdi. Şehir’de hazırlığı bitirmişti. Tarih bölümündeydi. Okulu kapatılacağı için canı sıkkındı. Şimdi başka bir üniversiteye gitmeyi düşünüyor. Artık nasip.
Selman’ın da bir dersi kalmış. Diplomasında Şehir Üniversitesi yazacak mı yazmayacak mı bilmiyoruz.
Dün sabah ne olabileceğine dair kuvvetli bir işaret aldık.
Haberlerde, gece yarısı çıkan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Şehir Üniversitesi’nin kapısına kilit vurulduğunu söylediler.
Kapatmışlar okulu.
YÖK, bizim çocukları mağdur etmek istemiyormuş. Bu yüzden ivedilikle konuyu değerlendirecekmiş!
İyi okuldu. Akademik kadrosu kaliteliydi.
Bizde hatırası vardı Bilim ve Sanat Vakfı’nın, ta 90’lardan beri.
Diyordum ya, nazar değmesin diye, 28 Şubatçılar vakfa musallat olmasın diye, oradaki ilmi çalışmaların gazetede haberini bile yapmıyorduk.
Şehir Üniversitesi, Bilim ve Sanat Vakfı’nda şekillenen ‘vizyon’un güzel bir semeresiydi.
Gitti koca üniversite!
Şehir Üniversite’nin kapatılma süreciyle, hem bu memleketin bir vatandaşı olarak, hem de bir veli olarak epeyce ilgilendim. Defalarca da yazdım, çizdim. Safahatını biliyorum.
YÖK’ün açıklamasının aksine, Üniversitenin, eğer borçların yeniden yapılandırılmasına izin verilseydi, kampüsü inşa etmek için aldığı krediyi ödeyebilecek potansiyele sahip olduğundan eminim.
YÖK, kendi eliyle kapatamadı üniversiteyi.
Banka da, borçları yeniden yapılandırma yönünde bir karar almaya cesaret edemedi.
Siyaset, çok hafif bir müsamaha sinyali verseydi, çözüm bulunurdu.
Danıştay, kampüsün inşa edildiği arazinin üniversiteye temlik edilmesiyle ilgili kararı bozmuş.
Bozsun, mesele değil.
Siyaset iyi niyetli olsaydı, temlikin tahsise dönüştürülmesi de mümkündü.
Yoktu iyi niyet.
Siyaset, Üniversiteyi kapatmayı kafaya koymuş.
Ve tahmin ettiğim gibi, kafasına koyduğu şeyi yapmaktan imtina etmedi.
Karar tabii ki siyasi.
Bence siyaset, kararın siyasi bulunması dert etmiyor.
Üniversiteye el konulduğunda, daha doğrusu üniversite Marmara Üniversitesi’nin himayesine verildiğinde ilk açıklamanın Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik’e yaptırılmış olması kararın siyasi bulunmasını önemsememenin bir alameti.
Savunma zayıftı. Normal zayıf olması, tez inandırıcı değil.
Açıklamanın bazı yönleri de Ömer Çelik’i aşıyordu.
Diyordu ki, (2 Aralık 2019) “Üniversitedeki hocaların ilmi birikimine hürmetimiz büyüktür. Ve bu ilmi birikimin heba edilmesi mümkün değildir. Aynı zamanda burada okuyan çocukların hiçbir şekilde herhangi bir haktan mahrum edilmeleri söz konusu değildir.”
“Üniversitenin akademik birikimi korunacak, öğrencilerin eğitim ve öğretim hayatında bir aksama olmayacak. Sanki bu üniversite ortadan kaldırılıyor sanki imha ediliyormuş gibi açıklamalar yapıyorlar.”
Hürmetiniz, ister olsun, ister olmasın, ilmi birikim zayi olmaz tabii. Kendisine bir yol bulur.
Mamafih, kapatma kararı kesinleşince, ‘hürmet’ biraz muallakta kaldı.
Ya öğrencilerin eğitim öğretim hayatı?
Ben, kendi hanemin içinde ayan beyan görüyorum, aksadı.
Allahu Te’ala başka kapılar açar, düzelir inşallah.
Ve ‘sanki’ değil, gerçekten, imha edildi Şehir Üniversitesi.
İşin siyasi boyutu umurumda değil. Çoktaan sıtkım sıyrıldı siyasetten.
Ama üzüldüm bu hikayenin böyle hazin bitmesine.