Çoğumuz için aborjinlerin İslam ile iç içe geçmiş uzun tarihi hala bilinmiyor. Aborjinler olarak bilinen bu yerli kardeşlerimiz 300 yıldır Müslüman toplumlarla ticaret yapıyor, evleniyor sosyal ilişkiler kuruyor. Şimdi Endonezya´nın bir kenti olan Makaskar´dan Avustralya´ya açılan balıkçıların bu toplumla ilişkileri zamanla ticaretin yanı sıra dini bir mirasa da dönüşüyor.
1700´lerde balıkçılar ile başlayan bu ilişki aynı zamanda mitoloji ve ritüellerine de yansımış. Elcho adası yerlilerinde bulunan rüya figürü onlara dinimizdeki Allah teala cümlesinin bir yansıması olarak geçmiş. İlk yerleşik müslümanlar ise Afganistan´ dan göç eden bedeviler olmuş. 1860´larda yerli halkla başlayan birliktelikleri zamanla gelişmiş ve evliliklerle perçinlenmiş. Bu yüzden aborjinlerde Khan, Sultan, Mahmud gibi soyadlar kullanılmaya başlanmış. Malezyalıların da ücretli işçi olarak gidip gelmeleri müslümanların sayısınının artışında bir başka etken.
Aborjinler, yerli gelenekleriyle İslam inancının geniş bir yelpazede benzerlik içermesinin kendilerini İslam´a ısındırdığını söylüyorlar. Hatta çoğunluğu İslam´ın onları yerli köklerine kavuşturduğunu söylüyor. Mesela, İslam´ın ön gördüğü kadın erkek rolü onlarda da benzer şekilde görülüyor. Ama benzerlik sadece bu değil, dinimizin emrettiği gibi onlar da doğayı, suyu ve her türlü nimeti değerli bilip israf etmemeye özen gösteriyor.
İslam´ın kalplerini ısındıran özelliklerinden biri de onları hristiyan misyonerlerin aksine tek tip bir yapıya zorlamaması. Misyonerler onlara beyaz kültürünü dayatmış ve onları medenileştirilmesi gereken ?kızgın siyahlar´ olarak görmüş, zorla Hristiyan yapmaya çalışmışlar. Oysa Kuran´da denildiği gibi insanlar farklı kavim ve ırklardan da gelse de herkes yaratılışta eşit ve bunu bilmek aborjinleri özgür ve mutlu ediyor.
Bunların yanı sıra sadece aborjinler değil siyahi ve afro-amerikanlar da, derin acılarını dindirmeyi, anlamlı ve huzurlu bir yaşam sürmelerini İslam´a borçlu olduklarını söylüyorlar. Öyle ki misyonerler, sömürgeciler ve kimliklerini yok sayanlara karşın İslam da saygı ve aidiyet bulduklarını söylüyorlar. Sonradan Müslüman olan Süleyman ise şöyle söylüyor:
?Maruz kaldığım tavırlara bakarak pekala bir terörist olabilirdim? İslam benim hayatıma girip her zaman bana sakin ol, sorun yok, elbet adalet yerini bulacak dedi. Bu benim hayatımı değiştiren bir inanç oldu"
Bu toplumda kadınlar için ise İslam´ın yararı daha farklı bir boyutta da gözleniyor. Kabile hayatında meta olarak görülen ve cinsiyetinden ötürü sosyal statüsü düşük görülen kadınlar hijabla kendilerini korurken din kurallarıyla değeri yüce bir konuma kavuşturulmuş. Ayrıca dinimizin aileyi korumaya yönelik kuralları, çocuklarına güvenli ve istikrarlı bir yaşam sağlamak isteyen aileleri mutlu etmiş.
Torres adasında doğan Dr. Wood 12 yıl önce Malcolm X´in yazılarından etkilenerek İslam´ı kabul etmiş. Serüvenini kendi ağzından öğrenelim.
?Uzun yıllar yok sayılan aborjin kimliğini Avustralya da kabul eden bir din vardı ve kendim için pekâlâ yararlı olduğunu biliyordum. Irkçılığı yıkıyor ve reddediyordu. Tabi ki Müslümanlar arasında da ırkçılar var ama bu onlarda sadece kıt kaynaklar için yapılan mücadelenin eserinden öte bir şey değildi.?
Tabi ki İslam´ı kabul aşamasının kolay ve hızlı olmadığını dile getiriyor.
?Baristalık yaptığım zamanda sık sık dünyaya kızgın bir şekilde, masaya geçer içerdim. Şimdi Müslümanım. Hala boş sebeplerle şüpheye düştüğüm oluyor. Ama hayat bir yolculuk ve İslam benim bu evrende yerimi bulmama yardım ediyor.?
Anthony de İslam´la şereflenenler arasında. Müslüman olmasına arkadaş çevresinin yanında Malcolm X in siyahi davası ve Müslüman görüşleri de oldukça etkili olmuş.
Bu güzel örneklere bakarak rahatlıkla diyebiliriz ki insanoğlunun hem ruhsal hem de sosyal ihtiyaçlarını karşılayan dinimiz bu yerli toplumda nurunu daha da büyütecek gibi gözüküyor.
Kaynak: bidunyahaber.org