Dijital teknoloji ile artık ülkeler arası uyuşturucu ağı, küresel ticaret ağından daha profesyonel.
Dünyanın bir ucunda üretilen bir uyuşturucu dünyanın öbür ucuna rahatlıkla transfer edilebiliyor.
Yerli kaçakçı örgütlerle uluslararası kaçakçı örgütleri arasında inanılmaz bir ağ var.
Uyuşturucu sektöründe yıllık dönen para 400 milyar doların üzerinde. Bu kara paraların birkaç küresel bankanın muhabir bankalar aracılığıyla aklandığını biliyoruz.
Geçen ay İsviçre’nin en büyük ikinci bankası Credit Suisse, uyuşturucu kartelini içeren bir kara para aklama planını tespit edemediği için suçlu bulundu ve para cezasına çarptırıldı.
Uyuşturucu sorunu dünya genelinde öyle tehlikeli bir boyuta ulaşmış ki artık hiçbir ülke tek başına yürüttüğü mücadeleyle sorunun üstesinden gelemiyor.
Yıllardır, ülkemizin narkotik ticaretinde bir ‘transit’ ülke konumunda olduğu söyleniyor.
Ama madde, geçerken, geçtiği ülkede ‘soluklanıyor’, geçtiği ülkelere yüklüce bir miktar ‘bırakılıyor’ ve bu uluslararası ticaretin yerli işbirlikçilerince, ‘geçişten’ arta kalan maddeler, ülkemizde ‘iç piyasaya’, insanımıza sunuluyor.
Sorun sadece bir ülkenin değil; dünyanın sorunu.
Dolayısıyla, sadece bir ülkenin uygulamaya sokacağı önlemlerle değil, ulusların iş birliği içerisinde çözebileceği bir sorun.
Sorun uluslararası ama asıl çözüm milli ve yerli.
Uluslararası iş birliğinin dışında her ülkenin kendi kültür değerlerine göre çözüm üretmesi gerekiyor.
Aynı ilaç ve aynı tedavi şekli ile iyileştirilemez bir sorun bu.
**
Uyuşturucu bağımlılığı, temelde biyopsikososyal bir problem olarak tanımlanır.
Fiziksel bağımlılık, maddenin varlığına karşı duyulan fizyolojik bir istektir.
Psikolojik bağımlılık ise kişinin duygusal veya kişilik yapısı gereği, gereksinimlerini giderme amacıyla o maddeye düşkünlüğüdür.
Uyuşturucu kullanımında risk oluşturan sosyal faktörlere baktığımızda çözümün nerde olduğunu da görebiliyoruz;
Uyuşturucu kullanımının yoğun olduğu bölgelerde ikamet edilmesi
Akademik başarısızlık ve okula ilgisizlik
Aşırı otoriter veya aşırı serbest aile yapısı
Arkadaş ortamına kabul edilme çabası
Beğenilen ünlülerin madde kullanması
**
Emniyet’in hazırladığı bir raporda dikkat çekici tespitler yapılmış;
“RTÜK’ün televizyon izleme eğilim araştırmasına göre; uyuşturucu kullanımında risk grubu olarak tanımlanabilecek 15-35 yaş arası kitle hafta içi ortalama 4,2 saat, hafta sonu ise 4,5 saat televizyon izlemektedir. Bu kitle dikkate değer oranda (yüzde 87-yüzde 93) da yerli dizi izlemektedir.
Horton ve Wohl (1956) tarafından geliştirilen bir kavram olan ve izleyicinin medya karakteri ile geliştirdiği ilişkiyi inceleyen “parasosyal etkileşim kuramı” bu anlamda önemlidir.
Kurama göre “sahte etkileşim” ile izleyiciler, medya karakterlerini yakın arkadaşlarıymış gibi değerlendirir ve onları bir model olarak görürler.
Bu durumda izleyiciler, karakterin sosyal durumlardaki tutum ve davranışlarından etkilenir, özdeşleşme yoluyla da karakterin kendisi gibi olma eğilimi gösterirler.
Uyuşturucu kullanımında risk grubunda (15-35 yaş) izlenme oranı yüksek olan yerli dizilerde, uyuşturucu ile ilgili suçları işleyen karakterlerin ne şekilde konumlandırıldığı önemlidir.
Bunun yanında uyuşturucudan tutuklanan ünlülerin medyada sunuluş biçimleri önem arz etmektedir.”
Yani demek isteniyor ki; uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele aileden başlıyor.
Aileye ayar vermenin de bugün için en etkili yolu dizilere milli ve yerli bir ayar vermek.
Çünkü gençlerin rol modeli oyuncular.
Uyuşturan değil, uyandıran dizilere, cinsiyetsiz değil, cinsini insana yakışır şekilde temsil eden dizi oyuncularına acil ihtiyaç var.
**
Küreselleşme bir yandan insanlığa iyileşme ve gelişme anlamında büyük imkânlar sunarken, bir yandan da toplumsal tehditlerin dünya geneline hızla ve kolaylıkla yayılmasını sağlıyor.
Sürekli artan kullanıcı ve bağımlı sayıları, uyuşturucu kaçakçılığındaki yüksek kâr payı, sadece terör örgütlerinin değil, gözünü para hırsı bürümüş iş adamlarından bürokratlara hatta siyasilere her kesimden insanı bozuyor.
Sorun neden büyük ve neden bitmiyor?
Çünkü kötüler karşımızda kötü olarak durmuyor.
Masum elbiselere ve kimliklere bürünmüşler.
İçimizdeler, bizden biri gibi.
‘Pirincin içindeki en tehlikeli taş siyah değil beyaz olanıdır’ derler ya o yüzden sürekli dişlerimiz kırılıyor.