Prof. Dr. Üstün Dökmen’in, Armağan Çağlayan ile söyleşisinde kullandığı ifadeler tartışılıyor.
Dökmen şöyle demişti:
“Eczacı, mimar, inşaat mühendisi başörtülü, tesettürlü olabilir. Söylediğim aynen şu, bir eczacı başörtülü olabilir, mimar olabilir, Milli Eğitim izin verdiği için öğretmen olabilir, hâkim ve savcı benim alanım değil, karışmıyorum. Fakat başörtülü psikolog, başörtülü psikiyatrist, başörtülü PDR uzmanı olması meslek etiğine aykırıdır. Nötr olamazlar. Psikoloğun karşısındaki kişiye karşı nötr davranış içerisinde olması gerekiyor. Empati kurabilmesi gerekmektedir. Empati kurabilmemin temeli nötr davranmaktan geçer. Dünyada meslek etiği şudur, bizim insanlarımız bilmiyor. Psikolog, psikiyatrist, PDR uzmanı dini, siyasi, takım, milli simge kullanamaz.’’
Felsefeci Enis Doko ve sosyal psikolog Yasin Koç, Serbestiyet’in konu hakkındaki sorularını cevaplandırdı.
Üstün Dökmen “nötr” kavramına vurgu yapıyor. Nötr nedir? İnsan gerçekten nötr olabilir mi?
Psikologların nötr olması gerektiği yönünde genel bir söylem var. Bu elbette ulaşılmaya çalışılan bir durum ama nötr kavramı aslında göreli bir kavram. Karşınızda bir insan görüyorsunuz. Bir duvara konuşmuyorsunuz; o insanın giyiminden ten rengine, kullandığı şiveye kadar her şeye bir anlam atfedebilirsiniz. Atfettiğiniz mana da sizin içinde bulunduğunuz kültüre, bazen de kendi kişisel yaşantınıza bağlıdır. Bir Amerikalı açısından siyahi olmanın bir anlamı var. Belli bir siyasi görüşe, kültüre yerleşmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla siyahileri sevmeyen biri siyahi kişiye karşı antipati duyabilir. Diğer taraftan bir siyahi de sempati duyabilir ve kendini daha rahat ifade edebilir.
Bu manada Türkiye üzerinden örnek verecek olursak Doğulu veya Karadenizli insanların da şiveleri var. Bunu duyduğunuzda sempati de antipati de duyabilirsiniz, siyasi görüşe ve kültüre bağlı olarak. Başörtüsü de bunun gibi bir örnek. Kendiniz eğer başörtülüyseniz ve karşınızdaki de öyleyse sempati duyabilirsiniz. Başörtülü bir insan başörtülü birine nötr bakar. Nötr dediğiniz şey ‘sizinle aynı’ demektir aslında. Yani Üstün Bey’in sosyolojisinden başörtüsüz olmak nötr gözüküyor olabilir ama bir Müslüman için veya başörtülü için de başörtülü olmak nötrdür. Ön yargılı bir insansanız açık birini görünce dinsiz ve sizden uzak görebilirsiniz. Aynı şekilde ön yargılı bir seküler de başörtülüyü antipatik görebilir. Gerici ve yobaz diye yaftalayabilir. Keza bazı feministler erkeklerden hoşlanmayabiliyor ya da bazı erkekler de kadına karşı önyargılı olabiliyor, kadınları yetersiz görüyor. O zaman kadınlar/erkekler de psikolog olmasın mı diyelim? Mutlak manada bir nötr olamaz ki.
Psikolog olmak bile bir kimliktir ve bu bile nötr olmamaktır aslında. Batı’da yapılan araştırmalarda bazı Müslümanların psikologların danışanını dinsiz yapacakmış gibi bir korku taşıdığı sonucu çıkıyor. Bu bile bize bir kimlik ve taraf görüntüsü oluşturabilir.
Üstün Bey eğer başörtülü psikologların nötr kalamayacağını kastettiyse bu daha da kötü. Çünkü psikologlar bunu yapabilmek için özel eğitimler ve teknikler alıyorlar. Tekniğin kendisinin yanında dini inançlar önemli değil. Psikolog İyi eğitim aldıysa zaten bu teknikler çalışacak. Dolayısıyla başörtülüler teknikleri uygulamaz diyorsa onların zihni olarak bu kapasiteye sahip olmadıklarını düşünmesi lazım. Teknikleri uygulamada başı açıkların kapalılara üstünlüğü olamaz.
Dikkat ederseniz Üstün Bey konuyu psikolojiyle de sınırlı tutmuyor. Eğitim konusunda Milli Eğitim Bakanlığı izin verdiği için öğretmen olabiliyorlar diyor mesela. Aslında olmaması gerektiğini düşünüyor. Hâkimler için benim alanım değil diyor. Halbuki bunun alanla ne ilgisi var? Bir akademisyen olarak böyle bir ayrıma her şekilde karşı durması lazım. Meslektaşlarına ayrımcılık yapıyor aslında. Bir üstencilik içerisinde, kendini üste koyuyor. Karşı çıkacak olanlara da en baştan akılsız diyebiliyor. Aslında onun söyledikleri son söz de değil ki. Hem başörtülü kadınların bu işi yapma haklarını hem de söylediklerine karşı kendilerini savunma haklarını ellerinden alıyor.
Psikologların Üstün Dökmen’in istediği gibi nötr görünme şansları var mı?
Çözüm bu mantıkla tek şekilde olabilir; üniforma zorunluluğu getirilir herkes eşit olsun diye. O durumda da makul olan şey hassasiyetleri dikkate almaktır. Genelde kadınlar başörtülüyse forma o şekilde yapılır. Siz de karşınızdaki başörtülü mü değil mi anlayamazsınız. Üstün Bey’in istediğine en yakın çözüm bu olabilir. Burada da ten rengini, şivesini, mimiklerini gizleyemezsiniz. Zaten bu makul bir yaklaşım değil.
Burada konu direkt olarak başörtüsü mü?
Benim şahsi kanaatim, başörtüsü üzerinden yapılan ayrımcılıkların esas itibariyle ırkçılıktan farkı yok. Bu evrimden gelen bir durum. İnsanlar avcı toplayıcı toplumdayken “öteki ve benim kabilem” ayrımı yapma ihtiyacı hissediyorlardı ve bu hayatta kalma şanslarını artırıyordu. Düşmanla yarışıyorlar ve görüntüsünden, renginden, şivesinden düşmanı ayırıyorlar, başka bir kavimden olduğunu düşünüyorlardı. Yapılan deneyler farklılıkların kokusunu bile algıladığımızı gösteriyor. Siyahiler beyazların, beyazlar ise siyahların kokusunu farklı algılıyor. Görüntü ve şive dışında bir de semboller üzerinden ayrımcılık yapılabiliyor. Örneğin Batılı bir adam için kimono farklı bir simge. Beyin her an bu şekilde uyarılıyor. Irkçılığın temelinde bu var ve başörtüsünde aynı mekanizma işliyor aslında. Karşıdaki hemen başörtülüye “öteki” diyebiliyor. Yani nötr gördüğümüz bizim kavmimiz aslında, grup içi olan.
Tweet’inizde “görünmez imtiyaz” kavramından bahsetmişsiniz. Görünmez imtiyaz nedir?
Aslında “görünmez imtiyaz” 1988’lerin başında McIntosh’un bir makalesinde beyazlık üzerinden ortaya attığı bir kavram. Örneğin erkeklerle kadınları karşılaştırdığınızda ve kadınların göstermesi gereken tüm çabayı göz önünde bulundurduğunuzda erkeklere verilen imtiyazın farkına varıyorsunuz. Aynı şekilde Türkiye’de kadın olmak, Müslüman kadın olmak hatta başörtülü Müslüman kadın olmakta da bu görülebilir. Müslüman bir kadın olarak psikoloji eğitimi alıp psikolog olabilirsiniz ama başörtüsünü örttüğünüzde psikolog olmanız hemen yadırganabilir. Kadın psikolog – erkek psikolog konusuna girmiyorum bile. Dolayısıyla Müslüman olup başını örtmeyen kadınlar psikolog olabiliyor da başörtülüler neden olamıyor diye sorulabilir.
Türkiye’de 20 yılda çok şey değişti; karikatürize edilmiş başörtülü karakterler oluyordu televizyonlarda mesela. Veya başörtülü bir kadın doktora veya psikoloğa gittiğinde doktor ya da psikolog hiçbir zaman ona benzemiyordu. Tam olarak Üstün Dökmen’in söylediğinin tam tersi, başörtülü bir kadının kendini başörtülü olmayan bir kadına açamaması durumu söz konusuydu. Aynı şekilde Müslüman camiada büyüyen çocukların kendine benzemeyen öğretmenlerden eğitim alması da örnek gösterilebilir. Yani baskın grupların gündelik hayatta çok net bir şekilde sahip olduğu imtiyazlar, ayrıcalıklar var. Onlara göre bunlar imtiyaz değil çünkü olması gereken bu şekilde. Çoğu insan başörtüsü takmıyor, dolayısıyla başörtüsü takmamak norm diye düşünüyorlar. Başörtüsü takıldığı an norm çiğnenmiş oluyor ve üzerine düşünmeye başlıyorlar.
“Görünmez imtiyaz” kavramı 2014 yılında Knowles’ın bir makalesinde de geçiyor. Knowles “görünmez” kelimesinin bu kavramda çok yanlış kullanıldığını, aslında aksine çok fazla görünürlüğün söz konusu olduğunu söylüyor. Mesela Amerika’daki siyahilerden bahsederken “black Amerikan” diyoruz ama beyazlara “white American” demiyoruz. American denince zaten ilk akla gelen beyazlar oluyor. Ciddi bir görünürlük var aslında.
Üstün Dökmen de bu şekilde kendi durduğu yerin nötr olduğunu düşünüyor. Ona göre olması gereken o, norm o. Ama başkalarına göre değil belki. Ona göre hayat işleyişi o şekilde ve onun dışında gelişen her şey norm dışı oluyor.
Başörtülü psikolog/psikiyatrist empati kuramaz mı?
Ben bunu değişik bir noktaya taşımak istiyorum, Üstün Dökmen’in önyargılarını düşünerek. Belki de kendisinin hayatına giren başörtülü kadınlar hep temizlikçi, çaycı falan gibi insanlar olduğu için hep sempatiyle baktığımız alt sınıftan başörtülü kadınlardı. Belki de o yüzden sempati kelimesini kullandı orada. Ben gruplar arası ilişki, önyargı çalıştığımdan aklıma gelen ilk şey o oldu. Empati duyamıyor, çünkü hayatı ona çok uzak ve normların dışında geliyor.
Yani ben aslında başörtülü bir kadının muhtemelen başörtülü bir psikologla çok daha iyi iletişim kurabileceğine, başörtüsü takmayan bir kadının yine aynı şeklide başörtüsüz bir kadınla daha iyi iletişim kurabileceğine de inanıyorum. Ya da bir erkekle erkeğin aynı şekilde. Ben de mesela Hollanda’da yaşıyorum. Bazı noktalarda Hollandalı bir terapistin beni anlamayacağını düşünüyorum. Kültür giriyor işin içine. Ama “Başörtülü psikolog olamaz” demek anlamamaktan ya da ilişkiden verim alamamaktan çok farklı bir şey.
Bizler de akademisyenler, araştırmacılar olarak dünyaya kendi gözlerimizden bakıyoruz ama objektif metotlar kullanıyoruz, objektif data analizi yapıyoruz. İstediğimiz yere çekmiyoruz datayı. Nötr kalmak çok apolitik, gereksiz bir bakış. Kimse nötr olamaz ama herkes objektif davranmak durumunda.