Umutlarla bir yere kadar, siyasetin gerçekleri hayallerin düşmanıdır
Muhalefet cephesi saflarında buluşan siyasiler ile iktidarın değişmesi zemininde onlara destek çıkan kalemler ile yorumcular, neredeyse bütünü, iktidarın değişmesiyle sonuçlanacağına inandıkları seçimin bir an önce yapılmasını heyecanla beklediklerini belli ediyorlar.
Seçim günü sandık başına gidecek seçmen kitlesinin yarıdan çok daha fazlasının kendilerinin tercihlerinden yana oy kullanacakları varsayımıyla…
Kullanılacak oylarla yalnız iktidar değişmeyecek, son dört yıl içerisinde başarısız olduğu görülmüş, üstelik ekonomik sıkıntılara da yol açmış ‘başkanlık sistemi’ de yerini ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’e bırakacak…
Umut bu.
Muhalefet “Sandıktan 360’ın mı yoksa 400’ün üzerinde mi milletvekili çıkarırız?” hesabında…
En son, 9 değişik kamuoyu araştırma şirketinin düzenledikleri anketlerin ortalamasını gösteren bir tablo yayımlandı. Buna göre, geçtiğimiz hafta sonu seçim yapılmış olsaydı, ‘Cumhur İttifakı’nın oyu %38.3’te kalacak ve beklenen gerçekleşecekti.
Aynı ortalama tablosunda, ‘Millet İttifakı’nın oyu rakibinden ileride, %41.3’ü buluyor. [Gerisi ‘kararsızlar’ grubu.]
Millet İttifakı adına şimdiden belirledikleri cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tebrik edenler sıraya girdiler bile.
Yahya Kemal’in bir şiirinde “İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” diyor.
Zihnimde filozof Francis Bacon’a ait olduğunu işittiğim benzer bir vecize var.
Bir dönemin önemli yazarlarından Galip Erdem avukatlık stajını İzmir’de geçirdiği dönemde ilgi duyan gençlere düşüncelerini en iyi nasıl ifade edebileceklerini öğretmek için dersler de vermişti. İlk dersinde, katılımcılardan Bacon’a ait olduğunu söylediği şu tespit etrafında bir yazı yazmalarını istemişti: “Umut iyi bir kahvaltı, kötü bir akşam yemeğidir.”
Hayaller ve umutlar ile geçen ömürler var.
Umut bizim olayımızda AK Parti’nin muhalefete düşmesi, hayal edilen de iktidarın ve sistemin değişmesi…
Gerçekleşebilir mi?
Yazının bu noktasında zihnim 2011 yılında yapılan genel seçim öncesinde yaşanan bir olaya kayıyor.
O sıralarda Cumhuriyet gazetesinde yazan -sonradan rahmetli olmuş- Cüneyt Arcayürek ünlü bir iş insanının güvenilir kaynaklara dayanarak 12 Haziran’da (2011) yapılacak seçimi CHP’nin kazanacağını iddia ettiğini yazdı.
Seçimden 15 gün kadar önce, 25 Mayıs 2011’de.
Ünlü iş insanı iddiayı kazanacağından o kadar eminmiş ki, yazara, “İddiayı kaybedersem ne isterseniz ama ne isterseniz alırım” da demiş…
Cüneyt Arcayürek iki gün sonra iddia sahibi iş insanının ismini de açıkladı: İnan Kıraç…
Aynı yazıda, bir başka Cumhuriyet yazarının, Leyla Tavşanoğlu’nun, Washington’da görüştüğü bir ABD yönetim yetkilisinden “AK Parti’nin oy oranı %38’de kalacak” cümlesini işittiğini de belirtti Arcayürek…
İki hafta sonra yapılan seçimde, AK Parti, bir önceki seçimde aldığı %46.58 oyunu da artırarak %49.83 oyla iktidarını biraz daha pekiştirmişti.
[Evet, iddia sahibi ünlü iş insanı şu günlerde ismi çok farklı bir olayda geçen Kıraça Holding’in patronu İnan Kıraç’tı. O günlerde Cumhuriyet gazetesinin sahibi olan Cumhuriyet Vakfı’nın mütevelli heyeti üyesiydi İnan Bey. İddiası gazetede yayımlandığında o sırada başbakan olan AK Parti lideri Tayyip Erdoğan’dan azarlayıcı bir tonla tepki almış, seçim sonrası görüşme talepleri cevapsız kalmıştı. Yıllar sonra Erdoğan-Kıraç yakınlaşması yaşandı. ABD’nin Avusturya’dan teslim aldığı Sezgin Baran Korkmaz’ın elinde tuttuğu İnan Kıraç’a ait hisselerin kendisine iadesi için içişleri bakanının devreye girdiği bile iddia edildi.]
Neyse.
Söylemek istediğim şu: Seçimler siyasetin dışından insanların sonucunu kolay tahmin edebilecekleri bir konu değildir; daha da kötüsü, seçimlerin siyasetin içinden insanların gözlerini kör eden bir yönü de vardır.
Başka bir örnek mi?
Turgut Özal 1977 genel seçiminde İzmir’den milletvekili adayı olmuştu. Milli Selamet Partisi’nden (MSP). Seçim kampanyası sırasında 40 güne yakın süreyi İzmir’de geçirmiş, her gün bir yerlerde halka konuşmalar yaptığı gibi, kendisini önceki devlet görevlerinden tanıyan çevrelerle de temaslarda bulunmuştu.
DPT’de ve başbakanlık müsteşarlığı dönemlerinde birlikte çalıştığı kadrodan tanıdıkları da kampanyasına katkıda bulunmak üzere İzmir’e gelmişlerdi.
Seçimden önceki akşam, kampanyaya katılan kadrosundan isimler ve Turgut Bey, ertesi gün yapılacak seçimde sandıktan nasıl bir sonuç beklendiği yolunda tahminlerde bulundular. En az beklenti, MSP’nin İzmir’den üç milletvekili çıkaracağı, birinci sıradaki Turgut Özal’ın seçilmesinin de garanti olduğu yolundaydı. Turgut Bey’in beklentisi daha da yüksekti.
Ne oldu biliyor musunuz? Elbette biliyorsunuz: MSP o seçimde İzmir’den tek bir milletvekili bile çıkaramadı; Turgut Bey de milletvekili olamadı.
Bu örnekler günümüzde sandık ortaya konulduğunda da aynı durumun tekrarlanacağı anlamına gelmez elbette; ancak siyasette -özellikle de seçimlerde- umutlar ve hayallerin her zaman hayata geçmeyebileceğini gösterir.
Seçim hangi konuda olursa olsun matematik işidir.
Her seçimi bugüne kadar kazandığına göre, AK Parti lideri de olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçim matematiğini iyi bildiğinin kabulü gerekir.
Kemal Kılıçdaroğlu?
CHP’ye genel başkanı olduğu günden bu yana yapılan 10 seçimin hepsinde kaybetmiş bir siyasetçi Kılıçdaroğlu. Üç yıl önce (2019) yapılan Ekrem İmamoğlu’nun seçildiği İstanbul belediye başkanlığı seçimini CHP kazandı ama herhalde kazanacağı umuduyla aday olduğu 2009 yılındaki İstanbul belediye başkanlığı seçimini de kaybetmişti Kılıçdaroğlu.
Kendisinin ve destekçilerinin ayakları yere basmazsa, yapılacak ilk genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tarih bir kez daha tekerrür edebilir.
Ayaklar yere basıyor mu şu anda?
Ne dersiniz, basıyor mu?