Bugün eskimiş yılın (2021) son günü.
Son zamanlarda her yıl “En kötüsü buydu herhalde” umutsuzluğuyla geçiyor; bu yıl son yılların her bakımdan en kötüsü oldu.
Umarım yeni yıl yakın geçmişte yaşadıklarımızı aratmayacağından umutlanacağımız günlerle dolu olur.
Olur mu? Önümüzdeki günler için umutlanabilir miyiz?
Yahya Kemal “İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” diyor Deniz Türküsü şiirinde. O mısradaki ‘hayal’ sözcüğünü ‘umut’ ile değiştirebiliriz.
İnsan âlemde daha çok umudu ayakta olduğu müddetçe yaşadığını hisseder.
Bizler çoktandır umutlanamıyoruz.
Hadi ben siyasetle gözlemci olarak içli dışlı sayılırım, siyasetin umut kırıcı yönleri de malum; siyasetten kilometrelerce uzak duran insanlarımız neden umutsuz?
Herhalde sadece ‘korona’ yüzünden değildir umutsuzluğumuz?
Çok da uzak olmayan bir geçmişte, siyasetin insanlara umut aşıladığı yılların da tanığı olabildim.
Siyaseti belirleyen kadroların kendilerine hiç de iyi gözlerle bakmayan geniş kitleleri bile umutlandırdığı bir dönemdi o yıllar…
Aynı kadro içerisinden tanıdığım-tanımadığım niceleri de gelecekten umutsuz.
Eski yıla veda ederken milletvekili Aziz Babuşçu’nun “Bizi temsil eden TV yorumcuları” diye andığı kişilerle ilgili görüşlerini ihtiva eden önceki günkü eleştirel mesajı gözümün önünden gitmiyor. ‘Yorumcular’, hiç değilse büyük bölümü, umutların ayakta olduğu dönemde iktidara iyi gözlerle bakmayanlardan oluşuyor. O dönemde onlara gerçekleri anlatmaya çalışanların çoğu ise meydandan çekilmiş durumda.
Bülent Arınç onlardan biriydi.
O da dün “Kendileriyle istişare edildiği zaman doğruyu konuşan, acı da olsa hakikati söyleyen, iyiliği istediği için doğru olanı tavsiye eden insanların” ortadan çekildiğinden, -daha doğrusu ortadan çektirildiğinden- şikayet ediyordu.
En zor günlerde bile umut veren sözleri kendisinden dinlemeye alıştığımız biriydi oysa Bülent Arınç…
Kim/ler var bugünlerde ortalıkta?
Yine o geçmişte içinde bulunduğu partinin diğer unsurlarıyla aynı cephede fırtına gibi esmeye çalışırken bugün birlikte bulunduğu kadroya hakaretler yağdırmasıyla göze batmış birileri var.
Şimdilerde hakaretlerini geçmişte aynı cephede bulunduğu insanlara yağdırıyor…
“Bize bunları Allah yaptırıyor” diyen birileri var…
TV ekranlarından güle oynaya ‘küçük yatırımcı’ diye andığı, çoğu partisinin oy tabanında bulunan, hatta teşkilatında yer alan ‘garip-guraba’ takımından insanların nasıl faka bastığını, ‘fakir fukara’nın bir hamleyle ellerinde avuçlarında ne varsa kaybettiğini güle oynaya anlatan birileri…
Eski umutlu dönemin kadrolarındayken başarılı oldukları görülmüş niceleri ise trenden itilmiş durumdalar ve çoğu köşelerine çekildi; bir bölümü ise neden bu duruma gelindiğini anlatmakla meşgul.
Geçmişte siyasetin gücünü kullanan birileri genç insanların geleceğini karartan işlere imza attılar; bunu neden sonra öğrenebildik. Ancak bugün de KPSS denilen ve gençlerin başarılı olabilmek için öncesinde aylarca dirsek çürüttükleri sınavdan başarıyla çıkanların olumlu sonuçlarının olumsuza çevrildiği iddiası var.
Hiç değilse gençlerin gelecek umutları karartılmasa…
Yine geçmişte en gözü dönmüş muhaliflere bile nezaketi elden bırakmayan bir anlayışla yaklaşılırdı ve bunun mükafatı da görülürdü. “Dört tarafı düşmanlarla çevrili” bir ülke olmaktan çıkıp “Düşmanlarını bile dost yapma” yolunda bir ülke olmuştuk… Yargının önüne siyasi yasak engeli koyduğu lider, yine o günlerdeki nazik tavırların geçişliliği sayesinde, muhalifi tarafından yolu açıldığı için başbakan olabilmişti.
Bugün muhaliflere devlet kurumlarının kapıları demir zincirlerle kapatılıyor ve buna “Nefis bir hareket” diye övgü düzülüyor.
Evet, bugünlerde, yeni bir yıla girilirken, en fazla umuda ihtiyacımız olduğu bir zamanda oluyor bütün bunlar…
Yoksa beni rahatsız eden bu gelişmelere bakarak yarınlardan umutlu mu olmalıyım?
Ders yerine geçer mi bu olaylar?
Geçebilir.
Yarın yeni yılın ilk günü, umutlarımızı ayağa kaldıracak başka hiçbir şey olmasa da, hatta bu bile umutlanmak için bir sebep.
Eskiler –Çetin Altan’ın diliyle- “Enseyi karartmayalım” derlerdi.
Yeni yıla ben aynı kararlılıkla giriyorum; sizlere de tavsiye ederim.
Bektaşi’nin, içindekini tattığı şişeyi bırakıp masadaki ikinci şişeye hamle yaptığında “Baba erenler, ne oldu?” diye soranlara verdiği cevabı hatırlayalım: “Tadına baktığım o kadar kötü ki, hiç dokunulmamış ikinci şişedeki ondan daha kötü olamaz.”
2022’yi bugün son gününü yaşadığımız 2021’den daha kötü yapmamak bizlerin elinde.
Sizlerin de…
Nice yıllara…