Milyonlarca insanı vatanlarından kaçırtan bir krizden söz açmak elbette doğrudur ancak dünyanın dört bir yanında yaşananlar yalnızca bir sığınmacı krizi olarak adlandırılamayacak boyutlar içermektedir. İnsanlar eşini, işini, dostunu, akrabasını, malını ve mülkünü terk etmek mecburiyetinde kalmıştır. Bunların hemen tümü de savaş, şiddet, doğal afet, eşitsizlik, can güvenliği, takip edilme kaygısından kaçıyor ya da çocuklarının geleceğini güvence altına almak için.Bugün yaşadığımız dünyayı en fazla belirleyen gerçek, küresel çaptaki baş döndürücü hareketliliktir.Birleşmiş Milletler, geçen yıllardaki toplu göçlerin süreceğini ve muhtemelen sayılarının daha da artacağını öngörüyor.Sadece zor hayat şartları değil, küreselleşmenin doğurduğu sonuçlar da artan göç hareketliliğinin sebepleri olarak ileri sürülüyor ilgili Birleşmiş Milletler raporunda.
Günümüzde, dünyadaki göç hareketlerini yakından takip eden sosyologlar,21. yüzyılın göçmenin yüzyılı olacağını kaydediyorlar.Çağımızdaki göçü anlamak için kaçışın küresel düzeyde olduğu göz ardı edilmemelidir. Örnek vermek gerekirse, insanlar sadece Suriye’den değil, Eritre’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Somali’den yahut Kongo’dan da kaçıyor.Ne var ki Suriye’den,başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere zorlanan kitle hareketi bir göçmen hareketi değil, tam anlamıyla bir tehcirdir; kuzey Suriye’de planlanan yeni bir siyasi yapı için demografik unsurun boşaltılmasıdır!
Bugün Türkiye’de bile mevcut göç gündemleri-medyada verilen adla “Suriyeliler krizi”- üzerine yorum yapanların çok büyük bir ekseriyeti salt yaşanan durum ve lokal hadiseler üzerinden öyle yanlış sonuçları hakikatmiş gibi sergilemektedirler. Şayet insanlığın gündemini meşgul eden krizlerden biri mültecilik iseöncelikle,yaşadıkları kamplardaki çadırların bizzat Batılı devlet güçleri tarafından ateşe verilerek göçmenlerin oralardan zorla sürgün edilmelerine dikkat çekilmelidir.Bu olaylar, günümüzde esas mücadele hatlarının nereden geçtiğinin, kimin vicdanlı ve merhametli, kimin vicdansız olduğunun belirlenmesinde büyük önem taşıyor.Ülkemizde ilk başlarda ensâr-muhâcir yahut misafir sıfatları ile anılan göçmenler bugün günah keçisi ilan edilmektedirler. Sığınmacılar odaklı krizler karşısında takınılan tavırları nazarı itibara alarak “göçenler” ve “göçürülenler” ayırımı yapmak mecburiyetindeyiz.Göçmenleri her hâlükârda kapı dışarı ederek göndermek isteyen muhalif çevrelerin faşizan dilden ve buraya çıkan tutum ve tavırlardan kurtulması gerekiyor.
Bazı Başlıklar:
Göçenler ve Göçürenler/Mustafa AYDIN
Göç Vakıası ve İltica Algısı Üzerine/Metin Önal MENGÜŞOĞLU
Mülteciler ve MuhalifÇevrelerin Faşizmi/Yasin AKTAY
Yeni Bir Dünya DüzeniKurulurken NATO ve Türkiye/Metin ALPASLAN
Rölativist Yaklaşımlar Işığındaİslâm/Yakup ALTIYAPRAK
Modern Sonrasının ÜçGüzergâhı: Parçalanmışlık,İnkıta ve Kaos/H. Yahya ŞEKERCİ
Bıden Araplardan Ne İstiyor?/İmadüddin HÜSEYİN