Covid-19 salgınıyla birlikte yaygınlık kazanan ve derinleşen dijital dönüşüm, bundan sonra hayatın her alanında etkisini gösterecek. Artık dijital ekranlara ve dijital uygulamalara tam anlamıyla bağımlıyız. Sadece HES kodu uygulaması bile toplumun tüm katmanlarını dijitalleşme sürecine taşıdı denilebilir. Salgın sürecinde kripto sanat yanında ekonomilerin büyük bir çöküş yaşaması sanal paraların gündeme gelmesini hızlandırdı. FED her zamanki hegemonyasını devam ettirmek için dijital doların en büyük rezerv para olmasını istiyor. Rusya, Çin, Almanya ve Fransa dijital doların rezerv para olmasını engellemeye çalışıyor. Tüm bunlar on yıllardır süslenip takdim edilen küresel dünya düzeninin özünde belli bir zümrenin mutlak hâkimiyetine dayanan küresel dijital diktatörlük düzeni olduğunu gösteriyor.
Bilgiyi kontrol etme yeteneği, rekabet hâlindeki devletlerin gücünü belirlemede hayati öneme sahip, dünyanın ve hayatın nereye evirileceğini veriyi kontrol edenler belirleyecek. Savaşlar artık yalnızca karada, denizde ve havada değil, dijital dünyada da yaşanıyor. Konvansiyonel savaş teknolojisi şimdi yerini siber silahlara, siber savaşlara ve insansız savaş araçlarına bırakıyor. Dünyada en fazla siber saldırıya uğrayan ülkelerden biri konumundaki Türkiye düzenli bir biçimde hedef alınmaktadır.
Nano teknoloji, yapay zekâ, bio-genetik gibi alanlarda yürütülen bilimsel çalışmalar insana ve doğaya dair yeni bir sürecin başladığını haber veriyor. Yeni teknolojiler, yeni işler, yeni meslekler ortaya çıkaracak, bu değişim ve dönüşüm bireylere hızla yükselme ve güçlenme sağlayacak, ama beraberinde toplumsal sorunları da getirecek. Aslında bunların hepsi bir yaratıcı icat değil, Allah tarafından konulmuş yasaların keşfidirler. Şüphesiz bu keşifler önemsiz değildirler ama bir yaratıcı edasına girmenin ve bunlar üzerinden bir hegemoni yürütmenin bir anlamı yoktur. İnsanın, zihni ile duygularının derinliği hesaba gelmeyeceği için taklit edilmesi, kopyalanması, yönetilmesi, post-hüman teorisyenlerinin kalıplarına sığabilmesi, yapay zekâya aktarılabilmesi imkânsız.
Post-hüman’ın ölüme giden değil ölümden kaçan varlığı anlatması, ikili dünya yerine tekli dünyaya eğilim göstermesi, ahiretin varoluşta eksiltili durması çağın genel zihin haritasını sunmakta. Post-truth (gerçeklik sonrası) ya da post-hümanizm (hümanizm sonrası) tüm bu “yeni” gibi görünen ideolojik söylemler, insanın nebevi gelenekten yüz çevirmesinin sonucu olan kalp/akıl buhranının ve arayışının tezahürleri şeklinde okunabilir.
Günümüzde uygarlığı temsil ettiğine inanan bir avuç elit, çıkarları ve ideolojik inançları doğrultusunda insanı, canlıları kontrole ve yeniden tasarıma soyunarak ilahlığa özenmektedir. Post-hüman döneminde de yapay zekâya benzetilmeye çalışılan insan portresi, Habil-Kabil çatışmasını aşamayacağı için yine yeni yıkımlara yol verecek. Bu bakımdan insanlık vahyî bir mesaja dünkünden çok daha muhtaçtır. İnsani değerleriyle yeniden inşası bu mesaja bağlıdır. Kur’ân’ın ifadesiyle halis din, hayat pratiklerinden üretilmiş araç-değerlere karşılık yüksek-değerlerin yegâne kaynağıdır. Dünyayı sırf kendi araç-değerleriyle götürmek isteyen küresel paganizmin İslâm düşmanlığının sebebi de budur. Tevhidi din bir güç birikimi değildir, ama güç birikimlerini çözecek yegâne etkendir.
Kaynak: Umran Dergisi