Günümüzde ekonomik sorunlar diğer sorunlara göre daha öncelikli durumda. Çünkü insanlar geçim kaygısı ve kavgası ile meşguller. Öyle ki ekonomik faktörler hükûmetlerin varlığının devamı veya çöküşlerinde, siyasilerin başarıları veya başarısızlıklarında, memnuniyetsizliğin artmasında veya azalmasında en önemli faktör durumundadır. Hatta şu anda dünyanın her tarafında meydana gelen savaşların neredeyse tamamı ekonomik özelliğe sahiptir.
Küresel ekonomi 1980’li yıllardan beri, işgücünün küreselleşmesi, otomasyonun artması ve her şeyin ötesinde büyük finans, büyük ilaç ve büyük teknoloji şirketlerinin büyümesiyle çarpıcı bir dönüşüm geçirmişti. Bu dönüşümün alametifarikası servetin gitgide yukarıdaki mülk sahiplerine rant biçiminde yeniden dağıtılmasıdır. Zamana, bağlama ve araştırmacının baktığı yere göre değişse de rantiye kapitalizmi yükseldikçe maddi kaynakların bölüşümündeki adaletsizlikler artmış, çalışanlar bataklığa saplanmış, emeğine bel bağlayanlar hem göreli hem mutlak manada zeminlerini kaybetmiştir.
Öte yandan yoksulluktan, yoksullardan yana tavır koymuş gözükerek servet ve iktidar düşmanlığı yapmanın her zaman bir fantezisi, bir konforu var. Gerçek açlık değil, söylemsel yoksulluk pek çok ahlaki değeri ortadan kaldırıyor; zenginde şükür, fakirde sabır bırakmıyor. Böylesi bir ortamda bunları düşünmek bile anlamsız hâle geliyor. Elbette bununla beraber insan haysiyetine yaraşır bir hayat sürdürmek için gerekli temel ihtiyaçlardan mahrumiyet hâli olarak derin yoksulluğun, işsizliğin ve açlığın meydana getirdiği sosyal patolojilerin varlığını inkâr etmek de mümkün değil.Gelişmeler, ahlak, kriz, toplumsal bölünme, varsıllık, paylaşma, yoksulluk, sadaka, infak, dayanışma gibi bir dizi kavramı yeniden düşünmeyi gerektiriyor.Dünyayı yeniden şekillendiren kapitalizmin yeni aşamasında çalkantılı bir ekonomik değişimin içinde sancılı zamanlardan geçiyoruz.Sadece ekonomik yoksullukla değil aynı zamanda temiz hava, temiz su, temiz toprak, temiz gıda yoksulluğuyla da karşı karşıyayız.
Müslümanların, tam da şimdi kapitalist, neoliberal, postmodernist yaklaşımların, şirk-tuğyan-zulüm kaynağı olduklarını izhar etmeleri, bu yaklaşımlarla savaşmaları ve nihayetinde İslâm’ın adalet-hakkaniyet esaslı sosyal gerçeklik inşa etme iddiasını hayata geçirmeye çabalamaları gerekiyor.İktisadi yoksulluklar aşılabilir. Ancak ahlaki yozlaşmayla eşanlı yaşanan değer yoksulluğu yıkıcıdır, tahrip edicidir. Bu cendereden çıkmak için topyekûn bir mücadele şart.O hâlde yoksulların ve sağduyulu herkesin bilmesi, eylemesi gereken çaba ve çare, yoksullaştıran kapitalist sömürücülerle mücadele edilerek bulunabilir. Başarı sağlanamasa bile en haysiyetli, erdemli mücadele budur ve insanın insanı sömürmesine boyun eğmekten hem daha kazançlı hem daha kurtarıcıdır.
Bazı Başlıklar:
Yoksulluk, Yoksulluk Kültürü/Mustafa AYDIN
Yoksulun Yarı EkmeğineKurtlar mı Konar?/Metin Önal MENGÜŞOĞLU
Borç Batağı ve Esaret/İlhan AKKURT
Ahtapot Operasyonu:Hablemitoğlu SuikastıRüşvet ve Yolsuzluk/Burhanettin CAN
Yusuf El-Karadavi’yiDeğerlendirmek/Halim SEZER
Heterodoksi ve BâtıniHareketler Üzerine/Yakup ALTIYAPRAK
Gannuşi’nin Hedef Alınması Tunus’u İlk Kareye Götürdü/ Said ŞİHABİ