Sindirilmiş bir toplumun kendini yeniden bulması kolay olmasa gerek. Büyük gücün karşısında herhangi bir şey yapılamıyor. Geçmişte yaşadıklarımız korkunç boyutta idi. İmam hatip okulu öğrencisi olarak köy yerinde vaazlar veriyor mevlit okuyordum. Aile büyüğümüz Ali Amcam sürekli beni uyarıyordu. Çünkü geçmişin baskısını üzerinde yoğun taşıyordu. Milletin genel anlamda sinmişliği belirgindi. İçten içe bir tepki oluşuyordu. Kurulan yeni siyasal partilere de yaklaşımı böyle idi. Kendini ateşe atmak istemiyordu. Üstat Necip Fazıl´ın başlatmış olduğu, gözü kara, cesur ve atılgan hâli millette bir güven getirmişti. MTTB´nin ele geçirilmesi ile bir gençlik hareketi başladı. İslâmcı gençliğin belirdiği zamanlardır bunlar. 1971 darbesinde bu öğrenci derneği kapatıldı, yanılmıyorsam 1973 yılında yeniden açıldı. Elâzığ´da bizler hem kuruluşuna hem de faaliyetlerine katıldık. İlim Yayma Cemiyeti, Mefkûreci Öretmenler Derneği´nin kuruluşu da bu yıllardadır. Milli Görüş siyasal olarak giderek güç kazanmasıyla Akıncılar Derneği kuruldu. Bunlar toplumda ciddi karşılık buldu.
MTTB ile Akıncılar arasında bir gerilim de yaşandı. Akıncılar´ın doğrudan partiye bağlı oluşu, MTTB´nin ise daha serbest, üniversite gençliği merkezli oluşu başlıca nedendi.
Bu yıllarda kurtarılmış mahalleler, bölgeler, iller ve üniversiteler vardı. Solun güçlü olmadığı yerlerde ülkücü-akıncı çatışması yoğundu. Erzurum gibi. İslamcılara sağcılar ve ülkücüler ?yeşil komünist? diyorlardı. Orta Doğu Üniversitesi´nde solcular dışında kimse barınamıyordu. Bu örnekler çoğaltılabilir.
İslâmî oluşlu gençlik giderek zaman içinde gelişmeye başladı. 1980 darbesi hemen hemen bütün gençlik hareketleri üzerinden silindir gibi geçti. En büyük darbeyi de sol kesim aldı. Bundan sonra örgütsel olarak bir daha toparlanamadılar. 68 Kuşağı bu tarihten sonra ya yurt dışına çıktı ya da sermaye ile bütünleşti. Edebiyat dergilerinin etkisi azaldı. Sermaye edebiyat dergileri çıkardı.
Bu dönemi gene de İslâmcı kesim ucuz atlattı. Öncülerin gençliği olaylardan uzak tutması başlıca nedendi. O dönemde ülkücüler vasıtasıyla Sedat Yenigün, Metin Yüksel gibi birkaç genç ve değerli insan öldürüldü olayların içine çekilmek istendi, başarılamadı. Bu gerilim uzun yıllar sürdü.
MGV daha sonra da Anadolu Gençlik dernekleri faaliyetlerini sürdürdü. Milli Görüş siyasal hareketinin de giderek toplumda karşılık bulmasıyla siyasal anlamda İttihatçı geleneğin çöküş süreci başladı. Tek adama dayalı siyasal hareketlerin etkisi tamamen bitti. Demirel´den sonra Batıcı sağ toparlanamadı. Ecevit zamanında bile hem siyasal hareketi geriledi hem de flaş denilebilecek kimse çıkmadı. Çıksa bile başarılı olamadı. Özal bir adamdı sonrası olmadı. Erbakan Hoca´nın etrafında ona yakın isim parti başkanlığı yapabilecek yetkinlikte insanlar vardı.
Milli Görüş hareketi Yenilikçilerin çıkışıyla asıl darbeyi aldı. Lider konumunda olabileceklerin birçoğu orada yer aldı. Bu dönemde üzerinde durduğumuz özellikle de vurguladığımız bir deyim vardı: ?Derenin kuşunu derenin taşıyla vurmak.? Daha sonraki gelişmeler de bundan farklı olmadı. Milli Görüş hareketinin toparlanmasına izin verilmemeye çalışıldı. Tabiî geleneği ve gençliği olan bu hareket elbette varlığını sürdürecek. Ancak bir koşulla, ciddi bir kültür ve düşünce yoğunluğu beslenmesiyle. Sadece siyasal eylem yetmiyor.
İlginçtir ki ortak akıl sloganıyla hareket eden bu ekip törpülendi, dağıtıldı kala kala bir kişiye indirgendi. İttihatçı gelenekte olduğu gibi güçlü lider ama yanında yetişebilecek olan bir ekip kalmadı. Buna fırsat da verilmedi. Görünürde de böyle bir belirti yok. İttihatçı geleneğin tek adam olgusu yeniden kökleşmiş oldu. Büyük umutlarla bu hareket koşanlar da devre dışı kaldılar ve kalıyorlar.
Hedefleri olan, ideal sürecin bu anlamda sonuna gelinmiş oldu. Liberal, laik, modern, Batıcı tek adam oluşlu bir varlık. Ama nereye kadar?