EĞRİSİ DOĞRUSU
Hakkında 700 sayfalık kitap yazdığınız “Milli İktisat” hangi dönemi kapsıyor, neyi ifade ediyor?
Bu kitabın ilk baskısı neredeyse kırk yıl önce yayınlandı. O günden bu güne II. Meşrutiyet dönemini kapsayan sayısız araştırma çıktı. Türkiye’de iktisat tarihi çok yol katetti. İktisat tarihi paradigmaları köklü dönüşümlere uğradı. Bu evrede Türkiye’de Milli İktisat önemini yitirmedi. Kitap her yeni baskısında güncellendi. Son günlerde çıkan yeni baskısında yer alan “Yeni Bir Bakış”la 20. yüzyıl Türkiye ekonomisinin bir panaroması çiziliyor.
Son kırk yılda 20. yüzyıl tarihini ele alan çalışmalarda temel kaynak olarak kitaba sürekli Türkiye’de Milli İktisat’a gönderme yapıldı. Yayın dünyasında kaynakçalarda konuyla ilgili olsun olmasın yer aldı. Zamanla klasik bir başvuru kaynağına dönüştü. Kitabın kapsadığı dönem II. Meşrutiyet diye bildiğimiz ve Osmanlı’nın sürekli savaştığı bir evre. Hocamız Tarık Zafer Tunaya’nın “Cumhuriyet’in laboratuvarı” diye nitelediği, imparatorluğun birçok alanda köklü dönüşümler geçirdiği bir dönem II. Meşrutiyet yılları. Türkiye iktisat tarihi açısından ise 20. yüzyıl tarihimizin başlangıç evresi olarak görülüyor Milli İktisat.
NEDEN GAYRİ MÜSLİMLER?
Osmanlı Hıristiyanları neden modern eğitim ve ekonomiye daha erken geçtiler? Bu, Müslümanları nasıl etkiledi?
Osmanlı’da genellikle gayrimüslimlerin ülke ekonomisinde farklı bir konumda olduğu söylenir. Bu en azıdan Tanzimat sonrası için geçerli olan bir görüş. Uzun yıllar askerlikten muaf oluşları, dış dünya ile bağlantılarda daha etkin bir konumda bulunmaları, zamanla kapitülasyonlardan istifade etmeleri, yabancı ülkelerin koruması altında girmeleri, etkin eğitim kurumlarına sahip olmaları gibi sayılabilecek birçok etmenden söz edebiliriz. Osmanlı eğitim kurumlarında gayrimüslimlerin ne denli önemli işlev gördüğünü kabul etmek zorundayız. Mülkiye Mektebi’nde öğrenciler uzun yıllar iktisadı Sakızlı Ohannes Efendi’den, maliyeyi Portakal Mihail Efendi’den okudular. Osmanlı’nın son döneminde ülkenin çağdaş bir görünüm kazanmasında gayrimüslimlerin önemli katkıları oldu.
TÜRKLER NEDEN GECİKTİ?
İmparatorluktaki halklar arasında en son Türkilerin milliyetçiliğe yöneldiğini yazıyorsunuz. Neden böyle ve “Milli İktisat”la ilişkisi nedir?
Osmanlı Devleti çok etnik unsuru bir arada bulunduran bir imparatorluktu. Tüm imparatorluklar gibi… Fransız Devrimi ertesi milliyetçilik duygularının yaygın hale gelmesi Osmanlı topraklarında da bir dizi bağımsızlık hareketlerinin doğmasına neden oldu. Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar vesaire. Hatta 20. yüzyılda bu tür hareketler Araplar ve Arnavutlar arasında da görüldü. Balkan Harbi’nde bıçak kemiğe dayandı. Müslüman-Türk unsur artık imparatorluğun tek varisi olarak kendini gördü. Yitirilen topraklardan Anadolu’ya sürekli göç alınıyordu. Cihan Harbi ile bu yalnızlık hat safhaya vardı. İstemeyerek de olsa Almanya saffında savaşa girildi. Savaş sırasında ülke kendi yağıyla kavrulmak zorunda kaldı ve dışa kapalı bir ekonomik model olarak “milli iktisat”ı benimsedi.
‘MÜSLÜMAN BURJUVAZİ’
Kitabınızda İttihatçıların ‘Müslüman müteşebbis yaratma, burjuvazi oluşturma, içtimai inkılap, orta sınıf’ gibi kavramlar ve politikaları neyi ifade ediyor?
Milli iktisat son kertede bir orta sınıf hareketi olarak görülebilir. Daha doğrusu Batı’da “burjuvazi” diye nitelenen, sermaye birikimine yönelmiş bir kesimin oluşturulması… İttihat ve Terakki böyle bir kesimin doğuşuna destek oldu. Ülke kendi müteşebbislerini yaratma çabası içerisine girdi. Bu arada 1908 devrimi ile birlikte anayasal monarşinin temelleri atılmıştı. Siyasal gelişmeler ancak toplum katmanlarında köklü dönüşümlerle ayakta tutulabilecekti. O nedenle “ictimaî inkılâb” sözcüğü kullanılmaya başladı. Bu bir anlamda seküler bir toplumsal düzene geçiş için bir dizi girişimlerini de beraberinde getirdi. Hukuk-ı Aile kararnamesi gibi şer’i hukuka mesafeli kararlar bu evrede alındı.
ABDÜLHAMİT DÖNEMİ
Bu süreçte Abdülhamid dönemini nasıl tanımlarsınız?
Kuşkusuz Abdülhamid döneminde özellikle eğitimde ve yayıncılık alanında önemli adımlar atılmıştı. Nitekim Jön Türk diye tanımladığımız 1908 devrimini gerçekleştirenler Abdülhamid’in eğitim kurumlarında yetişmiş kişilerdi. Abdülhamid ülkenin karşılaştığı tehlikeleri def edebilmek için mutlakiyetçi bir yönetim kurdu. Bu içeride aydın kesimi yeni arayışlara sevk etti. Abdülhamid İslam dünyasına aşırı güvendi. Oysa kendi ülkesini düzlüğü çıkarmak durumundaydı. Özgürlükler konusunda yeterince duyarlı davranmadı. Baskı rejimi korudu. Hatta sakıncalı gördüğü “tarih-i umumî” derslerinin yüksekokullardan kaldırttı. Tarihçiler Mükrimin Halil, Yusuf Akçura, Ali Reşad anılarında bu konuya değiniyorlar. Çağdaş tarih eğitimi II. Meşrutiyet ile birlikte gündeme geldi. 1908 ertesi 24 Temmuz Basın Bayramı oldu.
İTTİHATÇILAR VE MİLLİYETÇİLİK
İttihat ve Terakki’nin siyasi parti olmasının yanında Türk nüfusu iktisaden de örgütleyen bir ‘içtimai hareket’ olduğu görülüyor. Nasıl oldu bu?
İttihat ve Terakki ilk evrede liberal bir anlayışı benimsemiş, herhangi bir etnik ayırım gözetmeksizin ülkenin kalkındırılabileceği inancını taşımıştı. Bu en azından Balkan Harbi’ne kadar sürdü. Oysa daha 1908’den itibaren Düvel-i Muazzama diye bilinen Batı ülkelerinin Osmanlı toprakları üzerindeki emelleri ortaya çıkmaya başlamıştı. Cihan Harbi bir anlamda Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakıyla başlamıştı. Balkan Harbi ile birlikte Osmanlı en verimli topraklarını yitirdi. Osmanlı coğrafyasında bulunan değişik etnik unsurların artık kendi başlarının çaresine bakma özlemi içerisine girdiklerini gördü. Bu koşullar altında siyasi örgütlenmeyle sonuç alınamayacağı kanısına varan İttihat ve Terakki ekonomiye el attı. Milliyetçilik artık Müslüman-Türk unsur için de tek kurtuluş yolu gözüküyordu. Uzun yıllar yöneticilikle yetinen, asker memur olma özlemi içerisinde olan toplumun bu kesimini üretici olmaya, ticarete, sanata atılmayı özendirdi. Tabii toplum katmanları seferber etme beraberinde bir tür “ictimaî hareket” doğurdu. Siyaset artık kapalı kapılar ardında yürütülmüyordu. Siyasi partiler vardı. Parlamenter rejim, basın özgürlüğü, kamuoyu, tüm bu etmenler ülkeyi topyekun bir dönüşüm anlayışına sevk etti.
‘MİLLİ’ KURUMLAŞMA
İttihatçıların ‘Milli İktisat’ siyaseti ne gibi hukuki ve iktisadi kurumlaşmalara, gelişmelere yol açtı?
Osmanlı Devleti, daha Milli İktisat politikaları gündeme gelmeden, 1908 ile birlikte önemli hukuki ve iktisadi kurumsallaşma sürecine girmişti. Bakanlıklar düzeyinde yapılan reform hareketleri, Batı tarzı bütçe düzenlemeleri, basın özgürlüğü, toplanma ve gösteri, dernek kurma özgürlükleri gibi bir dizi temel özgürlüklere yönelik mevzuat “İlân-ı Hürriyet” diye bilinen 1908 ertesi gündeme gelmişti. Hemen her alanda yurtdışına öğrenci gönderildi. Bu gidenler arasında Şükrü Saracoğlu, İbrahim Fazıl Pelin, Hasan Saka, Mustafa Şekip Tunç’tan tutun da Avni Lifij’e, Çallı İbrahim’e kadar Cumhuriyet’in sayılı bilim ve sanat insanı bu tarihlerde tarafından yurtdışına gönderildiler. İktisat alanında ise önemli kurumsal yapı değişikliği Cihan Harbi yıllarında gerçekleştirildi. Bu devletin ekonomiye müdahalesi sonucu doğdu. Artık Osmanlı’nın kendi kâğıt parası, “evrak-ı nakdiyye” vardı. 1908 sonrası ulusal bankalar savaş yıllarında daha bir ivme kazandı. Osmanlı Bankası’nın yerini alacak olan İtibar-ı Milli Bankası 1917’de kuruldu. Savaş koşullarında iaşe sorunu için kurumsal düzenlemeleri gidildi, İaşe Nezareti kuruldu. İktisadiyyat Meclisi ülke ekonomisi için karar mercii oldu. Savaş ekonomisi sonucu piyasa göstergeleri bir kenara bırakılmış, bir tür “devletçilik” uygulamaya sokulmuştu.
Fransız Devrimi ertesi milliyetçi duygularının yaygın hale gelmesi Osmanlı topraklarında da bir dizi bağımsızlık hareketlerinin doğmasına neden oldu. Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar vesaire... Milliyetçilik artık Müslüman-Türk unsur için de tek kurtuluş yolu gözüküyordu.
‘Milli İktisat’ siyaseti iktisadi üretimi nasıl etkiledi?
Milli İktisat siyaseti köklü kurumsal düzenlemelere gitmişse de, savaş koşullarında üretimde olumlu gelişmeler beklenemezdi. Osmanlı Devleti Tanzimat sonrası önemli ölçüde dışa bağımlı bir konumdaydı. Tahılını bile yurt dışından ithal ediyordu. Cihan Harbi başladığında savaşın en geç 1914 Noel’inde son bulacağı beklentisi vardı. Oysa dört yıl sürdü. Osmanlı’nın bunu kaldırabilecek takati yoktu. Kırsal alanda üretici kesimin silah altına alınması var olan sınırlı üretim kapasitesine de ket vurdu. Sivil halktan, kadınlardan, silah altına alınmamış kesimden amele taburları oluşturma gereği duyuldu. Ama madalyonun bir de ters yüzü vardı. Ülkede birçok anonim şirket savaş yıllarında kuruldu. Sermaye birikimi konusunda duyarlılık artmıştı. İktisadi bağımsızlık özlemi savaş ortamında zemin kazandı. 1923 Türkiye İktisat Kongresi büyük ölçüde savaştan alınan dersleri ifade ediyordu.
LİBERAL MALİYE NAZIRI
İttihatçıların Maliye Nazarı liberal Cavit Bey’in ‘Milli İktisat’ta rolü nedir?
Osmanlı’nın yumuşak karnı iktisattı. Bunu yayınlanmış ders kitaplarından çıkarsayabiliyoruz. Yüksekokullarda okutulan iktisat yıllarca Adam Smith’in liberal anlayışının ötesine geçemedi. İttihatçıların Maliye Nazarı Cavid Bey de bu kervana katılmış kişilerden biriydi. Hiçbir zaman Milli İktisat ile yıldızı barışmadı. Ama o tarihlerde paradoksal olarak maliye ile liberal iktisat farklı çizgileri ifade ediyordu. Osmanlı maliyesine çeki düzen veren kişi Cavid Bey oldu. 1908-09 bütçesi son derece çağdaş bir anlayışla düzenlenmişti ve bu onun eseriydi. Yurt dışına maliye müfettişliği için öğrenci gönderilmesi yine onun sayesinde oldu. Ama ömrü bütçeyi denk duruma sokabilmek için yurt dışında kapı kapı borç aramakla geçti. İttihatçıların iktisat alanında radikal kanadından farklı düşünüyordu. Teşvik-i Sanayi Kanunu’na sıcak bakmadı. Ülkeyi tarım ülkesi olarak görüyordu. Demode uluslararası iktisadi iş bölümüne inanıyordu. Ama son kertede koyu bir İttihatçıydı. Merkez-i Umumi’nin aldığı kararlara boyun eğdi. Cihan Harbi’ne Osmanlı’nın girişine muhalif olması ve nazırlıktan istifa etmesine rağmen, her zaman Talat Paşa’yı destekledi. Savaş ekonomisinin yönetiminde arka planda kalsa da önemli rol oynadı.
MİLLİ İKTİSAT’ VE CUMHURİYET
‘Milli İktisat’la Milli Mücadele ve Cumhuriyet arasındaki iktisadi ve sosyolojik bağ nasıldır?
Cumhuriyet’in “milli iktisat” politikasıyla Meşrutiyet’in arasında yakın bir bağ vardı. Cumhuriyet Meşrutiyet’ten çok şey öğrendi. Özellikle savaş yıllarında yaşananlar Cumhuriyet kadrolarını derinden etkiledi. Savaş kâğıt parayı devreye sokmuş, İttihatçılar savaşı enflasyonla finanse etmişlerdi. Bir aralık yıllık fiyat artış oranı yüzde 400’ü bulmuştu. Enflasyonu bir anlamda Türkler icat etmişti. Cumhuriyet bundan ders almayı bildi. İkinci Dünya Savaşı’na kadar “Denk Bütçe, Sağlam Para” Cumhuriyetçi kadroların şiarı oldu. İttihatçılar savaşla birlikte ilk yaptıkları iş kapitülasyonları kaldırmak olmuştu. Ama bu tek taraflıydı ve buna ilk itiraz eden ülke kendi müttefiki Almanya’ydı. Savaşta yenik düşünce kapitülasyonlar tekrar kondu. Hatta Sevr’de katmerli bir biçimde gündeme geldi. Lozan’da kapitülasyonların kaldırılması için büyük mücadele verildi. Cumhuriyet kurulduktan sonra iktisat alanında en köklü dönüşüm finansal yönde oldu. Türkiye kendi “yerli ve milli” finansal kurumlarını oluşturmak durumundaydı. Bu evrede Atatürk, Celal Bayar ile birlikte hareket etti. 1924’te İş Bankası kuruldu. İş Bankası iştiraki olarak 1925’te Anadolu Sigorta, 1928’de Milli Reasürans doğdu. Osmanlı’nın döviz bağlamında en büyük kan kaybı, borç taksitlerinin yanı sıra banka ve sigortacılığın yurt dışına yaptığı transferlerdi. Cumhuriyet bundan da ders almıştı. Önce borç ödemelerini Lozan ertesi düzene soktu. Ardından bankacılık ve sigortacılığı ulusal bir tabana oturttu. Milli İktisat”ın gündemine altığı ama savaş ortamında gerçekleştiremediği sanayileşme sorununa el attı. Önce Devlet Sanayi ve Maadin Bankası’nı kurdu. Ardından Sanayi Ofisi ve 1933’de Sümerbank doğdu. Sümerbank Türkiye’nin sanayileşmesinde, İş Bankası ile birlikte önemli bir rol oynadı. 1933’te ilk Sanayi Kalkınma Planı kabul edildi. Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na hazırlıklı girdi. Üç beyazda, un, şeker, pamukta artık kendi kendine yeterliydi. Cumhuriyetçi kadrolar İttihatçılardan olumlu ve olumsuz bağlamda çok şey öğrenmişlerdi. Bu nedenle Tarık Zafer Hocamızın II. Meşrutiyet’i Cumhuriyet’in Laboratuvarı olarak görmesi son derece anlamlıdır.
‘Milli İktisat’ yöneticilikle yetinen, asker memur olma özlemi içerisinde olan Müslüman Türkleri üretici olmaya, ticarete, sanata atılmayı özendirdi. Cumhuriyet Meşrutiyet’ten çok şey öğrendi... Cumhuriyet kurulduktan sonra iktisat alanında en köklü dönüşüm finansal yönde oldu.
Son kertede şunu söyleyebilirim. Türkiye’de Milli İktisat kitabımız uzun yıllardır Cumhuriyet ile Osmanlı arasındaki kesintiyi sorguladı. Bu kesintiye sürekliliği ortaya koyarak aşma girişiminde bulundu. Kitap çıktıktan sonra 20. yüzyıl iktisat tarihi 1908’den başlatıldı. Meşrutiyet’in bir yıkım evresi olarak hakim görüş önemli surette revize edildi. II. Meşrutiyet tarihi “Enver, Talat, Cemal” macerası olmanın ötesinde değerlendirilmeye başladı.
Koç ve Boğaziçi Üniversiteleri’nde ders vermekte olan Zafer Toprak,19. Yüzyıl ve 20. Yüzyıl Türkiye tarihçiliğinin önde gelen isimlerindendir. Toprak’ın ‘Milli İktisat, 1908-1918’ adlı eseri, İmparatorluğun bu son döneminde Türkilerin iktisada yönelmesini, ‘Müslüman Müteşebbis’ politikalarını inceledi. Eser, dünya tarihçilerinde büyük itibar göre. Üçüncü baskısı İş Bankası Kültür Yayınları’ndan yeni yayımlandı.
Toprak’ın daha önce Doğan Kitap’tan çıkan eserleri şunlar:
- Türkiye’de Milli İktisat, 1908-1918,
(İkinci Baskı)
- Türkiye’de Popülizm 1908-1923.
İttihat ve Terakki ile başlayan ‘halkçılık’ hareketini inceliyor.
- Türkiye’de Yeni Hayat. Cihan Harbi sonrası sosyal yaşamda Batılılaşmayı anlatıyor.
- Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji. Türkiye’de milliyetçiliğin sosyolojiden, 1930’larda antropolojiye yönelmesini araştırıyor.
- İttihat ve Terakki ve Cihan Harbi. (Kaynak Yayınları) Cihan Harbi içinde uygulanan iktisat politikalarını inceliyor.
Kaynak: karar.com