Ne alakası var demeyin, hele bir yazıyı okuyun.
Ben Kosova’da yaşayan gazeteci bir Arnavut’um. Biz Arnavutların büyük bir “hayali” vardır. Mefkuresi, ülküsü.
“Büyük Arnavut Ülkesini” kurabilmek.
Balkanlarda nerede yoğun Arnavut yaşıyorsa, “o toprakların” birleştiği bir ülke kurabilmek.
Daha anlaşılır söylersek; Kosova’yı-Arnavutluk’u-Makedonya’nın Arnavutların bulunduğu bölgelerini -Karadağ ve Sırbistan’da Arnavutların olduğu bölgeleri- kapsayan “birleşik bir Arnavut Ülkesi” kurmaktır Arnavutların rüyası.
Arnavutlar, oldukça milliyetçidir.
Arnavut milliyetçiliği; “Sırplardan görülen zulüm, savaşlara karşı koyabilmek için gücü artırma, parçalanmışlığın meydana getirdiği çaresizliği aşma, Balkanlarda kayda değer bir güç haline gelebilme, büyük vatanı kurma isteği, ezilmişliği aşma arzusu, Vatikan’ın İslam’dan uzaklaştırma ve ırkçılığa sürükleme siyaseti, Osmanlı son döneminin zulümlerinin meydana getirdiği travmalar, eğitimsizlik” gibi, bir çok parametrenin etkisi ile büyümüş gelişmiştir.
Bu arzu, politik bir düşünce olarak kaldığı ve savaşçı bir mahiyet kazanmadığı müddetçe, büyük bir risk oluşturmuyor. Sonuçta Arnavutlar, kendi istekleri ile ayrılmış, parçalanmış değiller. Çoğunluğu Müslüman olan bu topluluk; “diğerlerine karşı” risk oluşturabilecek bir güç haline gelmemesi için, “suni devletlerin” içinde parçalanmış, kontrol altına alınmış, toprakları ve insanları ayrılmış.
Boşnaklar da, aynı Arnavutlar gibi, parçalanmışlar ve muhtelif devletler içinde kontrol altına alınmışlar. Hatta Boşnaklar daha da zor durumda. Zira Boşnak topluluklarının sınır bitişikliği yok. Tıpkı Rusların yaptığı gibi, Sırplar da “demografik dizayn” yaparak, Boşnakların aralarına Sırp nüfusunu yerleştirmiş ve Boşnakların Balkanlarda birlik olabilmelerinin yolunu kapatmış. Boşnaklar da, tıpkı Arnavutlar gibi, büyük çoğunluğu Müslüman olan bir topluluk.
Bu iki milletin birbirleri ile dayanışmalarının önündeki en önemli engel; “kendi milletlerine ve birbirlerine” bakışlarının “etnik” bir pencereden olması. Elbette, ayrı milletler ve farklı da düşünebilirler. Ancak, yaşadıkları sıkıntılar, ikisinin de “bölgesel emperyal Sırbistan’dan” kaynaklanmakta.
Arnavutların; Kosova ve Arnavutluk olmak üzere iki devleti var. Ayrıca Makedonya’da kurucu etnik unsur. Boşnakların ise “tam hakim olabildikleri” bir devletleri bile yok. Bosna Hersek’te büyük ortak konumunda. Sancak ise; Karadağ ve Sırbistan tarafından ikiye bölünmüş ve işgal edilmiş durumda. Boşnakların; “birleşmeye ve güçlü bir devlet olmaya” ihtiyaçları, ekmek-su kadar önemli ve acil.
Ancak bu iki millet; bir sürü parametre nedeniyle, bırakın bir dayanışma içerisine girebilmeyi, birbirleri ile düşmanlık ölçüsünde “lokal” bazı problem alanlarına bile sahip.
Bunun en önemli sebebi, “etnik bakış” açısı. Müslüman olmaları da birleşmelerine yetmemekte. Çok az sayıda politikacı ve entelektüel durumun farkında ve iki taraf dayanışma için cesaretlendirmeye çalışıyor. Ancak gözle görülür bir ilerleme yok. İki etnik unsur kendi milletlerinin içerisine düştüğü problemleri, “kendi lokal parametreleri” ile çözmeye çalışıyor.
Bu meseleyi düşünürken, şimdi rahmetli olan bir Türkiyeli büyüğümün; “Kürtlerle Türklerin kaderi bir, coğrafya onların birlik olmasını gerektiriyor, birlik olmazlarsa ikisi de zarar görecek” sözü aklıma geldi.
Türkiye, hepimizin bildiği gibi, silahlı bir mücadelenin içinde. Gerekçe “terörle mücadele”. Elbette, “terörle mücadele” yapılmalı. Ancak “nasıl yapılmalı” sorusuna bulacağımız cevap, mücadeleden bile “önemli”. “Doğru noktadan başlamak” ve “doğru güzergah takip edebilmek”, işte bu “nasılı bulabilmek” için yapılacak analizlerin içinde saklı.
Türkiyeli entelektüelin “doğru analiz” yapabildiği kanaatinde değilim. Tıpkı Arnavut ve Boşnak entelektüel gibi. Her ikisi de içe dönük. Türk ve Kürt entelektüel, “kendi içlerine doğru bakıyorlar”. Birbirlerine bakmayı başaramadıkları için, “en doğruyu” göremiyorlar. Doğrunun bir kısmını görüp buna göre bir yol çiziyorlar kendilerine. Ancak “başarı” için “en doğruyu” bulmak gerekiyor.
Kürtlerin problemlerinin çözülebilmesinde “en güçlü ve en doğru ülke” Türkiye. Kürtlerin aklıselim düşünenleri farkında bunun. Belki de “savaş yanlılarının”, Kürtleri Türkiye’den koparamamasının arkasındaki en güçlü dinamik de bu.
Türklerin bölgesel problemlerinin çözümünde ve bölgesel sıkışmışlığının aşılmasında, en çok katkı sağlayabilecek olanlar da Kürtler. Kürtler, Türkler için “en doğru ve en gerekli” partner.
Tıpkı; Arnavutların Boşnaklara, Boşnakların da Arnavutlara verebilecekleri hayati katkı gibi.
Kürtler ve Türkler 1900’lerde yanlış iliklenen düğmeyi hala çözemedi. O vakitler yapılan yanlış analiz veya “birilerinin oyununa gelme hali” hala devam ediyor. 100 yıl kaybedildi, “hay huy içinde”. Yeni bir “kayıp yüzyılın” taşları döşeniyor. Oyunun farkına varılamazsa tuzak tamam.
Yazının başlığını lütfen yeniden düşünebilir misiniz? Sakin ve samimi bir şekilde.
Ülkücüler, “Turan’dan vazgeçti mi?” Bütün Ülkücüler bu sorunun cevabını aramalı.
Kifayetsiz lider ve kadroların; “Turan ülküsünü” teröristle mücadele noktasına indirgemesi, doğru mu?
Çin’e esir olmuş Türklerin Ergenekon’dan çıkışına, dişi bir kurt “Asena” yol göstericilik yapmıştı.
Doğru mu?
Türklerin “Anadolu’dan çıkışına” acaba “Kürtler yol göstericilik yapabilir mi?”
Bu defa “demir dağları”, “Demirci Kawa” eritecek olmasın?
Çok mu ileri gittim?
Çözüm arayan “samimi vatanseverler”, her ihtimali dikkate alır.
Ayrıca; “Sultan Sancar’dan, Sultan Alpaslan’dan daha akıllı bir Ülkücü var mı aranızda?”
Moğolistan’dan-Macaristan’a kadar, Kürt ve Türklerin aynı coğrafyalarda yaşadığını bilmiyor muyuz, yoksa? Ülkücüler bunu unutmuş olmamalı.
Hala “nevruzun ikinizin de bayramı olduğunu” hatırlamayacak mısınız?
Yoksa imparatorluk kuran “feraset”, firar mı etti?
Meydanı neden başkalarına bırakıyorsunuz ki?
Gelin birlikte düşünelim, oyun belki de böyle bozulacak.