Bu köşede sık sık ülkemizin çözüm bulmaya çalışılan sorunlarını farklı yönleri ile dile getirmeye çalışıyoruz. Bunu da bir görev gereği yapıyoruz. Ancak, sanıyorum esas sorunumuz siyasilerin, daha doğrusu, Cumhur İttifakı yönetici ve sözcülerinin sergilediği sert üslup diye düşünüyorum. Çünkü birilerine cevap verdiklerinde adeta kavga eder, azarlar bir üslup sergileniyor. Hâlbuki yönetim noktasında bulunanların, bulundukları durumdan rahatsız olan, bunalmışlığın bir sonucu olarak sorunlarına çözüm bulunmasını isteyen vatandaşların azarlanarak susturulmaya çalışılması, öyle sanıyorum ki, çeşitli sebeplerden dolayı içine yuvarlandıkları ekonomik ve sosyal sorunlardan çok daha fazla üzüyor.
Unutulmamalıdır ki, devlet adamlığı hangi mevkide bulunurlarsa bulunsunlar çeşitli sorumluluklar yükler. Çünkü insanımız devleti baba olarak görür. Derdinin çaresini ve çözümünü devletinden bekler. Bunun için devlet makamları bir takım imkânlar sunuyor olsa da devlet adamlarına yüklediği sorumluluk ondan çok daha fazladır. Bir vatandaş, yolda yürürken ya da miting meydanında bir devlet adamının yanına yaklaşarak, dertlerini sıralar ve bunlara çözüm bulunmasını isterse o kişiyi devlet adamı, azarlayıp, yalan söylediğini ileri sürerek etrafından uzaklaştıramaz. Velev ki vatandaşın söyledikleri biraz abartılı bile olsa. Çünkü vatandaşların tek sığınakları devlettir. Adaletin sağlanmasından iç ve dış güvenliğin sağlanmasına, ekonomik sıkıntılara çözüm bulunmasına kadar her hususta devletten vatandaşın beklentisi vardır. Bu da doğaldır.
Diyebiliriz ki, vatandaş devlet adamından baba şefkati bekler. Siyasiler, devlet yönetimine talip olunduğu andan itibaren de ciddi ve ağır bir sorumluluğun altına girdiklerini baştan kabul etmelidirler. Ben bu yükü kaldıramam deniyorsa devletin yönetimine talip olmamak gerekir. Hemen belirteyim ki, devlet sorumluluğu ağırdır. Karşısına gelmiş derdini anlatmış bir vatandaşın derdine çare bulamamış iseniz o gece uykularınız kaçar. Nasıl bir baba evladının sorununa çözüm bulamadığı sürece huzur bulamaz, gece yatağında rahat uyuyamazsa devlet adamalarının durumu da budur.
Bu yüzden onların öfkelenmesi, her karşılarına çıkıp durumundan şikâyetçi olan vatandaşı ya da ülke sorunlarını dile getiren muhalefet sözcülerini azarlayarak susturmaya çalışmak özellikle devlet kurumlarını yıpratır ve halkın devlete güvenini sarsar. Böyle olunca da sorunlar giderek karmaşıklaşır, çözümü zorlaşır. Bu bakımdan devlet adamlarının kurumları yıpratmamak için sabırlı ve sakin olmaları gerekir. Kurumlar yıprandığında sorunlar her geçen gün daha da ağırlaşır. Bu arada elbette çirkin dil sahibini de yıpratır ve zarar verir. Üst üste birikmiş sorunlarımız vardır ve bunlar çözüm bekliyor. Ancak, sorunları dile getirenler sert bir üslup ile susturulmaya çalışılırsa, sorunlar çözülmüş olmaz, daha da artmasına zemin hazırlanmış olunur. Hemen belirteyim ki devletin kurumlarının yıpranması aynı zamanda devletin yıpranmasına zemin hazırlar. Yaşanan haksızlıkların ve hukuksuzlukların giderilmesi devletin kurumları eliyle olacaktır. Bunun için devlet kurumlarının her durumda görevlerinin başında ve vatandaşların sorunlarını çözüm noktasında olması gerekiyor. Kişisel istekler ve tavırlar kurumların hareket tarzını belirlememeli, var olan kurumsal hassasiyetler belirleyici olmalı. Kısacası, kurumların yıpratılmamasına her vatandaşın dikkat etmesi gerekiyor.