Washington Post yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, 3 yıl önce evlilik işlemleri için girdiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğundan bir daha çıkamadı.
Kaşıkçı’nın parçalara ayrılan cesedinin nerede olduğu başta olmak üzere yanıt bulamayan sorular hala güncelliğini koruyor. Orta Doğu’nun en etkin gazetecilerinden biri olarak nitelendirilen Kaşıkçı’nın, ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğunda Suudi Arabistan’dan özel uçakla gelen güvenlikçi, istihbaratçı ve adli tıp uzmanının da aralarında olduğu 15 kişilik infaz timince katledilmesi ve sonrasında yaşanan gelişmeler, hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Kaşıkçı’nın cesedinin nerede olduğu sorusunun yanı sıra ölüm emrini kim ya da kimlerin ne zaman verdiği, Suudi Arabistan’daki yargılamada tam olarak neler yaşandığı da bilinmiyor.
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) başta olmak üzere ilgili istihbarat kurumlarının katkıda bulunduğu ve ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğünce (DNI), 2018 yılında hazırlanan ancak Donald Trump yönetiminin kamuya açıklamadığı “Kaşıkçı istihbarat değerlendirme raporu” 26 Şubat 2021’de yayımlandı.
Söz konusu raporda, “Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, İstanbul’da yakalanması ya da öldürülmesine yönelik operasyonu onayladığı sonucuna ulaştık.” ifadesi yer aldı.
Kaşıkçı’nın öldürülmesinin hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çabasının yanı sıra Türkiye’de yürütülen soruşturma sonucunda ortaya çıkartılan deliller ve yürütülen etkin diplomasi sayesinde oluşturulan uluslararası baskıyla Suudi Arabistan yönetimi, ilk başlarda inkar yolunu seçtiği cinayeti kabul etmek zorunda kaldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın sonucunda, “Kaşıkçı’nın boğularak öldürüldüğü, öncesinde yapılan plan doğrultusunda cesedinin parçalanarak yok edildiği” bilgisi paylaşıldı. Suudi Arabistan Başsavcı Sözcüsü Şelan eş-Şelan da başkent Riyad’da 15 Kasım’da düzenlediği basın toplantısında, yürüttükleri soruşturmanın sonuçlarını paylaştı.
Sözcü Şelan eş-Şelan, zanlılardan birinin konsolosluktaki kameraları bozduğunu, Kaşıkçı’nın cesedinin konsoloslukta parçalanarak dışarı çıkarıldığını, cesedi teslim alan yerel işbirlikçinin robot resmine ulaşıldığı ve 21 şüpheliden 11’ine suç isnat edilerek dava dosyasının mahkemeye gönderildiğini açıklamıştı.
Kaşıkçı’nın öldürülüp cesedinin parçalar halinde konsolosluğun rezidansına taşındığını gösterdiği iddia edilen anların yer aldığı görüntüler, 30 Aralık’ta bazı medya organlarınca yayınlandı.
Şeffaflık tartışmaları altında süren yargılama
Suudi Arabistan’da yürütülen ve şeffaflıktan uzak olduğu eleştirilerine hedef olan yargılama sırasında karanlıkta kalan birçok nokta da henüz aydınlatılamadı.
Riyad’da görülen davanın 17 Mart 2019’daki dördüncü ve 20 Haziran 2019’da gerçekleştirilen altıncı duruşmasında savcı, sanıkların verdikleri ifadeleri okudu. Buna göre Mansur Osman M. Ebu Hüseyin, bu görev için müzakere, istihbarat ve lojistik olmak üzere 3 gruptan oluşan 15 kişilik bir ekip kurduğunu söyledi.
Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’a dönmeyi reddetmesi üzerine Mahir Abdulaziz M. Mutrib, Kaşıkçı’ya uyuşturucu iğne ile öldürülmesi emrini verdi. Türki Müşerref M. eş-Şehri, Velid Abdullah M. eş-Şehri, Fahd Şebib el-Belevi, Kaşıkçı’yı sandalyeye oturtup kendisini tuttu.
Salah Muhammed et-Tubeyki, Kaşıkçı’nın ölümünü sağlayacak 40 miligram uyuşturucu maddeyi Kaşıkçı’nın sol koluna enjekte etti. Kaşıkçı’nın ölümünün ardından elbiseleri çıkartılarak Mustafa Muhammed M. el-Medeni’ye verildi.
Kaşıkçı’nın cesedinin parçalanıp plastik torbalara konularak siyah bir aracın bagajına taşındığı ve akabinde yerli işbirlikçiye teslim edildiği bilgisi 6’ncı duruşma sırasında savcı tarafından okundu. Bununla birlikte, savcının okuduğu ifadelerde yerli işbirlikçinin kim olduğuna dair herhangi bir bilgi yer almadı.
Salah Muhammed et-Tubeyki’nin, cinayet sonrası Başkonsolosun odasındaki cinayet izlerini temizlediği, cinayette kullanılan kesici aletler ve diğer delil olabilecek unsurları cesetle birlikte plastik torbalara koyduğu belirtildi.
Suudi savcının okuduğu ifadelerde sanık Ahmet Asiri’nin Suudi Arabistan’a düşman ülke ve örgütlerin kendisini kullanmasına müsait hale gelmesi nedeniyle Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’a getirilmesi ile ilgili olarak Mansur Ebu Hüseyin’i görevlendirdiği, Mansur Osman M. Ebu Hüseyin’in talebi üzerine grubu Kraliyet Divanı eski Danışmanı Suud el Kahtani ile buluşturduğu, Suud el Kahtani’nin söz konusu buluşmada Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’a getirilmesinin öneminden bahsettiğine yer veriliyor.
Fahd Şebib el-Belevi ifadesinde, “hata sonucu ölen” Cemal Kaşıkçı’nın cesedini Mutrib’in emriyle parçaladığını da itiraf etti.
İdam hükümleri hafifletildi
Riyad Ceza Mahkemesi’nde 23 Aralık 2019’da gerçekleştirilen duruşmada, sanıklar hakkında verilen karar açıklandı.
Buna göre sanıklar Mahir Abdulaziz M. Mutrib, Türki Müşerref M. eş-Şehri, Velid Abdullah M. eş-Şehri, Salah Muhammed et-Tubeyki, Fahd Şebib el-Belevi’ye idam cezası verildi. Sanıklar Mansur Osman M. Ebu Hüseyin 10 yıl, Mustafa Muhammed el Medeni 7 yıl, Seyf Saad el-Kahtani de 7 yıl hapse çarptırıldı.
Sanık Ahmed Asiri, Muflih Ş. el-Muslih ve Muhammed Saad H. ez-Zehrani hakkında isnat edilen suçları işlediklerine dair yeterli delil olmaması nedeniyle sadece yurt dışına çıkış yasağı verildi.
Haklarında hapis cezası verilen 8 sanıkla ilgili 7 Eylül’de açıklanan nihai kararda bu sanıklardan 5’ine yirmişer, 1’ine 10, diğer 2’sine yedişer yıl hapis cezası verildi.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin, “Bu olay benim sorumluluğum altında oldu, tüm sorumluluğu üstleniyorum.” dedi.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) tarafından açıklanan 101 sayfalık raporda ise Suudi Arabistan’daki kovuşturmanın yetersizliği vurgulandı, “Suudi Arabistan, mevcut yargılamaya ara vermeli. BM tarafından yönetilen ayrı bir cezai soruşturmayla müşterek çalışmalı ve gelecekte gerçekleşecek yargılamanın yeri ve yapısı konusunda verilen kararları uygulamalı.” ifadesi yer aldı.
“Kaşıkçı, uluslararası hukuka göre Suudi Arabistan’ın sorumlu olduğu, kasten ve tasarlayarak gerçekleşen bir yargısız infazın kurbanı oldu.” denilen raporda, devlet sorumluluğuna işaret edildi.
Kaşıkçı’nın öldürülme koşullarının, Suudi Arabistan tarafından onaylanan “İşkenceye Karşı Sözleşme” hükümleri uyarınca işkence eylemi oluşturduğuna dikkat çekilen raporda, cesede halen ulaşılamamış olmasının da zorla yok etme suçunu teşkil ettiği belirtildi.