Üç Asım Gültekin: Dilci, dergici, “dava delisi”

Üç Asım Gültekin vardı: Dilci, dergici ve “dava delisi”. Üçünün buluştuğu bir nokta ayrıca da: Kâşif. Evet, dilde, dergicilikte, yetenekli, inanmış insan bulmakta tam bir kâşifti Asım.

Üç Asım Gültekin: Dilci, dergici, “dava delisi”

Yusuf Kaplan, Asım Gültekin'i yazdı...

Asım Gültekin vefat etti, ânîden... Bütün ölümler ânî midir?

Elbette ki. Bütün ölümler, ânî’dir, bir an’dadır. Asım’ın vefatı, an’dan da önce geldi gibi bize!

Şüphesiz ki, ölüm, Allah’ın emri. Emr-i Hakk vâkî olmuşsa, teslim olunur ona.

Asım’ın ânî vefatını duyunca, sarsıldım. Gerçek olduğuna inanamadım!

Asım, ömrünün baharında terk-i diyâr eyledi. Bir rahatsızlığı yoktu, bildiğim kadarıyla. 45 yaşında, en verimli çağında dâr-ı bekâya göçtü. Allah rahmet eylesin.

“DAVA DELİSİ” DERTLİ BİR ADAM!

Üç Asım Gültekin vardı: Dilci, dergici ve “dava delisi”. Üçünün buluştuğu bir nokta ayrıca da: Kâşif. Evet, dilde, dergicilikte, yetenekli, inanmış insan bulmakta tam bir kâşifti Asım.

Bir öğretmendi Asım. Sıradışı bir öğretmen ama. Sıradışı ama sınırdışı değil. Model bir öğretmendi; çünkü -kendisinin tuttuğu, sevdiği, ışık gördüğü kişiler, özellikle de gençler için kullandığı ifadeyle- “dava delisi” biriydi; inanmış biri; inanmış olmanın hakkını bütün cephelerde, bütün alanlarda, bütün boyutlarıyla verebilen ayrıksı biri.

Öğretmenliğinin yanısıra, dilci ve dergiciydi.

ÖNCÜ BİR DİL ARKEOLOĞU

Dilciliği de, dergiciliği de, dava delisi öğretmenliği de, bir öğretmenin hem de çok iyi bir öğretmenin üstesinden gelebileceği işler değildi. Öncüydü çünkü.

Kazıcıydı. Arkeolog. Dil arkeoloğu. Türkiye’de bir insan halkında belki de ilk defa kullanılan bir nitelendirme bu.

Dili kazdıkça, kazdı; ülkedeki dilbilim bölümlerinin, dilbilim profesörlerinin yapamayacağı kadar derin keşifler yaptı Türkçenin etimolojisine, etimolojik imkânlarına dâir...

Dil yazıları yazmasını ben söylemiştim ona. “Delice işler” yapardık. Gecenin 3’ünde arardı, “hocam, gel nefes aldıralım sana” derdi. “Asım manyak mısın?” derdim. “Evet hocam, Kaplaniye tarikatındadım!” diye de espriyi patlatırdı. Ne de olsa mizah dergiciliğinin adam yetiştiren pîrlerinden sayılırdı!

Tastamam külüstür bir arabası olan, “dava delisi” bir adam bulur, kapıya dayanırdı!

Çaresiz ama biraz da sevinerek inerdim aşağıya. Mustafa Nezihi’ye ulaşılır, o da evinden ç/alınır ve giderdik bir yere hep birlikte... Çaylar demlenir, sohbetin dibi bulunur, muhabbet bitmez, bitmek bilmez; kanatlanır, bizi de kanatlandırır, başka bir dünyaya uçururdu...

Gene bir gün bu muhabbet kazanını dibine kadar kaynattığımız gece yarısı buluşmalarımızdan birinde, “dil yazıları yazmalısın Asım. Manyak şeyler çıkacak, bak göreceksin” demiştim. Sonra Karaalioğlu’nun Karar gazetesinde dil yazıları yazmaya başladığını öğrenince, ne kadar sevinmiştim, anlatamam.

Şinasi Tekin, Türkçe’nin İştikakı’nı yazdı. Çığır açan öncü bir kitaptı rahmetli Şinasi Hoca’nın yazıları. Asım’ın dil yazıları sadece Türkçe’nin etimolojisini çözmekten ibaret olmadı. Gramatik yapısının anlamını, semantiğinin / anlam dünyasının boyutlarını, derinliklerini keşfe koyulan benzersiz yolculuklardı. Bu açıdan akademyada ve matbuatımızda bir muadili yoktu. Asım Gültekin’in erken yaşta vefatı, dilimizin dünyasının sınırlarını ve imkânlarını gösterebilecek bir yol fenerini yitirdiğimiz için çok büyük bir kayıp oldu.

YETENEKLİ İNSAN AVCISI BİR DERGİCİ

Dergiciliği de sıradışıydı. Bütün dergilere cansuyu olacak delice bir fikirle çıktı yola Asım Sirkeci’den... Sonra bu dergi fuarı fikri büyüdü, büyüdü, Ankara’da Gençlik Bakanlığı’nda muazzam bir projeye dönüştü...

Dergilerin izini sürdü, hepsini yüreklendirdi, özgüven yükledi, hepsine kol kanat gerdi çocukları gibi...

Genç kalemleri keşfediyor, okulda, sokakta, sinemada, kafede bulduğu yetenekli gençlerin elinden tutuyor, dergilerde yazdırıyor, kalem sahibi olacak yazarların tohumlarını ekiyordu böyle böyle...

Yetenekli insan avcısı, yetenek üretme fabrikasıydı, kelimenin tam anlamıyla.

Çocukların dünyasını çok iyi biliyordu. Orada da çok iyi bir kazıcılık yapıyordu. Onun kadar çocuklarla muazzam bir dil tutturan, sarsılmaz bir iletişim kuran ikinci bir kişi tanımadım.

Çocukları keşfeder, hakikat tohumları eker, beyaz haberler getirirdi çocuklara ve çocuklardan... Hâsılı, çocuklarla hemhal olur, dille haşir neşir olur ve dergilerle yatıp kalkardı.

Derviş bir adamdı. Derviş ama devrimci. Gerek yaptığı işlerde gerekse el attığı gençlerde bu derviş ve devrimci ruh, etkisini göstermekte gecikmezdi.

Devrimciliğini dervişliğine, dervişliğini de devrimciliğine borçluydu. Kartal Anadolu İmam Hatip’in kartal çocuğuydu; bir kartal gibi uçtu yaşarken ve bir kartal gibi göçtü bu dünyadan.

Gençti. Dinamikti. Dertliydi.

Vefatı hepimizi derinden sarstı. Yapacak çok işi vardı. En verimli çağında, çok önemli işlere imza atmak üzereydi...

Takdir-i ilahî böyleymiş.

Asım’ın bitmez enerjisi; laf yerine iş yapma ahlâkı; dilde, insanda ve dergicilikteki derin arkeoloji çabası, yetiştirdiği gençlere örnek olur ve sıradışı ama sınırdışı olmayan kişiliği, istikameti, ahlâkı, dava aşkı gencecik, yılmaz, yıkılmaz taptaze sahiplerini bulur inşallah.

Asım kardeşime Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine, öğrencilerine ve sevenlerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Mekânı cennet, makamı âlî olur inşallah. Vesselâm.