Üç kuruşa tamah etmezsen beş kuruşluk adam olmazsın?

Faruk AKSOY

Üç kuruşa tamah etmezsen beş kuruşluk adam olmazsın?

Türkiye, yerel seçime giderken birden bire Gezi olayları neden hatırlatıldı, neden gündeme taşındı, buna bir anlam veremedim.

Fransa´da yaşanan hadiselere binaen benzerlikler kurulduysa bu çok yanlış.

Oradaki olayların sebeplerini doğru analiz etmek lazım, halkın ne istediğini bilmek, ona göre kıyaslama yapmak lazım.

Türkiye, yerel seçime gidiyor.

Bu işin doğası, yerel konulardır, o meselelerin tartışılması gerekir, yerel seçimler ideolojik hesaplaşmaların öne çıkarılacağı kulvar değildir.

Partilerin, adayların bölge bölge değerlendirilmesi, yapıp ettikleri hakkında, olumlu ya da olumsuz, kanaatlerin sandığa yansıması gerekir.

Ben, yaşadığım şehrin belediye başkanını başarısız buluyorsam, aynı partiden başka bir şehrin belediye başkanı iyi işler yaptı diye oy vermem mesela.

Ancak o zaman çalışan ve çalışmayan farkı ortaya çıkar, siyasetçi şuna buna yük olmadan kendi becerisi ve yeteneği ile kendi yolunu açar.

İkinci bir konu, aday değişiklikleri?

Bu mesele daha çok araştırma şirketlerinin yaptıkları çalışmalarla cevaplandırılabilir fakat bana kalırsa aday değişikliği bir önceki başkanın icraatlarını seçmene unutturmaz.

Muhakkak bir etkisi olur, yeni bir yüz, yeni bir heyecan ve hepsinden önemlisi yeni bir vizyon tabi ki önemli; fakat eski dönemden kalan miras da seçmen tarafından değerlendirilir.

Yeni adayların halka sunumu çok önemli?

Sadece bir dönem belediye başkanlığı yapmış birinin yerine başka bir aday gösterilmişse, bunun sebeplerini doğru anlatmak, seçimin kazanılmasında ya da kaybedilmesinde önemli bir faktördür.

Bir önceki başkanın enkazının altında kalan çok aday gördük.

Üçüncü konu seçim kampanyası?

Önce şunu söyleyeyim?

Bana göre seçimlere yüksek katılımın olması demokrasi adına bir gösterge değildir.

Tam aksine?

Sandığa giden insan sayısı ne kadar azalırsa, o ülkede demokrasi o kadar iyi noktaya gelmiş demektir.

Seçmen anayasal hakkını kullanır, gider oyunu verir, bunlar zaten oyunun kuralı.

Lakin o seçmen artık rahatsız edilmek istenmiyor, etrafında gürültü patırtı, horultu zırıltı istemiyor.

Partisinden aday olabilmek için şehrin her tarafının insanı utandıracak kadar yağ yakan posterlerle, afişlerle donatılmasını istemiyor.

Herkes yaşadığı bölgenin sorunlarını ve ihtiyaçlarını biliyor, ona göre oy verecek zaten, bu iş bu kadar basit.

Yerel seçim bir uluslararası mesele değil ki?

Küçük bir Anadolu kasabasından, devasa bir şehre kadar sadece o bölgenin yerel sorunlarının değerlendirileceği bir seçim yapılacak nihayetinde.

Bitmeyen kaldırım inşaatlarından, akmayan sulardan, pis kokulardan, gereksiz harcamalardan şikayet eden, ya da etmeyen, belediyenin çalışmalarını yeterli gören halk bir karar verecek, hepsi bu.

Son olarak?

Aday adayı olup da aday gösterilmeyen siyasetçilerin tutumu hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum.

İnsan mert olmalı, ne düşünüyorsa, aklından ne geçiyorsa adam gibi söylemeli.

Bir partiden aday adayı olmuşsun, o parti uğruna canını vereceğini söylemişsin.

Hiç sevmediğim işlerdir fakat sen her şeyi göze alıp genel başkanın elini eteğini öpmüşsün, buna rağmen aday olamamışsın.

Kalkıyorsun, alttan alta pazarlıklara girişiyorsun, aday gösterilmemiş olmanın kiniyle hareket ediyorsun, sana yakın olan kitleyi kullanıyorsun, yapılmamış seçimden iş kotarmaya çalışıyorsun.

Hangi partiden olursan ol, dürüst ol, bu işlere tevessül etme.

Madem seni aday göstermediler, o zaman ya sus köşene çekil, ya da açıktan açığa rengini belli et, yolunu baştan çiz.

Büyük şehirler için bu söylediğim şeyin pek bir karşılığı olmaz ama Anadolu kasabalarında, ilçelerinde yerel seçimlerde ne berbat, ne kirli pazarlıkların döndüğünü yaşayarak öğrenmiş biriyim.

Kendi girdiği seçimde başkasına oy isteyen adamlar bilirim.

Her zaman söylüyorum, üç kuruşluk dünya menfaatine tamah etmezsen beş kuruşluk adam olmazsın.