Uzak oluşu benim gibi kitap kokusunu kilometrelerce öteden alan birisi için vız gelir.
Beyliklere özgü bir düzlüğü kim olsa aşar.
Benim için uzak sözcüğünün görünür mesafelerle hiçbir ilgisi yok.
Uzak tantanalı olandır, ilgisiz olandır, mizacıma uymayandır.
Kitaba fısıltı tonunda yaklaşmayı severim.
Fikre, düşünceye ve duyarlığa doğru ağır ve de ritmik yürümekten yanayım.
Kitabın tek bir şeyle ilgisi vardır: Okumak!
Satın almak, pazarlık yapmak, tezgâha sunmak, reklâma tabi tutmak, yazarları tokuşturmak gibi daha bir sürü şeyden anlamam.
Bir kalabalık kitaba dairse kendini belli etmelidir.
Toplumun aktif okur yazarlık oranında hiç olmazsa ufak tefek kıpırdamalar olması gerekir.
Okur olarak kitap senede bir iki kez market mantığıyla tüketilen bir şey olmamalı.
Tüketim unsuruna dönüşüp nesneleştiğinde ondan nasıl bir hayır bekleyebiliriz ki?
Rafları süslemenin, masaları kaplamanın, çantaları işgal etmenin dışında.
Kitap okumak kadar almanın da usullerini gerçek okuyucular gayet iyi bilirler.
Öncelikle bir fikir ve düşünce üzere kitabın izini sürmek gerek.
Bir yazar üzere kitabın izini sürenlere diyeceğimiz yok.
Zihni boş bırakmayacak biçimde belli aralıklarla kitapçılara uğramak, kitap vitrinlerini seyredip raflarını kurcalamak lazım. Ortaokul ve liselerde öğrencileri fuarlardan önce esaslı kitapevlerine götürüp kitap arama ve takibinin yanı sıra kitap seçmenin inceliklerini yerinde öğretmek isabetli olacaktır. Sahafların tozunu yutmayan, kütüphanelerin yolunu tutmayan esaslı bir okuyucu olamaz.
SANAYİ MAHALLESİ
Çocukluğum ve gençliğim bu mahallede geçti. İlkokul, lise ve fakülte süreçlerimde bu mahallenin anıları var. Kültürün adının bile okunmadığı zamanlarda bu mahallede (1976) Kültür Derneği diye bir derneğin olduğunu hatırlıyorum.
1976 tarihinde bir ortaokulu ve lisesi olmayan bu mahalleye Şişli İmam Hatip Lisesi açıldı. Şimdi bu lise Kâğıthane İmam Hatip adıyla 42 yaşında. Memleketin hizmetinde çok değerli insanlar yetişti bu okulda. Kahir ekseriyeti Anadolu´dan göçle gelmiş halkın çocukları olan gençler bu okulla birlikte köklü bir düşünce geleneği, kitap okuma bilinci oluşturdular. Kıraathaneler gerçek misyonunu bu mahallede yerine getiriyordu. Cami altı çay ocakları sohbet ve entelektüel seviyede okuma mekânlarıydı.
Dört yıl evvel bu mahalleden başka bir semte taşındım. Tabi mahalleyle irtibatımı hiçbir zaman kesmedim. Ne yazık ki her gidişimde mahallenin biraz daha eski özelliklerini yitirdiğini görüyordum. Kültürel çehresi silinmiş sadece yiyim giyim üzere şekillenen bir hayat kalmış geriye. Bir zamanlar oturup çay içerek fikir teatisinde bulunduğumuz mekânlar şimdi tamtakır. Mülkiyet telaşı daha önce hiç olmadığı kadar artmış. Betonun egemenliğinin kendini en fazla hissettirdiği mahalle haline gelmiş. Meselesi olan insanlar dört bir yana savrulmuş. Kalanlarıyla değil, ulvi davalar uğruna ölenleriyle iftihar eden bir avuç insan kalmış geriye. Mahallede o mahalle havasını yaşamaya mahal kalmamış. Sanki gördüğüm her şey hızla yanımdan uzaklaşıyor gibiydi. İnsanlar, dostluklar, dostlar, evler, muhabbetler, tavşan kanı çaylar, seneler ve aylar? Böyle mi olacaktı?