Daha önce sokakta maske kullanımı üzerine bir yazı yazmış ve maskenin bir turnusol kâğıdı olarak işlev gördüğünden bahsetmiştik. Bugünkü yazım da benzer bir başlık taşıyor, ama bu kez sanatçı Sezen Aksu’nun nasıl bir turnusol kâğıdı olarak görev üstlendiği izah etmeye çalışacağım.
Şunu belirterek başlayayım: Kamuoyundaki bazı tartışmalar görünenin ötesinden mesajlar verirler. Yani olgular aynı zamanda birer gösterge görevi görürler. Özellikle olgucu sosyoloji ya da pozitivist sosyoloji bu hususu hesaba katmaz. Buna göre her olguya kendi başına bir obje olarak yaklaşılmalıdır. Olgu ise bireysel olayların toplamıdır. Ali’nin boşanması bir olaydır, ama boşanma olaylarına genel olarak baktığımızda olgu olarak boşanmadan bahsederiz. Burada artık bireysel kişiler ortadan kalktığı gibi, olguların kendi ötelerine taşan anlamları da dikkate alınmaz.
Sanatçı Sezen Aksu bundan birkaç yıl önce “Şahane Bir Şey Yaşamak” adlı bir şarkı yapar ve bu şarkısında ““Binmişiz bir alamete, Gidiyoruz kıyamete, Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” şeklinde bir ifadeye yer verir. Şimdi birileri aradan bu kadar yıl geçmesine rağmen bu ifadeler üzerinden bir kampanya başlattı ve toplumu yeni bir gerginlik ve kutuplaşma ortamına sürükledi. Bu kez bölünme “serçe yanlıları” ve “karşıtları” arasında oluyor. Bir bu eksikti!
Eğer şarkının yayınlandığı tarihte böyle bir tartışma yapılsaydı hiç kimse bunun arkasında ve ötesinde bir şey aramazdı, ama sen kalkıp bu kadar yıl sonra “Sezen Aksu Âdem peygambere ve Havva anamıza dil uzattı” diye bir tartışma başlatırsan, bunun arkasında ve ötesinde bir niyet elbette aranır. Kanaatimce iktidar ve iktidar yanlıları gündemi değiştirmek istiyorlar. Gündemde ağır zamlar ve pahalılık varken, birden gündem değişti ve biz şimdi yapay bir soruna odaklandık. Şarkıda Hz. Adem ve Havva’ya hakaret var mı yok mu? Varsa, bunun cezası nedir? Yoksa, neden bu sözler hakaret sayılmaz? Tam da kışın ortasında vatandaş iki misline çıkmış gaz masraflarını nasıl ödeyeceğim diye düşünürken, biz birden anlamsız teolojik tartışmalara döndük!
Açıktır ki, bu tartışma masum bir teolojik ya da siyasi bir tartışma değildir! Bununla Türkiye’nin ve vatandaşın gerçek gündemi değiştirilmek istenmektedir. Tartışmanın ilk ve tartışmasız olgu-ötesi mesajı budur. Yani Sezen Aksu tartışma nasıl gündem değiştirildiğine ilişkin bir turnusol kâğıdı işlevi görmüştür, görmektedir.
İkinci ve daha önemli işlevi, bu tartışmanın muhafazakâr ve İslamcı kesim içinde var olan ama pek de açığa çıkmamış gibi görünen farklılık ve ayrışımları ortaya çıkarmış olmasıdır. Şarkı sözleri ve sanatçıya karşı kullanılan söylemler temelinde en az üç ana gruplaşmadan söz edebiliriz:
- Sanatçıyı tekfir eden ve ona bedel ödettirmek isteyen ekstremistler;
- Sanatçıya sahip çıkan ve onun sözlerini makul karşılayan ılımlılar;
- Sanatçıyı tekfir etmemekle birlikte, sözlerini problematik görenler.
Sosyal medya başta olmak üzere siyasette de iktidar yanlısı kesimler, sanatçıya karşı adeta bir linç kampanyası başlattılar. Kullandıkları dil de aşırıcı ve selefi bir dil. Tekfir etmekten, en son “dil koparmaya” kadar varan şiddet ve nefret dili. İktidara destek veren küçük partinin lideri “Serçe serçeliğini bilsin, kuzgunluğa soyunmasın” diyor. Gelenekçi muhafazakar kesimde prim yapan bir vaiz, sanatçının şarkılarını dinleyen toplum hakkında bir yargı belirtiyor: Havva annemiz ile Âdem babamıza cahil diyecek alçalan esfeller bu toplumda gözde sanatçı olarak kabul görüyorsa Allah’ın bu toplumdan razı olup olmadığını anlamak için bu kıstas yeterlidir. Milyonlarca dinleyici “esfel” ve “Allah’ın rızasına muhalif” kimseler ilan ediliyor.
Bu kesimle aynı kulvarda duran ama sanatçının sözlerini problematik bulanlar, nasıl olur da “Allah’ın eşyanın isimlerini öğrettiği Hz. Âdem cahil olur?” diye soruyor. “Allah Âdem’e cahil dese bile biz nasıl diyebiliriz?” diye ekliyor. Bu kesimin iki sorunu var. İlk olarak Âdem’in peygamberlik öncesi hayatı ile peygamberlik sonrası hayatı arasında bir ayrım yapmıyorlar. İkincisi Hz. Âdem’e yönelik Kur’an’daki ifadelerden haberleri yok.
Galiba en ilginç kesim, ılımlı görüşleriyle dikkat çeken ve sanatçıya destek veren kesimdir. Bunlar Kur’an’daki ifadelerden yola çıkarak Hz. Âdem ve Havva’ya yönelik ifadelerin makul olduğunu ileri sürüyorlar. Hz. Âdem ve Havva, cennette yasak ağaca yaklaşarak Allah’ın koyduğu normu ihlal etmişler ve bu eylemlerinin sonucunda dünyaya atılmışlardır. Bu eylemi Kur’an “Rabbe isyan”, “cahillik” (Taha, 20:121) ve “zalimlik” (A’raf, 7:23) olarak ifade ediyor. Ilımlılara göre ortada peygambere bir hakaret söz konusu değil, sanatçının sözlerinden böyle bir sonuç çıkartılamaz.
Gündem değiştirmek bir tarafa, bu tartışma şimdilik birkaç şeyi daha ortaya çıkartmıştır:
- Muhafazakâr kesim dini kaynaklar konusunda cehalete varan bir bilgisizlik içinde yüzmektedir.
- En makul sözlerden şiddet ve nefret söylemleri üretecek kadar basiretsiz ve dolduruşa gelmeye hazırlar.
- Bilgi ve sağduyuyla hareket etmek yerine liderlerinin manipülasyonlarına açıklar.
- Muhafazakâr kesim artık homojen bir kesim değildir ve kendi içinde ayrışmış alt gruplardan oluşmaktadır. Bu gruplaşmanın siyasi sonuçları da bulunmaktadır.
Özetle, Sezen Aksu tartışması sanatçıdan ziyade muhafazakâr kesim hakkında daha fazla bilgi veriyor. Bu tartışmadan sonra muhafazakârlar kendilerine dönüp “Biz ne yaptık yahu?!” derler mi acaba? Hiç sanmam, iktidar onları öyle sarhoş etti ki, artık kendilerini de unutmuş durumdalar.
Kaynak: Farklı Bakış