Tarih: 19.08.2018 21:37

Türkünün ruhu moderne aykırı

Facebook Twitter Linked-in

19. 08. 2018 Pazar

zleri bu hafta türkülere gönül vermiş bir Amerikalı ile tanıştırayım. Ben de kendisiyle Neşet Ertaş Kültür Sanat Festivali´nde tanıştım. 59 yaşındaki Bob Beer, sahne aldığı festivalde Neşet Ertaş türküleri seslendirdi. Konser sonrasında oturup uzun uzun hikayesini dinledim. Türkiye´ye ilk kez ziyareti 1982 yılında olmuş. 2000 yılında altı aylığına bağlama öğrenmek için İstanbul´a gelmiş ama tam 14 yıl burada kalmış. 1996´da TRT sanatçısı Naci Tüzel´den ders almış. Sonra iki yıla yakın Prof. Dr. Erol Parlak ile bağlama çalışmış. Türkiye´de 1980´lerde adeta türkü Rönesansı yaşandığını söyleyen Beer, ?Benim için türkünün güzelliği daha çok melodisinden, seyrinden geliyor. Türküleri güncel hale getirmek ya da batılılar sevsin diye modernleştirmek onu bir kafese koymak gibi. Batı akorları onu sınırlandırıyor? diyor.

Amerikalısınız. Seattle´da yaşıyorsunuz. Nereden geliyor bu türkü aşkı?

Benim annemin babası Marmara Adası´ndan gelen bir Rum. Amerika´ya 1915 yılında gitmiş. Ailenin geri kalanı Yunanistan´da kalmış. O yüzden Yunanistan´ı çok duyardım küçükken. Annem de üç yıl orada kalmıştı. Evde genel olarak bu topraklara bir merak vardı.

SAZDAN ÇOK ETKİLENDİM

Toprak çekiyor demek. Peki Türk müziğiyle ilk ne zaman tanıştınız?

Aynı zamanda evimizde müzik plakları vardı. Yunan müzik plakları arasında Duo İstanbul diye İstanbul´dan gelen Rumlar´dan oluşan bir grubun da plağı vardı. Özellikle onların şarkılarını çok sevmiştim. Ud, kanun ve kemandan çok etkilendim. Neden o kadar etkilendiğimi bilmiyorum, daha dokuz yaşındaydım. Öyle ki hiç Rumca bilmiyordum ama bu şarkıları hece hece hiçbir şey anlamadan öğrendim. Yanlış tabi. (Gülüyor)

Siz de gittiniz mi Yunanistan´a?

Lisedeyken bir öğrenci değişim programıyla gittim. Kaldığım aile Gümülcine´deydi. Orada yüzde kırk Türk nüfusu vardı. Türkleri daha çok merak etmeye başladım. Yunanistan´ın bir yerinde hala Türk nüfusu olduğunu bilmiyordum. Oradayken Türk radyoları çekiyordu. Türk radyosunda bildiğim, tanıdığım ezgiler çıktı. Sazın sesini ilk defa orada duydum. Nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum ama sesini çok sevdim. Buzukiye benzeyen bir şey olması gerektiğini düşündüm. Türkçe hiç anlamıyordum. Ama sesi daha duygusal, daha sakin değişik bir şey. 16 yaşındaydım.

İlk sazınızı ne zaman aldınız?

Amerika´ya döndüğümde bir Türk öğrenci bana sazını sattı. O Türkiye´ye dönmek üzereydi. Kendisi yeni bir saz alacaktı. Kırık bir sazdı. Yarım yamalak tamir edilmişti. Ama çalınıyordu. Ben de sonradan onu başka bir arkadaşa sattım. Şikago´da şimdi, onu geri almam lazım aslında. Çünkü o arkadaş çalmıyordur, duvara asmıştır. Yıllar sonra tesadüfen aynı ustadan, Ömer Gök´ten bir saz aldım. Şimdi onu çalıyorum.

 

 

 
HALK MÜZİĞİNİN SONU YOK

Kendi kendinize mi öğrendiniz çalmayı?

Sazı aldığım Türk arkadaş bana bazı basit teknikleri gösterdi ama zaman yoktu. O zamanlar bugunkü gibi de değil. YouTube filan yok. Evde üç tane Türk müziği plağı vardı. Kendi kendime bir şeyler öğrendim ama yanlış öğreniyordum. Tek başıma çözmek zordu.

Kimlerden saz eğitimi aldınız?

1996´da Türkiye´ye geldim. Bu sefer iki ay kaldım. TRT sanatçısı Naci Tüzel´den ders aldım. Çok yardımcı oldu. Ama iki ay nedir ki! Bir şeyler öğrendiğimi sanıyorum. Bir giriş yaptım ama Türk halk müziği sonsuz bir şey. Her yörenin değişik bir tavrı var. 2000 yılında altı aylığına gelmek için planladım. Yaz ayında geldiğim için hoca bulmakta zorlandım. Dönmeme bir buçuk ay kala Erol Parlak´ı buldum. Çalışmaya başladık. Kalmaya karar verdim. Erol Hoca´dan ezgiler ve teknik konusunda çokça şeyler öğrendim.

İnsanlarla nasıl anlaşıyordunuz?

Türkiye´ye gelme sebeplerimden ilki saz çalmak ikincisi de dil öğrenmekti. İlk başlarda tarzanca anlaşıyorduk. Türkçemi de geliştiremiyordum. Çünkü çok uzun süre kalamıyordum. En fazla birkaç hafta.

TÜRKÜ RÖNESANSI

Nasıl bir atmosfer vardı Türkiye´de o yıllar?

Seksenli yıllarda geldiğimde türkü rönesansı gibi bir şey oluyordu. Her tarafta türkü vardı. Bedia Akartürk, İzzet Altınmeşe... Önceleri tek kaynağım TRT´ydi. O zamanlar bile Muhlis Akarsu, Mahsuni Şerif gibi ustalardan etkileniyordum. Seksenli yıllarda gerçekten çok güzel kayıtlar vardı. Doksanlı yıllarda Muhabbet Grubu vardı. Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top... Yüzde yüz geleneksel olmamasına rağmen o karakteri koruyorlardı.

Ne oldu sonra?

1995´te altyapı olayı ortaya çıktı. Benim için türkünün güzelliği daha çok melodisinden, seyrinden geliyor. Türküleri güncel hale getirmek ya da batılılar sevsin diye modernleştirmek adına batı akorları ve batı müzik yapısı içine sığdırmaya çalışanlar oldu. Bazıları güzel, başarılı da oldu ve oluyor. Fakat benim için bu türküyü bir kafese koymak gibi. Türkünün başka bir güzelliği var. Batı akorları onu sınırlandırıyor. Melodisinden ayırıyor. Bir çerçeve içine alıyor. Bu benim için böyle. Kimseye şöyle yap demeye hakkım yok, sadece kişisel zevkim.

Kendinizi bugün nasıl görüyorsunuz türkü konusunda?

Benim de eksikliklerim vardır tabi. İlla ki olur. Ben türkülere dinleyerek yaklaştım sadece. Çünkü bu kültürün içinde yetişmedim. Ne kadar örğenirsem öğreneyim yine de dışarıdan yaklaşan biri olacağım. Önceleri bu durum çok zoruma gidiyordu. Şimdi elimden geleni yapmalıyım diye düşünüyorum. Çünkü bu müziği çok seviyorum.

Türkülerle Türk kültürünü nasıl anlatırsınız?

Türkülerde bir tek kültür yok. Çok çeşitli aslında. Türkülerin birçoğu doğa için ama genelde aşkla ilgili şeyler. Başarısız olmuş veya yasaklanmış aşklar. Deyişler biraz daha derin konulara iniyor. Mesela ?Sevda Olmasaydı´ türküsünde Neşet Ertaş ?Bu dünyada sevmeyen ahrette neye yarar? diyor. Başka sözü olmasa da bu söz türkünün var oluşuna değer.

Diyarbakırlı mısın ağabey?

Bob Beer, yıllar önce İstanbul´da bindiği bir takside yaşadığı anısını şöyle anlatıyor: ?Taksici şivemden yabancı olduğumu anladı ve nereli olduğumu sordu. Ben de tahmin et bakalım nereliyim dedim. Adam bana ?Diyarbakırlı mısın ağabey?´ dedi. Ben de yok biraz batıya gel deyince ?Şanlıurfa´ diye tahminde bulundu.?

Sırf kültür diye ırkçılığı koruyamayız

Türk kültürü sizi nasıl değiştirdi?

Buradayken kendi kültürümü başka bir gözle görmeye başladım. Dört yıldır Amerika´da yaşıyorum. Birkaç hafta için İstanbul´a geliyorum ama sanki Amerika´yı ziyaret etmişim gibi hissediyorum. Türkiye ikinci memleketim oldu. Artık turist gözüyle bakamıyorum. Kültürle ilgili şöyle bir şey fark ettim. Bazen kültürün de kötü tarafı olabiliyor. Fosilleşmiş bir düşünce tarzı olabilir. Bu konuda romantik değilim. Bir şeyi sırf kültür olduğu için koruyalım demem. Bizim kültürümüzde çok güzel şeyler var ama çirkin şeyler de var. Mesela maalesef Amerika´da ırkçılık bazı yerlerde yerel kültürün bir parçası. Sırf kültür diye korunması gerekmiyor.

İnsan nereden geldiğini unutmamalı

Bir yerlerde çalıp söylüyor muydunuz?

Evet. Amerika´da aynı zamanda bir grubumuz vardı. Folklife diye bir müzik festivaline katılıyorduk. Seattle´daki Türk topluluklarının şenliklerinde çaldık. Ama daha ziyade İranlılar için çalıyorduk. Türklerin bazıları sınıfsal farklardan dolayı türkülere köylü zihniyeti olarak bakıyordu. Doğuyla ilgili karakterini reddeden insanlar vardı. Bana kalırsa nereden geldiğini bilmek ve unutmamak gerekiyor. Türkiye´de alaturka alafranga tartışmaları var. Neden birini seçmek lazım olsun ki! İkisi de yan yana olabilir




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —