Türkiye'yi bekleyen tehlike: Açık iflas ve sessiz istila arasında boğulmak

İktidarın politikalarını eleştirmek yerine sığınmacıları hedef alan ırkçı söylemler ve kutuplaştırmalar, sığınmacı sorununu çözmemekte bilakis ağırlaştırmakta, hatta tehlikeli nitelikte sosyal çatışmaların zeminini hazırlamaktadır

Türkiye

Prof. Dr. Bilal Sambur Yazdı;

Türkiye'nin sığınmacılar sorunu, artık bastırılamaz ve başa çıkılamaz bir şekilde su yüzüne çıkmaya ve konuşulmaya başlanmıştır.

Önümüzdeki yıllarda sığınmacılar sorunu, Kürt sorununu bile aşacak düzeyde birincil sorun olmaya aday gözükmektedir. Türkiye'nin en önemli sorunu artık Kürt sorunu değil, sığınmacılar sorunudur.  

Sığınmacılar sorununun Türkiye'nin istilası olarak gündeme getirilmesi,  bu konunun devlette ve kamuoyunda bir beka sorunu olarak algılandığını göstermesi açısından önem taşımaktadır.

Sığınmacılar sorununun güvenlikleştirilmesi, bu sorun etrafında devlet-toplum ilişkilerinin yeniden tanımlanacağı anlamına gelmektedir.


Fotoğraf: AA

 

2011 yılında başlayan Suriye Savaşı'ndan sonra üç buçuk milyon Suriyeli Türkiye'ye sığındı. İlk başlarda Suriyeli sığınmacılara toplumdan büyük bir destek vardı.

Bugün ise durum farklıdır. Geniş toplum kesimlerinde genelde sığınmacılara, özelde ise Suriyelilere karşı derin bir tepkinin, öfkenin hatta düşmanlığın olduğunu gözlemleyebiliyoruz.

Sığınmacılara yönelik oluşan derin tepki, öfke ve düşmanlık, bir günde oluşmuş değildir. Sığınmacılara yönelik tepki veya öfke, bir ırkçı partinin kışkırtıcı söylemleri sonucu oluşmuş geçici bir durum da değildir.

Toplum, yaşadığı işsizliğin, hayat pahalılığının, dış politikadaki sorunların ve zamların baş sorumlularından biri olarak sığınmacıları görmeye başlamıştır.

Bugün gelinen noktada toplum, devletin içeride ve dışarıda hiçbir şekilde Suriyeliler başta olmak üzere Afganlara, Afrikalılara ve diğer sığınmacı unsurlara yardımda bulunmasını istememektedir.

Suriyelilere verilen bazı yardımlar topluma battığı gibi, Suriye içinde yapılan kerpiç evler de topluma batmakta ve rahatsız etmektedir.

Sığınmacılar sorunu, toplumu derinden sarsmaktadır. Sığınmacılardan sonra toplum, eski toplum olmadığı gibi, Türkiye'de de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.


Sığınmacılara yönelik toplumsal tepkinin, öfkenin ve düşmanlığın farkında olan ırkçı siyasal yapılar ve sosyal örgütlenmeler, sığınmacı karşıtlığı üzerinden kendilerine sosyal ve siyasal alan açmaya çalışmaktadırlar.

Hiçbir siyasal ve sosyal tabanı olmayan Zafer Partisi'nin Suriyelileri geri göndereceğiz söylemi üzerinden gündem belirlemeyi başarması, diğer aşırı ırkçı unsurlarda da Suriyeli sığınmacılar meselesinin onlar için verimli ve kullanışlı bir alan olduğu şeklinde bir anlayışa ve politikaya yönelmelerine neden olmaktadır.

Sosyal medya üzerinden ırkçı hesaplar, sığınmacılara yönelik yalan haberler üreterek toplumu kışkırtmaya ve çatışmalar yaratmaya çalışmaktadırlar.

Sığınmacılar konusu, bugün sessiz istila kavramıyla ulusal birlik ve bütünlüğü tehdit eden bir güvenlik problemi olarak kavramsallaştırılmaktadır. Sessiz istila kavramının, toplum psikolojisinde ve sosyolojisinde karşılığı bulunmaktadır.

Sosyolojik ve psikolojik karşılığından dolayı farklı toplum kesimleri, sessiz istila kavramını ırkçı bir söylem olarak değil, kendi duygu ve düşüncelerinin isabetli bir ifadelendirmesi olarak algılamaktadırlar.

Toplum, sığınmacıları gözlemleyerek kendince birtakım kanılara ulaşmaktadır. Toplumdaki herkesin, sığınmacılarla ilgili kendince olguları ve kanıları vardır.  

"Sessiz istila" söyleminin, toplumun sığınmacılar konusundaki duygu ve düşüncelerini belirleyen baskın ifade biçimi olma tehlikesi söz konusudur.

Sığınmacılar konusunda fikri üstünlük, bugün ırkçı odaklara geçmiş gözükmektedir. Toplumsal tepkilerin ırkçı söylemlerle ifade edilmesi, dikkat edilmesi gereken bir risktir.


Türkiye'nin bugün yakıcı nitelikte iki sorunu bulunmaktadır. Birinci sorun, ekonomik buhrandır. Ekonomik buhran sonucunda toplum, derin bir yoksulluk, açlık, sefalet ve hayat pahalılığı cenderesinde boğulmaktadır.

Ekonomik buhran altında Türkiye, nefes alamaz hale gelmiştir. Yaşanan ekonomik buhranı, Türkiye'nin gümbür gümbür iflası olarak niteleyenler vardır.

Türkiye'nin ikinci sorunu, sığınmacılar sorunudur. Suriye'den, Afganistan'dan, Pakistan'dan, Somali'den ve dünyanın diğer yerlerinden gelen milyonlarca sığınmacının varlığının Türkiye'yi Ortadoğululaştırdığı, Türkiye'nin demografik yapısını değiştirdiği ve bunun "sessiz istila" anlamına geldiği şeklinde yorumlar yapılmaktadır.

Ekonomik buhran ve sığınmacılar sorunu ışığında Türkiye'nin açık iflas ve sessiz istila arasında sıkışan, daralan ve boğulan bir ülke olma görüntüsü vermeye başladığını üzüntüyle izliyoruz.


AKP-MHP iktidarı, açık kapı politikası adı altında milyonlarca Suriyelinin, Afganlının, Pakistanlının, Somalilinin ve başkalarının ülkeye girmesine imkan sağladı.

İktidar, peygamber dönemindeki Medine'ye hicretten sonra kurulan ensar-muhacir kardeşliğini referans göstererek Suriyeli sığınmacılara din kardeşliği üzerinden toplumsal destek sağlamaya çalıştı.

Toplum, bugün kendisini ensar olarak görmediği gibi, Suriyeli sığınmacıları da muhacir olarak görmemektedir.

Ensar-muhacir efsanesinin toplumsal karşılığı olmadığı gibi, toplumda sessiz istila gibi ırkçı söylemlere desteğin sosyal, psikolojik ve siyasal zemini doğmuş bulunmaktadır.

Sığınmacılara karşı sosyal ve duygusal zeminin uygun olması, ırkçı partilerin ve politikacıların palazlanmasına imkan sağlamaktadır.


AKP-MHP iktidarı, sığınmacıları Avrupa'ya karşı koz olarak kullandı ve Avrupa ülkeleriyle yapılan sığınmacı antlaşmaları sonucunda büyük paralar aldı.

Kızılay Kart gibi sığınmacılara yönelik birçok yardım programı Avrupa Birliği tarafından desteklenmektedir.

Ülke içinde de sığınmacılar, ucuz iş gücü deposu olarak kullanılmış ve sermaye sahipleri bundan büyük kazançlar elde etmişlerdir.

AKP-MHP iktidarı, sığınmacıları iç ve dış politikada büyük rantlar sağlayan ekonomik, siyasal ve diplomatik bir koz olarak kullanmıştır.

Sığınmacıların içte ve dışta kullanımının işe yaramamaya başlamasından sonra iktidar, Suriyeli sığınmacıların gönüllü geri dönüşünden ve onları Suriye'de Afrin gibi kontrol edilen bölgelere yerleştirme politikasından söz etmeye başlamıştır. 


Sığınmacılar konusunda uygulanan politikaların tek sorumlusu, iktidar bloğudur. İktidar bloğunun politikalarını eleştirmek yerine sığınmacıları hedef alan ırkçı söylemler ve kutuplaştırmalar, sığınmacı sorununu çözmemekte bilakis ağırlaştırmakta, hatta tehlikeli nitelikte sosyal çatışmaların zeminini hazırlamaktadır.

Sığınmacılar sorunu, ülkemiz içinde oluşturulan patlamaya hazır bir bombadır. Ekonomik buhranın konuşulmasına engel olmak için sığınmacılara yönelik düşmanlığın köpürtülmesinden yarar görenler olabilir.

Sığınmacılar üzerinden toplumun kamplaştırılması ve çatıştırılması politikasından iktidar devşirmeye kalkmak çok tehlikelidir. 

Ekonomik buhran ve sığınmacılar konuları, birbirinden koparılmayacak meselelerdir. Sesli iflas olarak nitelenen ekonomik buhran ile sessiz istila olarak nitelenen sığınmacılar sorununun çözümü, ırkçılık ve politik istismardan geçmemektedir.

Türkiye, bilimsel, pratik, hukuki, demokratik, barışçıl ve sivil politikalar geliştirerek ekonomik buhranını ve sığınmacılar sorununu aşabillir.

 

Kaynak: İndependent Türkçe