Sadece Türkiye özelinde değil dünya genelinde de fitne fesat kol geziyor. Kimin kiminle ne türden bir ilişki içinde olduğunu anlamanın imkânı neredeyse ortadan kalkmış gibi...
Klasik diplomasi ilişkisinde herkesin safı belli idi. Şimdi neredeyse saf olgusu ortadan kalkmış...
Uluslararası ilişkilerde belki hiçbir zaman kimse kimseye sonsuzca güven duymamıştır. Herkesin herkese karşı bir rezervi bulunabilir. Ama bu rezerv hiçbir zaman kimseyi sonsuz bir güvensizliğe de sevk etmemiştir.
ABD olsun AB ülkeleri olsun bir uçtan öbürüne savrulup duruyor. İslam korkusu adını verdikleri, fakat temelde kendi icatları olan meçhul bir gücü karşılarına alarak reel Müslümanlara saldırılar düzenlenebiliyor. Kendi kurdukları terör örgütleri marifetiyle olmadık zulümler işleniyor. Bunları da Müslümanların üstüne yıkmakta beis görülmüyor: ve en küçük vicdan acısı, sızısı duymadan...
Olayın Türkiye özeline olan yansıması da ayrı bir facia...
Türkiye Tanzimat´tan bu yana kalkınma alanında ne zaman bir take off noktasına gelse bir hükümet darbesi ile önü kesilmiştir.
Sultan Abdülaziz´den, Sultan Abdülhamit Han´dan başlayarak günümüze kadar gelen süreçte hep aynı terane gündeme sokulmuştur. Adnan Menderes, Turgut Özal ve şimdi Recep Tayyip Erdoğan aynı ithama maruz bırakılıyor. Bunların hepsi diktatör damgası ile yaftalamıştır. Ve hepsinin döneminde Türkiye bir inşaat şantiyesi görünümünde iken bu damgalamalar aralıksız, kesintisiz sürdürülmüştür. Ve neticede hepsinin başı bir biçimde yenmiştir.
Bir tek Tayyip Erdoğan onların beklemediği ölçüde çetin ceviz çıktı. Başörtüsü gelirse laiklik elden gider dediler, gitmedi. İrtica geliyor dediler, gelmedi; ama Godo´yu bekler gibi hâlâ irticanın gelmesi bekleniyor. Üçüncü Boğaz Köprüsü´nün inşasına, üçüncü havaalanının inşasına, İstanbul Kanalı´na karşı çıktılar olmadı... Gezi olayları fiyaskoya uğrayınca, mesele parktaki birkaç ağaç değil, bu projelerdir diyerek kendilerini rezil ettiler. 15 Temmuz onların yüzüne kara çalarken milletin tarihinde benzersiz bir zafere alem oldu.
Şimdi de Afrin´de ordumuz gerek stratejik gerek taktik uygulamaları ve kullandığı yerli silahları ile harikalar yaratıyor. Bir tek sivilin burnunun kanamasına meydan vermeden terörün belini kırıyor.
Türkiye her şeye rağmen dünya sisteminin ipini elinde tutan küresel güçlere başkaldırmaya devam ediyor. Artı, kurulmakta olan yeni düzende pay sahibi olmanın ötesinde, yeni düzenin mimarlarından biri olarak öne çıkıyor.
Bütün bu kargaşanın arasında yeni bir Türkiye´nin yıldızı şafakta pırıl pırıl parlamaya başlıyor.