Türkiye´nin Erbakan´dan Öğrendikleri

Mustafa Kaya

Türkiye´nin Erbakan´dan Öğrendikleri

Yarın 27 Şubat. Erbakan Hocamızın vefatının 8. sene-i devriyesi. Onun bu millet için verdiği mücadele, toplumun bütün kesimleri tarafından bugün daha iyi anlaşılıyor. Dün ona önyargıyla bakanların bugün pişmanlıklarını üzüntüyle dile getirmelerine şahit oluyoruz.

Bu doğrultuda biz de iki yıl önce kaleme aldığımız, aslında bizce güncelliğini korumaya devam eden Erbakan Hocamız ile ilgili yazımızı küçük dokunuşlarla birlikte sizlerin dikkatine tekrar sunmak istedik.

Türkiye Erbakan´dan neler öğrendi?

İlmin millet ve insanlık hayrına nasıl kullanılacağını öğrendi.

Tozlu raflarda açılmayı bekleyen araştırmaları, kitapları hiçbir zaman yeterli bulmadı. Yapılan her çalışmadan insanlığın hayrına neler çıkarılabilir sorusuna cevaplar aradı. Yapılan her işte insanın merkeze alınması gerektiğini vurguladı. Ömrü boyunca ?en hayırlınız insanlara en fazla faydası olandır´ düsturuyla hareket etti.

 

 

 

İçinde bulunulan olumsuz koşullara esir olunmaması gerektiğini öğrendi.

O yola çıktığında Anadolu insanı ?böyle gelmiş, böyle gider´ mantığına esir olmuştu. Mahkemede mübaşir tanıdığı olan kendisini şanslı addediyordu. O, bu koşullara rağmen inancının kendisine yüklediği misyon ve vizyonla bu millete özgüven yükledi. Başarabilirsiniz dedi. İnanın, yapabilirsiniz mesajını verdi. Bıkkın ve suskun bir milleti ayağa kaldırdı.

Nezaketi, merhameti, saygıyı, sevgiyi ve diğerkâmlığı öğrendi.

Muhatabına karşı nezaket ve merhamet dolu yaklaşımı, saygıyla bezenmiş duruşu ve sevgi ile karılmış kucaklayıcılığıyla tam bir beyefendi idi. Aristokrat bir aileden geliyordu. Ancak köylü de, işadamı da onun davasında aynı yerde buluşabildi. En çetrefilli konuları dahi en basit ve anlaşılır bir dille muhataplarına anlatarak bir lokomotif gibi milleti peşinden sürükledi.

Kendi rengini koruyarak herkesle uzlaşabilmeyi, gerekirse birlikte yol almayı öğrendi.

Evet, bir inancı ve davasının omuzlarına yüklediği sorumluluk vardı. İnsanlara davasını anlatabilmeli ve derdine ortak edebilmeliydi. Her türlü kirli oyunlarla muhatap oldu.  Kendisine karşı içte ve dışta her türlü tezgâh planlandı. O bütün bunlara rağmen kendi rengini muhafaza etmeyi başardı. Bununla da kalmadı. Söz konusu ülke ve millet olduğunda bir dakika bile düşünmeden herkesle omuz omuza yol yürünebileceğini gösterdi.

Bütün insanlığın düşmanı Siyonizm´e karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini öğrendi.

Herkes kendisine verilene razıydı. Kurulan sömürü çarklarından kurtuluşun mümkün olmadığı gibi bir teslimiyet vardı. O ısrarla ve inatla bütün insanlığa Siyonizm´in tuzaklarını gösterdi. Kan ve gözyaşı üzerinden kâşanelerini tahkim edenlerin korkulu rüyası oldu. Kendilerini insanlığın efendisi, diğerlerini köle görenlerin rahatlarını bozdu. Uyanıktı. Herkesi uyandırdı.

İslam Birliği idealinin mümkün olduğunu öğrendi.

7 milyar insanlığın barış ve huzuru için mücadele etti. Mevcut dünya düzeninin insanlığı içinde bulunduğu zulümden kurtaramayacağını örnekleriyle ortaya koydu. Bunu ilan etmekle kalmadı. Alternatif üretti. D-8 gibi büyük bir organizasyonu 11 ay gibi kısa bir sürede kurmayı başardı. Bunu bir nüve olarak takdim etti. Din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeksizin bütün mağdur ve mazlumların hakkını, hukukunu korumaya çalıştı. Haritada gösterilmekte zorlanılan yerlerde kardeşleriniz var diyerek ümmet olmanın önemini hatırlattı. Adı sanı duyulmayan yerlerde bir mazlumun ayağına batan dikenin acısını hem hissetti, hem de hissettirdi. Filistin´e, Kudüs´e duyduğu özlem herkesin yüreğini titretmeye yetti.

Devlet adamlığını öğrendi.

Sırtında hep yumurta küfesi taşıyor gibi hareket etti. Milletin bütün evlatlarını kucakladı. Yüzde bir ortak paydası olanla da yüzde doksan dokuz ortak paydası olanla da konuşmayı başardı. Kendi nefsini değil, genelin hukukunu düşündü. Partileri kapatıldı ama o hiçbir zaman milleti birbirine düşürme yolunu seçmedi. 28 Şubat´ın 9 saatlik MGK toplantısının ardından gösterdiği tavır, devlet adamı kime denir sorusunun cevaplarıyla doluydu. Askerlerin kullanıldığı onlarca baskıya maruz kaldı ama bir kez olsun silahlı kuvvetlere karşı olumsuz bir cümle kullanmadı. Ordu bizim ordumuzdur dedi ve bu sözünün arkasında durdu.

Dava adamlığını öğrendi.

Davası yalnızca Allah´ın rızasına ulaşabilmekti. Hep O´na dayandı. Hep O´ndan istedi. O´nun dışında hiçbir güce boyun eğmedi. Zulme rıza zulümdür dedi. Direndi. Davası uğruna fedakârlık yapmaktan bir an geri durmadı. Malıyla, canıyla adaletsizliğe, zulme karşı cihat etti. Söylemekle kalmadı, yaptı. Hâl diliyle bir dava adamı nasıl olur sorusunun cevaplarını verdi. Mücahit sıfatının en çok yakıştığı bir lider olarak bu dünyadan baki âleme göçtü.

Allah rahmet eylesin. Allah bu millete onu olması gerektiği gibi anlayabilmeyi nasip etsin.