Hazine geçen hafta, mart sonu itibariyle, Türkiye´nin dış borç stokunu ve KİT´lerin iç ve dış borç stokunu yayınladı. Ben de ?Türkiye´nin borç yükü? rakamlarını güncelledim.
Önce bir teknik bilgi vereyim. Mart 2018 GSYH rakamını, TÜİK´in üçer aylık rakamlarını toplayarak yıllıklandırdım. Yani geçici bir rakam.
Sonra bir sonuç: 2018 yılının ilk çeyreğinde en dikkat çeken gelişme, hızlı kur artışının stok üzerindeki etkisi.Dış borçların TL karşılıklarına zirve yaptırmış.
Gelelim rakamlara.
Mart 2018 itibariyle Türkiye´nin toplam borçları 4 trilyon 856 milyar liraya ulaşmış. Üç aylık artış tutarı 584 milyar lira (%13,6). Tablo 1´den görüleceği üzere, artışın çoğu dış borçlardan kaynaklanıyor. En fazla artış reel sektörün dış borçlarında.
Borçluluğun en sağlıklı göstergesi, milli gelire oranıdır.
Böylelikle büyüme ile borçlanma arasındaki ilişki daha net ortaya çıkar. Tablo 2 ve Grafik 1 bu oranı gösteriyor.
Mart ayında iç borçların milli gelire oranı %86,2 olmuş.Aralık 2017´ye göre reel olarak azalma var. Buna karşılık dış borçların GSYH´ya oranı %63,3 olmuş. İkisini topladığınızda borçların milli gelire oranının %150´ye yaklaştığını göreceksiniz.Artış geçen yılın sonuna göre çok hızlı ve tarihi zirveye ulaşılmış. Özetle, 100 liralık gelir yaratmak için 150 lira borçlanmışız. Basit bir yaklaşımla; 2018´in ilk çeyreğinde hızlı büyümüşüz ama, fazladan borçlandığımız 50 lirayı gelir yaratmak için değil ithalat ve borç ödemek için kullanmışız.
Bu orana yıllar itibariyle bakmak gelişmeleri yorumlamak açısından önemli. Grafik 1 bu oranın 2002 ?Mart 2018 arasındaki dönemdeki gelişmesini gösteriyor. Borçlar stok veri olduğu için yılın çeyrekleri itibariyle yapılan değerlendirmeler borç stoku resminin önemli bir göstergesidir.
Görüldüğü gibi; 2004 yılında %94´e yaklaşan oran, 2009´da küresel krizin, 2013´te de KÖİ projelerinin etkisiyle artmaya başlamış. Ardından borçların borçla ödemesi nedeniyle rekordan rekora koşmaya başlamış.
Borçlara bir de kamu özel ayırımı yaparak bakalım. Çünkü 2002 ? 2018 arasındaki dönemde, Türkiye´nin borç stokunu dağılımı değişti. Tablo 3´ten de görüleceği gibi; önceden kamu borçlu iken şimdi hanehalkı ve özellikle şirketler çok borçlu.
Hanehalkının borcu 6,6 milyar liradan 525 milyar liraya; şirketlerin borçları ise 88 milyar liradan 2 trilyon 513 milyar liraya çıktı. Artış oranları inanılmaz.
Tablo 4 bu dağılımın milli gelire oranını gösteriyor. Rakamlar açıklamaya gerek duyurmuyor. Son verilerin gösterdiği kadarıyla, kamunun borç yükü %30´a düşerken, özel sektörün yükü %120´ye yaklaşmış. Reel sektörün borç yükünün milli gelire oranı 2002´de %24,4 iken Mart 2018´de %77,4 olmuş.
Şimdi gelelim sonuca.
Bu borçlar nasıl ödenecek?Borcu borçla ödememek için kemer sıkmak, harcama azaltmak lazım. Bu durumda ekonomik büyüme yavaşlar. Buna karşılık yeterli kadar büyümeyen ekonomide hanehalkının ve şirketlerin borç geri ödemesi zorlaşır.Öte yandan bilindiği gibi, dış borçlar dövizle ödenir. Ama döviz gelirin yoksa veya yeterli değilse döviz satın almak için de TL lazım. Kurlar arttıkça döviz borcu olanların bulmaları gereken TL miktarı da büyüyor. Yani, eğer kur artışın önüne geçilmez ve borçların ödenmesine yönelik ikna edici bir program hazırlanmazsa reel sektörün işi her geçen gün biraz daha ağırlaşacaktır.Kur artışını yavaşlatmak için de sıcak paracıları ikna etmek lazım. O da faizlere bağlı. Ama yüksek faiz, yatırmalara, ekonomik büyümeye engel. Anlayacağınız ekonomi zor bir sarmalda.
Sonucu bir özdeyişle bağlayayım:
?Borç alan emir alır?.
Yüksek dış borcu olan ülkelerin bağımsız ekonomi politikası ve dış politika uygulayabileceğini düşünen varsa hayal âlemindedir.
*Bu yazı hakanozyildiz.com´dan alınmıştır.