Ulus devlet, modern eyalettir.
Milletlerin kendilerini yönetme hakkı (self-determinasyon) terimi 18. Yüzyıl´da kullanılmaya başlanmış ve milliyetçi akımların yükselişlerine bağlı olarak yine bu yüzyılda uygulamaya konulmuştur.
Woodrow Wilson tarafından öne sürülen 14 maddelik Wilson Prensipleri´nin savaş sonrası kurulacak düzende her milletin kendi kaderini tayin etme hakkı olarak, 4 Ocak 1918´de ABD Kongresi´nde kabul edilmesiyle hukuki bir zemine kavuşturulan self-determinasyon, ilkin Avusturya ve Osmanlı imparatorluklarının parçalanmasında kullanılmıştır.
İngiltere, ABD, Fransa ve Rusya topraklarında uygulanmayan, ancak bu ülkelerin kendilerinin dışındaki toprakları sömürgeleştirmeleriyle sonuçlanan self-determinasyon, aynı zamanda, kağıt üzerinde devlet olarak görünen yeni tip (modern) eyalet sistemini doğurmuştur.
Bu yeni düzende, zikrettiğimiz ülkelerin kendi aralarındaki coğrafi (bölgesel) paylaşımlarına göre oluşturulan ulus devletlerde, klasik eyalet yapısı öz olarak korunmuş, sadece (doğurulmaya bağlı olarak) vergilendirme, askeri destek talepleri vb. hususlarda form değişikliğine gidilmiştir. ABD´nin Irak´ı işgal edip, özgürleştirme bedeli olarak, bölgenin enerji kaynaklarına konması, Suudi Arabistan´dan 1 milyar 76 milyon 800 bin dolarlık silah satışı adı altında bir vergi tahsil etmesi bunun son örneklerindendir.
Bunlardan baktığımızda, self-determinasyonun tarihi, milliyetçilik düşüncesinin yükselişi bağlamında bilimsel çalışmalara da konu edilerek, nihai maksadı olan sömürgeleştirmenin perdelendiği modern bir masaldan ibarettir.
Yazı başlığımıza dönerek, İngiltere tarafından ulus devlet olarak dizayn edilmek suretiyle uyutulan Türkiye´nin bu masaldan uyanması planından baktığımızda, konu daha da netleşmektedir.
İngiltere, 1917 işgalinde, gelecekte kendi yararları için üretebileceği yeni çatışmalar açısından taşıdığı büyük potansiyeli fark ederek, Kuzey Irak´ı, Kuzey Suriye´yi ve Türkiye´nin güney-doğusunu istediği anda patlatabileceği bir çıban başı olarak bırakmıştır. Diğer bir söyleyişle, zikredilen bölgedeki Kürt nüfusu, söz konusu ulus devletler içinde paylaştırmak suretiyle, potansiyel bir sorunlu alan yaratmıştır.
Bu alan, Türkiye´nin hem yukarıda vurguladığımız masaldan uyanmasında, hem de bir ucu, ABD´nin bugünkü casus rahip yaptırımlarına bağlanan istiklal ve güvenlik sorunlarıyla yüz yüze gelmesine neden olan alandır.
Bu bağlamda Türkiye´nin suçu, uzun bir geçmişe, PKK´nın bölücü taleplerle palazlandırılmasına ve/ya Turgut Özal´ın Musul´u alma görüşünü beyan etmesine (ideal bir güçlü arzunun varlığını ifşa etmesine) kadar uzanmaktadır.
Öte yandan, İngiltere´nin kendisi için 1923´te öngördüğü orandaki bir cumhuriyeti, ABD´nin 1950´de bahşettiği demokrasiyi büyük toplumsal kırılmalar, idam acıları yaşamak pahasına kendi şartlarına göre geliştirmesi de Türkiye´nin esas suçlarından birisidir.
Casus rahip, şahsen ABD´nin karakutusu olduğu kadar kadar, sembolik planda da, yaklaşık kırk yıldan beri Türkiye-İngiltere ve Türkiye-ABD arasında devir yoluyla yaşanan genel problemlerin de karakutusudur.
Bu karakutunun ihtiva ettiği şeyler cümlesinden, FETÖ´nün kurdurulması ve elemanlarının devlet kurumlarına sızdırılmasını, PKK´nın kurdurulup, elemanlarının silahlı tedhişlere başlatılmasını, Gezi eşkıya kalkışmasının organize edilmesini, 17/25 Aralık´taki seçim ayarlı darbe teşebbüsünü ve 15 Temmuz´daki başarısız darbe girişimini zikredebiliriz. ABD´nin bazısında doğrudan, bazısında ise dolaylı olarak müdahil olduğu bu vb. olayları, malum karakutu sayesinde bugün tereddütsüz olarak biliyoruz.
Daha da önemlisi bu bilmenin, eski örneklerindeki (1960 ve 1980 darbelerindeki) gibi pasif bilme olarak kalmayıp, Türk halkı tarafından bilakis ?Coğrafya kaderdir? hükmünü de ihtiva eden aktif bir bilinçle takviye olunarak, Türkiye ulus devletinin kabuğunu kırmasında ve dolayısıyla tarihi bir misyon tutarlılığı içinde dindaş, akraba ve dost halklarla dayanışmasında etkili olmuştur.
Başta ABD olmak üzere, dünyaya nizam vermeye çalışan malum sayıdaki güçler nezdinde Türkiye´nin asıl suçu, teyiden söyleyecek olursak Lozan´da ve sonrasında İngiltere tarafından kendisine sıvanan ulus devletin kabuğunu kırmasıdır. Rusya´nın da bidayetinden beri söz konusu güçlere dahil olduğu ise malumdur. Son Soçi toplatısında Putin´in danışmanı tarafından iletilen, Türkiye´nin güvenliği için asker bulunduğu alanlardan çekilmesi talebinde bulunulacağı şeklindeki bilgi de bunun karinesidir.
Ulus devlet kabuğunu kıran Türkiye, emperyalistler için artık büyük bir sorun oluşturduğuna göre, Türk halkının da mümkün ve muhtemel sorunların elbirliğiyle bertaraf edilmesi konusunda bilinçli, dirençli, basiretli ve sağduyulu bir tutum içinde olması kaçınılmazdır.