2003 konjonktürü, küresel güçlerin devasa bir maliyetler şekillendirdikleri, kendine özgü ve belki de tekrarlanması mümkün olmayan nadir bir konjonktürdü ve sonuçta Kürtler, Iraklılaşarak Kürt kalmayı başarabildiler.
Hemen söylemeliyim ki, Türkiye’de böyle bir siyasi konjonktürün emareleri bile görülmüyor. Tam tersine Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca görülmemiş bir tahkimatla sınırlarını hem içeriden hem de dışarıdan askerileştiriyor. Kuzey Suriye sınırında, sınır hattı olarak inşa ettiği beton duvar yetmedi, Kürt kalma tehlikesini Suriye sahasına asker çıkararak Suriye’nin içine doğru taşıdı. Irak sınırını kalekollarla destekleyip şimdilerde Irak sınırları içinde operasyon yapma imkan ve fırsatlarını değerlendiriyor.
Kısmen 2009’da İktidarın talebiyle başlayan Türkiyelileşme talebi, 2013 yılında hükümet eliyle yürütülen bir siyasi projeye dönüştü. Ama ne yazık ki aynı süreç 2015 yılında “Türkiyelileşmenin yeni sahipleri” eliyle süreç sonlandırıldı. Esasında bu süreçte iki Türkiyelileşme siyasetinin çatıştığını ve bizzat bu çatışmanın, Türkiyelileşme siyasetini, siyasetin dışına ittiğini söylemek lazım gelir.
Eğer Türkiyelileşerek Kürt kalma siyasetinin ilham kaynağı Güney Kürtlerinin başarı hikayesiyle, bu durumda bu siyasetin karşılık bulması, ancak Türk iktidar bloğunun talebi ve iradesiyle gündemleşebilir. Daha doğrusu böyle bir siyasi talebin, bir siyasi çözüm ve yol haritasına dönüşebilmesi ancak siyasi iradenin çıkar ve oluruyla hakikat bulabilir. Ama Cumhur İttifakı bileşenlerinin gündeminin de böyle bir yaklaşım ve talep yoktur. Tersine, iktidar bloğu, Kürtçenin kamusal alanda görülmesine bile savaş açmış durumda.
Belki de bu siyasi analize yapılacak en ciddi katkı demografik olarak, iktidarın sportif araçlarla çizmeye çalıştığı yeni sınırdır. Bilindiği gibi son TFF kararıyla ligden düşme engellendi. İktidar sosyal kopuşu hızlandırmak ve Kürtleri bir karpuz gibi bölmek amacıyla Antep’ten başlayan ve Erzurum’da son bulan bir hat çizdi. Antepspor’un, Malatyaspor’un Sivasspor’un ve Erzurumspor’un Süper Lig’de yer almaları ne bir tesadüf ne de adil sportif yarışmanın sonuçları olarak şekillendi. Sivasspor’a haksızlık yapma pahasına, bu durumun bir siyasi dizayn olduğunu söylüyorum.
Kuzey Kürtlerinin kuşatılması bütünüyle neredeyse bitmiştir. Tam da bu süreçte Türkiyelileşme siyaseti, kelimenin tam anlamıyla, Kürt kalmayı sağlamak değil, Kürtlerin bir bütün olarak asimilasyonunu içeriyor. Amaç Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarını buharlaştırmak, Kürt siyasetinin rutin sınıf çatışmalarının payandası haline getirmektir.
Kürtler ancak ulusal ve demokratik hakları dairesinde durarak Kürt kalmayı başarabilirler. Başka türlü Kürtlerin Kürt olarak kalma ihtimalleri bile yok. En iyimser ihtimalle, “anayasal vatandaşlık” bile Kürtlerin, Kürt kalma ihtiyaçlarının erozyonu olur.
Mevcut iktidarın Kürt siyaseti hem içeri de hem dışarıda Kürtleri kuşatmaktır. Bu kuşatılmışlık hali zımnen kuşatılmış bölgeleri, Kürdistan olarak tarif etme anlamı da taşıyor.
Her kuşatılmışsın panzehiri birliktir. Her nerede kuşatılmışlık siyaseti izleniyorsa orada birlik siyaseti elzemdir. Kürtler birlik meselesini hal etmeden, “hiçbir şeyin şeyinleşmesiyle” Kürt kalamazlar. Ama birlik her tür siyasete kendin kalarak dahil olma imkanı sağlayabilir.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.