hertaraf.com’dan Naime Akçay yazdı;
Türkiye Cumhuriyeti tarihi darbelerin şekillendirdiği bir tarihtir. Yaklaşık on yılda bir askeri darbeler ile şekillendirilen devlet nizamı resmi olarak 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. Gerçekleşen her bir darbe Türkiye için siyasal istikrarsızlığa, ekonomik ve kültürel kayıplara, ardında da laiklik tartışmalarının da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dönemin darbecileri laiklik ilkesinin başörtüsü ile bağdaşmadığını öne sürmüş ve Türkiye’de başörtüsü sorunun oluşumuna sebep olmuştur.
Türkiye’de başörtüsü sorunu; ikinci cumhuriyet dönemi olarak adlandırılan 27 Mayıs 1960 askeri darbeden sonra belirginleşmiştir. Başörtüsünü yasaklayan bir kanun olmamasına rağmen fiili durumlar oluşturulmak suretiyle başörtülü kadınlar kamu hizmetlerinden izole edilmişlerdir.
Resmi olarak ilk defa 1967 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başörtülü bir şekilde derslere girdiği için disiplin cezası alarak okuldan atılan Hatice Babacan'dır. O yıllarda ciddi tepkiler oluşmuş olsa bile başörtüsü mağduriyetinin önü alınamamıştır. Bu olaydan sonra öğrenci protestoları olmuş ve olaylar dekanın istifasıyla sonuçlanmıştır. Hatice Babacan 1968 yılında Ankara Üniversitesi DTCF’de hiçbir sorun yaşamadan mezun olmuştur.
27 Kasım 1972 tarihli Tebliğler dergisinde ise “Bayan öğretmenler süsten gösterişten sakınacak, derslerde görev başında başı açık bulunacak” şeklinde yer verilmiş, bu yazı başörtüsü yasağının ilk resmî belgesi ve sonraki haksız ve hukuksuz uygulamaların temel dayanağı olmuştur. Bu gelişmelerle birlikte devlete ait kamu ve kuruluşlarında başörtülü kadınlara karşı haksız ve hukuksuz zorlamalar ve yaptırımlar başlamıştır.
- 1973 yılında Avukat Emine Aykenar başını örttükten sonra dönemin Ankara Barosu Yekta Güngör Özden “Modern toplumlarda teokratik giysi olmaz” diyerek görevinden ihraç etmiştir.
- 1977 yılında Sakarya Kız İmam Hatip okulu yönetimi okula başörtülü devam etmek isteyen 215 öğrenciyi disipline vermiştir.
- 1978 yılında CHP Hükümetinin ilk defa kamu hizmetinde çalışan kadın memurların başörtü örtmelerini yasaklamıştır.
- 1979 yılında Atatürk Üniversitesi başörtülü fotoğraf ile mezun olmak isteyen öğrencilere diploma verilmeyeceğini duyurmuş yine aynı yıl Karadeniz Teknik Üniversitesinde ve Hacettepe Üniversitesinde başörtülü öğrencilerin kampüs içinde dolaşmaları yasaklanmıştır.
- 12 Eylül 1980 darbe sonrası darbeyi gerçekleştiren konsey tarafından belirlenen Bakanlar Kurulunun Kararıyla Kılık Kıyafet Yönetmeliğinin 5. Maddesinde kamuda çalışanların başlarının daima açık olması gerektiğine dair ibareye yer verilerek başörtüsü takmak yasaklanmış yine aynı yılda MEB VE YÖK’te benzer genelgeler yayımlamıştır.
Türkiye’de bu gelişmelerin ardından 20 Aralık 1982’de YÖK kıyafet genelgesiyle devlet ait kurumlarda derslerde başörtüsü takılması yasaklamıştır. 1984 yılında ise dönemin YÖK Başkanı İhsan Doğramacı bu yasağı kaldırmış, boynu açık, kulakların arkasından bağlanan türbanı serbest bırakmıştır. Başörtüsü ile türban tartışmaları o dönemden itibaren başlamıştır.
1987 yılında başörtüsü üniversitelerde disiplin suçu gerekçesi ile yeniden yasaklanması üzerine dönemin Başbakanı Turgut Özal başörtüsü yasağını kaldırmak için daha köklü çözüm bulmak üzere yasa çıkarmaya karar vermiştir. Bu gerekçeyle dönemin hükümeti tarafından başörtüsünü serbest bırakmak üzere YÖK yasasında değişiklik yapılmıştır. Fakat bu değişiklik dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından reddedilmiştir. Özal Hükümeti 1988 yılında ikinci kez aynı yasayı TBMM’den çıkarmayı başarmıştır. Bu yasayı ikinci kez geri çevirme yetkisi olmayan Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 1989 yılında hükûmetinin çıkardığı Başörtüsü serbestliği tanınmasıyla ilgili kanunun iptali istemiyle Anayasa mahkemesine başvurmuştur. Anayasa mahkemesi de 7 Mart 1989 yılında “Başörtüsü Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırıdır” gerekçesiyle yükseköğretimde başörtüsünün serbest kalmasının uygun olmadığı sonucuna varmıştır.
1989 yılında bu karara binaen bütün ülkede başörtüye özgürlük mitingleri başlamıştır.
1990 yılında dönemin ANAP hükümeti yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesti getiren üçüncü kanunu çıkarmış ve dönemin muhalif partisi SHP Hükümeti bu yasanın iptali için Anayasa mahkemesine başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi bu talebi reddetmiştir. Bu durum üzerine başörtüsü yasağı kısmen üniversite Rektör, Dekan ve hocaların inisiyatifiyle yasak veya serbest ilan edilerek fiili durumlar oluşturulmuştur. Ancak bu durum 1995’te Kemal Gürbüz’ün YÖK başkanlığına getirilmesiyle son bulmuş ve bütün üniversitelerde katı biçimde başörtüsü yasağı uygulanmaya başlanmıştır. İlahiyat fakültesi yöneticileri de dahil olmak üzere Başörtüsü yasağını uygulamayan yöneticilere yaptırımlar uygulanmaya başlanmıştır.
1997 yılında ise askerlerin siyasete müdahale ettiği 28 Şubat süreci kamuda başörtüsü yasağının zirveye çıktığı dönem olarak görülür. MGK toplantısında irtica öncelikli tehdit olarak kabul edildi.
Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlarla okullarda ve iş hayatında başörtüsü yasağının gelmesi birçok genç kızın ve kadının hayatını altüst etmiştir. İmam hatip öğrencilerinin üniversitelerde başarılı olmalarının önünü alabilmek için meslek liselerine üniversite giriş sınavlarında katsayı uygulaması getirilmiştir. Bu uygulamayla imam hatip öğrencilerinin yanı sıra meslek lisesi statüsünde olan endüstri, sağlık, sanayi, ticaret meslek liselerinin tamamı olumsuz etkilenmiş ve öğrenci bulamayacak duruma düşmüşlerdir.
Bütün kamu kuruluşlarında uygulanmak üzere kılık kıyafet genelgesi yayınlamış, bu genelge idari birimlere gönderilmiş, uymayan idarecilere cezalar verilerek sürgüne zorlanmışlardır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahi Bölümünde uzmanlığına henüz başlamışken bölüm başkanı Kemal Alemdaroğlu tarafından cerrahi müzeye kilitlenen ve orada 5 ay tutulan Şükran Erdem’de vardır.
1998 yılına gelindiğinde 3000’e yakın öğrenci okuldan uzaklaştırmıştır. 1999 yılına gelindiğinde ise başörtüsü yasağı ilahiyat fakültelerinde açık öğretim fakültelerinde hatta Kıbrıs Üniversitesine kadar uygulanır duruma gelmiştir. 2000 yılına kadar imam hatip liseleri dahil başörtüsü cumhuriyetin laiklik ilkesine aykırı olduğundan dolayı tüm devlet ve özel okulları ve üniversiteleri bu yasağı uygulamışlardır.
2002 yılında Ak Parti'nin genel seçimleri kazanmasının ardından başörtüsü hala hassas bir konu olmaya devam eder. 2007’de YÖK başkanlığındaki değişimle üniversitelere başörtülü öğrencilerin önü açılmıştır. YÖK başkanının rektörlere gönderdiği talimatla yasak uygulamada kaldırılmıştır. 2013 kılık kıyafet yönetmeliği ile kamu personelinin başörtüsü yasağı kaldırılmış ve mağdur olan personelin görevlerine geri dönmelerinin önündeki engeller kaldırılmaya başlanmıştır.
Başörtüsü yasağı olduğu dönemlerde nice genç ve yetenekli insanların ve ailelerinin hakları gasp edilerek mağdur edilmişlerdir. Okul birinciliği kazanan genç kızların hakları ellerinden alınmıştır. Başörtülüler ötekileştirilmiş, yok sayılmıştır.
Sözde milleti temsil eden dönemin siyasileri “Okumak istiyorsanız Arabistan’a gidin burada size ekmek yok” diyenlere şahit olundu. Ne ile mücadele edildiği bilinmiyordu. Başörtüsüyle milletvekilliğini hakkeden Merve Kavakçı’nın yemin etmesine müsaade edilmedi, “Bu kadına haddini bildirin” denildi, İmam hatip okullarının kapanmasına karşı duranlara “Aydınlıktan korkan yarasalar” denildi.
Kamuda çalışan başörtülü kadınlara karşı yıldırma-mobbing uygulandı, disiplin cezaları verildi. On binlerce başörtülü kadın işten atıldı veya işten ayrılmak zorunda bırakıldı.
Geleceği, gençliği, elinden alınan, itibarı, gururu örselenen başörtülü kadınlar ve aileleri yaralandı. Yaralanan kişilerin iade-i itibarı sağlanmadan bu yaralar kapanmayacaktır. Yaraların kapanması için bu yaşanmışlıkların mağdurlarıyla yüzleşmeye ve sahici bir helalleşmeye, itibarlarının iade edilmesine ihtiyaç vardır.
Başörtüsü sorunu bitmedi,
Çünkü mağdurlardan özür dilenmedi, mağduriyetler giderilmedi ve gasp edilen haklar iade edilmedi.
Naime Akçay