Tarih: 09.06.2020 18:22

Türkiye ve Suriye Denkleminde Kürtler-2

Facebook Twitter Linked-in

Temmuz 2015'de Türkiye'deki çözüm süreci sona erdikten sonra Türkiye, PYD-YPG'ye karşı tutumunu daha da sertleştirerek bu örgütü terör örgütü olarak ilan etti. 

Suriyeli Kürtler, 2012 yılında özerklik ilan etmişti. YPG'nin Menbiç'i alarak Türkiye'nin kırmızı çizgi olarak kabul ettiği Fırat'ın batısına geçmesinin ardından Türkiye Ağustos 2016'da ÖSO ile birlikte Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattı. Harekâtın nedeni olarak da sınırın Suriye tarafından IŞİD ve SDG'nin düzenlediği saldırılara maruz kaldığı ve bu nedenle de amacının terör tehdidini ortadan kaldırmak ve güvenliği artırmak olduğu şeklinde açıkladı. Türkiye, ayrıca, bu bölgelere, kendi topraklarında yaşayan Suriyelilerin yerleştirileceğini de belirtti.

24 Ağustos 2016’da Cerablus’un IŞİD’den alınmasıyla başlayan bu harekât 29 Mart 2017’de el Bab’ın alınması ile sonlandırıldı. Türkiye’nin Suriye topraklarındaki ikinci operasyonu Zeytin Dalı Harekâtı, 20 Ocak 2018’de başlatıldı. Harekât, 24 Mart 2018’de Afrin’in tamamının ele geçirilmesi ile son buldu.Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu için ileri sürdüğü nedenleri, Zeytin Dalı Harekatı içinde ileri sürdü.

Bu harekata da birçok devlet tepki gösterdi. Rusya, Suriye'de hükümet tarafından davet edilmeyen tüm yabancı devletlerin askerlerini çekmesi gerektiği çağrısı yaptı. Bununla belirtilmek istenen, başta ABD olmak üzere Türkiye ve AB ülkelerinin asker bulundurmasının gayrimeşru olduğuydu. Yine ABD, Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna operasyon yapmasına karşı olduklarını söyledi.Avrupa Birliği ise sorunların çözümünde askeri yöntemlere sıcak bakmadığını ifade etti. Fransa,Almanya, Finlandiya, Hollanda ve Norveç Türkiye’ye silah ihracatını askıya aldıklarını açıkladı. İsveç ve İtalya AB’nin Türkiye’ye silah satışını durdurması çağrısı yaptı.

Türkiye’nin Suriye’deki diğer bir askeri operasyonu olan Barış Pınarı Harekâtı, 9 Ekim 2019 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Millî Ordusu grupları tarafından Suriye'nin kuzeyinde özerklik ilan eden Suriye Demokratik Güçleri'ne karşı başlatılan üçüncü kapsamlı harekât oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan harekâtın amacının,‘güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzuru getirmek, ülkemize yönelik terör tehdidini bertaraf etmek ve oluşturulacak güvenli bölge sayesinde Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmelerini sağlamak’ olduğunu açıkladı.

Aralarında Fransa, İngiltere ve Almanya'nın da olduğu çok sayıda ülkeden operasyonu eleştiren açıklamalar geldi. Operasyona karşı çıkan ülkeler arasında İran da yer aldı.

Trump ise, 9 Ekim'de operasyonun başlamasının hemen ardından yaptığı açıklamada "Bir NATO ülkesi olan Türkiye bu sabah Suriye'yi işgal etti. ABD bu saldırıyı desteklemiyor ve bu operasyonun kötü bir fikir olduğunu da Türkiye'ye iletti" demiş ve "Türkiye artık kamplarda tutulan bütün IŞİD savaşçılarının cezaevinde kalmaya devam etmesinden sorumludur. Türkiye, IŞİD'in tekrardan varlık bulmasını engellemekten sorumludur" ifadelerini kullanmıştı.

Türkiye`nin, Rojava’ya düzenlediği operasyonlar için ileri sürdüğü nedenler dünyada kabul görmedi. Dünyanın birçok yerinde protestolarla karşılandı. Kürtler ve diğer birçok kesim tarafından, Kürt kazanımlarını baltalamak, yok etmek amacıyla yapılan operasyonlar şeklinde yorumlandı.

Harekâta yönelik eleştirilere, Amerika’nın akademi camiası, sivil toplum örgütleri, aydınlar ve demokrat kesimler de yoğun düzeyde katıldı. İçinde Noam Chomsky’nin olduğu çok sayıda akademisyen, yazar, aydın ve sanat dünyasından insan, Trump’ın Rojava politikasına ve Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırısına yoğun eleştirilerde bulundu. Tarihte ilk defa Kürt sorunu, Amerika kamuoyunda bu düzeyde gündemleşti.

Kürtlerin statü kazanması söz konusu olunca Türkiye’de devlet, hükümet ve muhalefet “bölünme” sendromuyla ortak paydada buluşuyor. Bu duyarlılığın düzeyi, Kürtler üzerindeki baskıların sorgusuz sualsiz sürdürülmesine imkân veriyor. Bu bakımdan Rojava’ya yönelik operasyonları Türkiye’nin genel Kürt politikasının devamı olarak görmek gerekir. Rojava’daki özerklik projesinin aktörlerinden biri olan Süryani Birlik Partisi’nin başkanı İşo Gweriye yaptığı açıklamada “Suriye’nin geri kalanı cehenneme döndüğünde YPG ve Asayiş burada güvenlik ve istikrarı muhafaza etti. Burada yaşayan bütün halklar bunun kıymetini bilir… Halklarımız bunu egemenlik haklarının ihlali olarak görüyor…” demiştir.

Türkiyeli ve Suriyeli Kürtlerin İlişkileri

Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bölünmüş olarak yaşayan yaklaşık 30 milyon civarındaki Kürt nüfusu arasında en az dikkat çeken kısmı Suriye Kürtleriydi. Suriye'de yaşayan Kürtlerin nüfusu 2 milyondan fazladır. Suriye nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Kürtlerin tarihi yaklaşık 1000 yıl öncesine dayanmaktadır. Haçlılarla mücadele etmek için gelen Kürtlerin önemli bir kısmı Şam ve Halep şehrine yerleşmişlerdi. Daha sonraları Müslüman Kürt alimlerin bölgeye gelmesiyle Kürtlerin nüfusu gittikçe arttı. Bu artış Osmanlı Devletinin son dönemlerine kadar devam etti. Osmanlı Devleti'nin 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması ile bölge haritası yeniden çizildi ve Suriye toprakları Fransız işgali altına girdi. Lozan antlaşması ile Türkiye sınırı kesinleşince Türkiye tarafında yaşayan Kürtler ile Suriye tarafında yaşayan Kürtlerin arasına da sınır çizilmiş oldu. 1921'de imzalanan Ankara antlaşmasıyla Kürt coğrafyası tekrar parçalanmış oldu.

Türkiye ve Suriye sınırının 1921'de çizilmesi ile birlikte bu iki ülkede yaşayan Kürtler önemli düzeyde bir kopuş yaşadılar. Sınır, herhangi bir kriter göz önüne alınarak değil, tarihi Bağdat Demiryolu hattı esas alınarak çizildi. Bu sınırla Kürtlerin bir kısmı Türkiye bir kısmı da Suriye yani Rojava denilen bölgede kalacak şekilde ikiye bölündüler. Yakın akraba olan Türkiye ve Suriye'deki Kürtler artık farklı iki siyasal sistemin vatandaşı oldular. Kürtler uzun süre iki farklı devlette yaşadıklarını kabul etmek istemediler ve kendilerini iki devletin vatandaşı olarak değil de “serêxetê – binêxetê” (sınırın üstü- sınırın altı) şeklinde tanımladılar. Sınırın altı ile Suriye, sınırın üstü ile Türkiye kastediliyordu.

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Kürt halkına uygulanan asimilasyon politikaları ve baskılardan dolayı birçok aile ve kişi sınırın diğer tarafına yani Suriye tarafına geçtiler. Sınırın diğer tarafına göç eden Kürtlerin büyük çoğunluğu Cezire bölgesine yerleştiler.Her iki tarafta da konuşulan dil, kültür, gelenek ve görenekler hemen hemen hiç değişmeden günümüze kadar devam etmiştir. Yine her iki tarafta da Kürtçenin Kurmanci lehçesi konuşulmaktadır. Suriye Kürtlerinin aşiret yapısı, Türkiye Kürtlerinin benzeri ve uzantısı şeklindedir. Her iki taraftaki Kürtlerin çoğu aynı aşirete mensupturlar. Aralarındaki akrabalık ve aşiret ilişkileri duygusal anlamda güçlü bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Bu güçlü ilişkilerden dolayı sınırın bir tarafında iki aile arasında cereyan eden bir hadise, sınırın diğer tarafında yaşayan her iki tarafın akraba ailelerinin ilişkilerine yansıyabilmektedir. Bu güçlü ilişkileri oluşturan temel faktörlerden biri de hiç şüphesiz ki her iki taraf Kürtlerinin de İslam dinine mensup olmasındandır. İslam’ın emrettiği yaşam biçimi olan aile, akrabalığa ve toplumsal ilişkilere verilen önem ile Kürtler, sınırın öte tarafında da olsa sahip oldukları ilişkileri korumaya devam etmişlerdir. Bireyciliğin ön planda tutulduğu 21. Yüzyıla rağmen Rojava ve Türkiye Kürtleri arasında aynı aşirete ve aynı dine mensup olmanın getirdiği dayanışma duygusu hala devam etmektedir. Nitekim savaşın başlaması ile Rojavalı birçok Kürt aile, Türkiye tarafındaki akrabalarına sığınmışlar ve burada yaşamaya devam etmektedirler.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —