Türkiye seçim atmosferine girdi mi?

Seçimin bundan sonra artık çokça konuşulacağı bu dönemde, Türkiye ekonomik sıkıntılar ve hükümet sistemi üzerinde yoğun değerlendirmeler yapacak.

Türkiye seçim atmosferine girdi mi?

Mustafa Kaya yazdı;

İktidar kanadı seçim barajının yüzde 7 olması konusunda anlaştığını açıkladı. Bu da demek oluyor ki Türkiye seçim atmosferine girmiştir. Bu saatten sonra atılacak her adımı, alınacak her kararı seçimlerden bağımsız düşünmek doğru bir yaklaşım olmaz.

Malum olduğu üzere salgın koşullarının ortaya çıkardığı ekonomik zorlukların üzerine, ülkemizin çeşitli illerinde yaşanan sel felaketleri ve orman yangınları da eklenince bu zorlukların derecesi daha da artmıştı. Araştırma şirketlerinin yayınladıkları kamuoyu yoklamalarında ekonomik sıkıntılar mutlaka ilk üç başlık içinde yer alıyor. Geçim derdi ailelerin hep ana gündemini belirliyor. Bunun yanında elektrik ve doğalgaza yapılan zamlarla birlikte dar gelirli ailelerin ayın sonunu getirebilme gayretlerine darbe üstüne darbe inmiş durumda. Genel olarak fatura ödemeleri ailelerin aylık harcamalarının yaklaşık yüzde yirmi beşini oluşturuyorken, son zamlarla birlikte bu oran yüzde kırklara geldi dayandı. Fatura ödemeleri artık neredeyse mutfak masraflarıyla yarışacak noktaya geldi. Hal böyleyken iktidarın kaynak oluşturmak için zam yapmak ve vergi barışı gibi seçenekler dışında başka bir arayışa girmemesi de gözlerden kaçmıyor.

Yaklaşık 500 milyar dolar dış borç ile mücadele eden Türkiye, aynı zamanda vadesi gelen borçlarını dünya piyasalarının çok üstünde faizle borçlanarak çevirmeye çalışıyor. Bir kaç senedir bu anlayış tam bir kısır döngüye dönüştü. Sürekli borç çevirmelerle ekonomiyi ayakta tutma stratejisi daha nereye kadar gidecek? Bunu ilânihaye sürdürme imkân ve ihtimali yok. Türkiye’nin bir an önce yeni kaynaklar oluşturmak gibi bir zorunluluğu var. En önemli kaynak da öncelikle israf ve savurganlığa son vermek olmalıdır. Vatandaş alınan yanlış kararların doğrudan kendi cebine dokunmasından dolayı feveran etmeye başladı. Kime dokunsan dile getirilen ahh’larla karşılaşıyorsunuz.

Diğer taraftan mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de bu sistemin olası açmazlarını dile getirenleri haklı çıkarmaya devam ediyor. Biz de bu yürütme modelinin “Türkiye ve AK Parti için kurulmuş bir tuzak” olduğunu daha önce kaleme almış ve kanaatlerimizi aktarmıştık. Geçen süre zarfında bu tuzağın birçok detayı daha ortaya çıkmış oldu. Bir ilçenin herhangi bir müdürünün bile ataması yapılırken, hem devletin, hem de yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı’na gözlerin çevrilmesi, hızlı karar almayı değil aynı zamanda kurulu mekanizmayı daha da hantal hale getirmeye sebep oluyor.

Bakanlar neredeyse eskinin müsteşarlarından bile daha yetkisiz bir noktaya geldiler. İnisiyatif alanları oldukça daraldı. Her söze başlayan mutlaka Cumhurbaşkanı’na bir mesaj gönderme ihtiyacı hissediyor. Bazılarını tenzih ederim ama içlerinden kimileri kendilerini öncelikle Cumhurbaşkanı’na beğendirmek gibi bir yanlış tutumla hareket ediyorlar. Elbette göreve getiren Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlulukları var ama bunu asli görevleri gibi takdim etmek, parmağı göze sokarcasına buna atıf yapmak vatandaş nezdinde itibar kaybına ve sanki hak etmedikleri halde bu göreve getirilmişler gibi bir hava oluşturuyor.

Daha önce bu sistemin en büyük sorunlarının başında denge ve denetlemeye kapalı olması, şeffaflığı dikkate almaması ve Meclis’i daha güçsüz hale getirmesi olduğunu ifade etmiştik. Bunun yanında bu sistemin kurumsal aklı muhafaza etme konusunda hiç de hassas davranmadığını anlatmaya çalışmıştık. Bir sistemin adının ne olduğundan ziyade kuvvetler ayrılığına ne kadar uyumlu olup olmadığına bakılması gerektiğini ortaya koymuştuk. İster başkanlık olsun, isterse de parlamenter sistem fark etmez, Türkiye kurumsal akıl inşasını önemsemek zorundadır. Türkiye her ikisi ile de yoluna devam edebilir ama sistemin ruhu yukarıda saydığımız ilkelerle donatılmalıdır.

Bununla birlikte bireysel yaklaşımların bir ülkenin, bir milletin geleceğini doğrudan tehlikeye atmasına sebep olacak süreçler gelecekte hayati sorunlarla yüzleşilmesine sebep olabilir. Ayrıca gelinen nokta itibariyle sorunların çözülmesinden ziyade ötelenmesi tercih ediliyor ve günü kurtarma önceleniyor. Bütün bu olup bitenleri de vatandaş sessiz ve derinden izlemeye devam ediyor.

Sonuç olarak seçimin bundan sonra artık çokça konuşulacağı bu dönemde, Türkiye ekonomik sıkıntılar ve hükümet sistemi üzerinde yoğun değerlendirmeler yapacak. Bu iki başlık üzerinde adım atamayanların başarılı olması, milletin sorunlarına çözüm bulması da mümkün olmayacak.