IŞİD'in 2014'te Tel Ebyad, Cerablus ve El Rai'yi ele geçirip Türkiye sınırlarına dayandığı dönemlerden 2016'ya kadar Suriye krizine müdahil pek çok tarafın "IŞİD'i desteklemek veya en azından örgüte göz yummakla" itham ettiği Türkiye'nin bu kampları nasıl yöneteceği tartışmanın önemli bir boyutunu oluşturuyor.
Diğer boyutunda Türkiye'nin müdahalesiyle oluşacak istikrarsızlık ortamında kampların kontrolden çıkabileceği ve durumu fırsata çevirecek olan IŞİD'in baskınlar düzenleyebileceği öngörüsü var.
Beyaz Saray, Türkiye'nin planladığı operasyona başlayacağını ve Amerikan askerlerinin çekileceğini duyururken "Amerika yıllardır vatandaşlarının vergilerine büyük maliyetler getiren bu savaşçıları artık daha fazla tutmayacak. Bundan böyle bölgede geride kalan IŞİD savaşçılarından da Türkiye sorumlu olacak" ifadelerini kullandı.
Konuyla ilgili ardı ardına "tweet" atan Trump da "Türkler, Avrupa ve diğerleriyle birlikte, yakalanan IŞİD savaşçılarına ve ailelerine göz kulak olmalılar" dedi.
Trump, IŞİD üyesi vatandaşlarını kabul etmeyen ülkelere çatmakta haklı fakat bu kamplara Amerikalıların baktığı kuru bir iddia.
Kamplar ABD güçlerinin değil Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrolü altında. Amerikan güçleri kamplardaki durumu izliyor ama o misyonda da sorunlar var.
Pentagon'un Ağustos'taki teftiş raporunda, Amerikan askeri sayısındaki azalışa bağlı olarak kampların gerektiği gibi gözlemlenmediği belirtilmişti.
Kampların mali yükünü çeken de Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi. Elbette Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Dünya Sağlık Örgütü, Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar da kendi alanlarında katkı sunuyor.
SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani'nin 29 Haziran'da Cenevre'de BM Özel Temsilcisi Virginia Gamba ile imzaladığı mutabakatın ardından bölgede, okul açılması dahil çocuklara yönelik bazı projelerin yürütülmesi öngörülüyordu.
Kobani, BBC Türkçe'ye demecinde de kampların giderlerini yüzde 70 oranında özerk yönetimin karşıladığını, kalanının uluslararası kurumlardan geldiğini söylemişti.