Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve NATO'nun Afganistan'dan çekilmesinin ardından Uluslararası Kabil Havalimanı'nın güvenliğinin Türkiye tarafından sağlanacağının açıklanması, ülkenin eski patronu da olan ve bugünlerde yeniden sahneye çıkan Taliban ile Türkiye arasında tansiyonun yükselmesine neden oldu.
Taliban, Türkiye'nin bu faaliyetini "işgal" kabul edeceğini açıklayarak Türkiye ile savaşmaktan çekinmeyeceğini duyurdu.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'e göre bir "iletişim kazası" olan bu açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Nasıl ki ABD ile bazı görüşmeleri Taliban yaptıysa Türkiye ile çok daha rahat yapması lazım. Çünkü Türkiye'nin, onun inancıyla alakalı ters bir yanı yok" dedi.
Bu sözler, sosyal medyada büyük bir tartışmanın kapısını araladı.
"Zihniyette ayrışıyor"
İlahiyat Profesörü Mehmet Ali Büyükkara, Türkiye ile Taliban'ın inanç konusunda nerede birleşip nerede ayrıldığını Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
Türkiye'nin Taliban hareketiyle hem Müslümanlık noktasında hem de Hanefilik mezhebi bakımdan ana akım dindarlık noktasında örtüştüğünü belirten Büyükkara, "Fakat ayrışılan nokta 'zihniyet' meselesinde. Taliban, taklitçi, skolastik bir zihniyete mensup ve Hanefiliği de o şekilde yorumluyor. Eski fetvalardan kalan birtakım hükümleri doğrudan, yeni bir yoruma tabi tutmadan bugüne taşıyor. Bu bakımdan Türkiye'deki ana akım dindarlıkla uyuşmuyor" dedi.
Mehmet Ali Büyükkara / Fotoğraf: Independent Türkçe
"Mahalli örflerin de karıştığı bir din fotoğrafı"
Taliban özelinde bugüne kadar mahalli örf ve adetlerin karıştığı bir din fotoğrafının göründüğünü dile getiren Büyükkara, "Mesela burka kıyafeti… Bu kıyafet Afganistan'dan asırlardan bu yana kullanılır. Başka ülkelerdeki yerel kıyafetlerin bir benzeridir aslında. Bu mahalli örf, dinin bir hükmü gibi lanse ediliyor" ifadelerini kullandı.
Hem basın-yayın organlarında hem de sosyal medyada sürekli Taliban'ın, 1995-2000 yılları arasındaki uygulamalarının gündeme getirildiğine değinen Prof. Büyükkara, "Taliban o zamandan bugüne kendisini zihniyet olarak değiştirmese bile artık bir sorumluluk taşıyor. Sorumsuzca yanlış fotoğraflar vermek istemiyor. Eskiden yaptıklarının bazılarının yanlış olduğunu da beyan ediyor" şeklinde konuştu.
"Bundan sonra daha dikkatli davranacak"
Taliban'ın son askeri hareketliliğinin şehir merkezlerine ulaşmadığına da dikkati çeken Büyükkara, şunları kaydetti:
"Yavaş yavaş şehirlere girmeye hazırlanıyorlar. Şehirlere girince nasıl bir manzara çıkacağına bakmak lazım. Eski dönemde çok rijit uygulamaları vardı. Çocukların uçurtma uçurması, bisiklete binmesi yasaktı. Kuş beslemek suçtu. Had cezaları stadyumlarda, herkesin önünde uygulanırdı. Bundan sonra daha dikkatli davranacaklarına yönelik işaretler var. Mesela kadınların çalışmasının yasaklanması gibi uygulamaları belki daha küçük bir çerçevede görebiliriz."
Taliban'ın kurucusu Molla Ömer / Fotoğraf: AFP
Kısaca Taliban
1994 yılında medrese öğrencileri tarafından kurulan örgüt, Arapça "öğrenciler" anlamına gelen "Taliban" ismini benimsedi. Kurucusu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) Afganistan'ı işgaline karşı savaşan Molla Ömer'di.
SSCB işgalinin ardından ülkenin istikrarsızlığa sürüklenmesi ve birbirinden farklı birçok unsurun kendi bölgelerinde otoritelerini dayatması Taliban'a daha çok alan açtı.
1994'te silahlı faaliyete başlayan Taliban, 1995'e gelindiğinde Afganistan'daki 12 kentin kontrolünü ele geçirmişti. 1996'da ise başkent Kabil, Taliban'ın denetimine girdi.
Başkentin ele geçirilmesiyle birlikte ülkede yeni bir hükümet kurulduğunu açıklayan Taliban, ülkenin adının da Afganistan İslam Emirliği olarak değiştirildiğini bildirdi ve kurucu Molla Ömer adına hutbe okutuldu.
El-Kaide'nin 11 Eylül saldırılarının ardından ABD Taliban'dan El-Kaide'nin Afganistan'da bulunan lideri Usame bin Ladin'in teslim edilmesini istedi. Taliban, El-Kaide liderini teslim etmeyi reddedince 2001'de ABD saldırılarının hedefi oldu. Kısa sürede kontrolü kaybeden Taliban o sürecin ardından gerilla savaşı vermeye başladı.