Türkiye: Hangi istikamete?

Ali Bayramoğlu, istikametinin belirlenmesinde “olumsuz ve olumlu” okuma biçimleri olduğunu; ilkinde iktidarın otoriter doku seviyesini atlamasını, diğerinde ise muhalif itirazın iktidar tabanını da etkilemesi olarak belirtiyor.

Türkiye: Hangi istikamete?

İmamoğlu’nun tutuklanması ve onu takip eden tepkiler, yeni siyasi okumalara yol açtı. Bunlar olumlu ve olumsuz okumalar olarak ikiye ayrılabilir.

Olumsuz okuma, siyasi iktidarın attığı adımın rejim, sistem, ülke için ürettiği sonuçlara dayanıyor. İmamoğlu, iktidar tarafından asli ve tehlikeli siyasi rakip olarak belirlendi, hedeflendi ve tutuklandı. Diploma operasyonuyla daha şimdiden cumhurbaşkanı adayı olamayacak duruma getirildi. Bu yapılırken yargı etiğinin iflası sıradanlaştı. Daha önemlisi otoriter cüret ve otoriter dokunun seviye atlaması oldu. Değil mi ki, iktidarın el attığı alan demokrasinin kalbini oluşturan siyasi rekabet ve serbest seçimlere doğrudan ve dolaylı gönderme yapan bir saha.

Ve sonuç olarak muhalefetin tepkileri ne olursa olsun, Erdoğan attığı adımla “yürüyor”. Sistem bu düzeyde bile onun işareti, takdiri ve talepleri çerçevesinde yol alıyor. Bunlar kanun hükmü haline dönüşüyor. Bu ilerleyişi dengeleyecek, denetleyecek, durduracak herhangi bir mekanizma da bulunmuyor.

Bu okumanın diğer ayağı; kimlik, milliyetçilik (güç ve başarı), geleneksel aidiyet yapılarına, bunlara endeksli fayda ve patronaj mekanizmalarına dayanıyor. Otoriter düzen, lider ve gelişmelerin arkasındaki pek çok ülkede milli, yerli, tek kültürcü gibi farklı eğilimlerle karşımıza çıkan, toplumsal destek varsayımını, yeni sosyolojik dip dalgalarını içeriyor.

Olumlu okuma ise, İmamoğlu hamlesi ve krizinin siyasi dengeleri altüst ettiği, Erdoğan’ın geri dönüşsüz bir şekilde inişe başladığı, buna karşılık CHP’nin de geri dönüşsüz biçimde iktidara yürüdüğü, Özgür Özel veya başka bir adayla ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak düzeni değiştireceği iddiasına dayanıyor. “Olan’dan çok ona yönelik “tepki”yi veri alıyor. Diğer bir ifadeyle Erdoğan’ın İmamoğlu adımı siyasi dengeler bakımından bardağı taşıran son damla olarak görülüyor. Adaletsizlik ve keyfilik nedeniyle itirazın muhalif kesimleri aştığı, muhafazakâr kitleleri de etkilemeye başladığı düşünülüyor.

Sonuç olarak, bu bakışa göre iktidarın muhalefete yönelik baskıları, bunun ulaştığı seviye, toplumu, kültürel ve geleneksel kutuplaşmaları geride bırakacak tarzda uyandırmış, gençliği siyasallaştırmış, Özgür Özel’in bir taşıyıcı lider haline gelmesi vesile olmuş bulunuyor.

Esasen bu yaklaşımda toplumsal olana karşı siyasi olanın hakimiyeti, bu çerçevede bir neden-sonuç okuması, toplumun bireysel olarak sosyo-ekonomik verilerle siyasi davranışa dönüşü veya sarılması fikri var. Kültürel ve geleneksel olandan, milliyetçi dalgalardan, sosyo ekonomik kriterle siyasi davranışa geçiş, Türkiye’de muhalif çevrelerin, özellikle kimi muhalif aydınların ezeli bir beklentisi ve iddiasıdır.

Bu iki okuma, şüphe yok ki, iki ideal tip gibi iki ucu işaret ediyor.

Gerçeklik, muhtemelen bunların arasında bir noktadadır, belki de bunların kısmi karmasıdır.

Bununla birlikte uçlardan, eğilimlerden birisinin, Marksist teorinin toplumsal formasyon tanımında olduğu gibi ağır basması kaçınılmazdır.

Benim için ağır basan olumsuz dalga.

Umarım yanılıyorumdur.

Ancak bu dalgayı aşmanın yolu, muhalif aktörlerin, özellikle CHP’nin direnç ve itiraz ötesinde siyaset geliştirmesi, topluma kurucu bir ufuk vermesi, kimlik ve sosyolojik dip akıntılarla ilişki kurmasıdır.

O zaman bu iki uç bir araya gelebilir.