Türkiye’nin, bir enerji deryası üzerinde oturan KRG (Kurdistan Regional Government) yönetimiyle iyi ilişkiler geliştirmesi, içerde ve dışarda, Kürt meselesinde vizyoner bir bakış açısıyla hareket etmesine bağlıdır. Türkiye ve İngiltere’nin istekli davrandığı bir durumda, Kürdistan petrol ve doğalgazının dünya pazarlarına ulaşması ve KRG’nin yakın gelecekte enerji arzı konusunda giderek global bir aktöre dönüşmesi mümkündür.
Rusya-Ukrayna savaşı, giderek enerji alanında uluslararası dengelerin değişmesine yol açmakta. Yeni dengelerin oluşumunda, Rusya faktörü esas alınarak düzenlemelere gidiliyor. Uygulanmak istenen çeşitli plan ve stratejiler vasıtasıyla, AB’nin Rusya petrolü ve doğalgazına bağımlılığının giderek azaltılması, hattâ son bulması hedefleniyor. Petrol ve doğalgaz pazarında Rusya’nın payının azaltılması, doğal olarak sahadaki farklı aktörlerin paylarının artırılmasına yol açacak. Kuşkusuz Rusya’nın yerini bir günde dolduracak başka bir ülke yok. Ancak Ortadoğu bölgesi, sahip olduğu enerji potansiyeliyle, çok değil birkaç yıl içinde Rusya’nın yerini alabilir. Gelinen aşamada, enerji politikalarındaki denge değişimleri, bazı ülkelerin lehine ciddi fırsatlar doğuracağa benziyor. Ancak bu ülkelerin de yeni trend karşısında hazırlıklı olmaları, iç ve dış politikalarında kimi değişikliklere gitmeleri gerekir.
Doğalgaz zengini ülkeler
Rusya, dünya enerji pazarının en önemli tedarikçileri arasında yer alıyor. Yaklaşık 50 trilyon m3 doğalgaz rezervlerine sahip olan Rusya’dan sonra, 34 trilyon m3 ile İran, ardından 24 trilyon m3 ile Katar geliyor. Dünyanın dördüncü büyük doğalgaz rezervlerine sahip ülkesi 15 trilyon m3 ile Türkmenistan’dır. ABD 13 trilyon m3 ile beşinci sırada yer alırken, Suudi Arabistan 8 trilyon m3 ile altıncı, Birleşik Arap Emirlikleri 7 trilyon m3 ile yedinci sıraya oturmaktadır. Ortadoğu’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra en çok doğalgaz rezervlerine sahip olan ülke ise muhtemelen Kürdistan Federe Bölgesi. Kürdistan’daki doğalgaz rezervlerinin 5-6 trilyon m3 civarında olduğu tahmin edilmekte. Öyle görünüyor ki Kürdistan, bir petrol deryasının yanı sıra bir de doğalgaz denizi üzerine oturuyor.
Rusya – Ukrayna savaşının küresel çaptaki en büyük etkileri dünya enerji piyasalarında oldu. Enerji fiyatlarındaki artışlar, gıda sektöründen ulaşıma dek bütün diğer sektörlerdeki üretim maliyetlerini de ciddi oranda artırdı. Global çapta bir pahalılık adım adım tüm dünyayı sarıyor. ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri Rusya’ya yönelik ambargo ve diğer yaptırımlarını kararlı bir şekilde sürdürürken, Rusya da giderek enerji kartını politik bir silah olarak kullanmaktan çekinmiyor. Enerji politikalarında Türkmenistan’ın Rusya’ya yakın durması, İran’ın ise Batılı ülkelerle yaşadığı nükleer enerji anlaşmazlığı, Rusya’nın elini güçlendiren diğer faktörler olarak öne çıkıyor.
Avrupa Birliği’nin yeni arayışları
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından AB, önce Rusya’dan gelen kömüre ambargo koydu; birkaç hafta sonra Rusya’dan ihraç edilen petrole de ambargo uygulama kararı aldı. Nitekim Mayıs sonunda toplanıp iki gün devam AB Liderler Zirvesinde, yıl sonuna kadar Rusya’dan alınan petrolün yüzde 90 oranında azaltılması kararlaştırıldı. Petrol ambargosu kararı, AB’nin yaptırımlar konusundaki 6. turunda karara bağlandı. AB’nin kömür ve petrolden sonra atacağı adımın ise Rusya’dan alınan doğalgaza yönelik olacağı beklenmekte. Avusturya Başbakanı Karl Nehammer, “doğalgaz ile ilgili endişeler devam ederken Rusya’ya bir ambargo dayatılamaz” görüşünü dile getirirken, Rusya doğalgazına bağımlı birkaç AB kara ülkesi, kendilerine bazı önemli imtiyazlar sağlanmadıkça, petrol ve doğalgaz kararını veto edeceklerini söyledi.
AB, çeşitli müzakerelerin ardından, dezavantajlı konumdaki bu ülkelerin Rusya’dan 18 ay daha boru hattıyla petrol almalarını kabul etti. Alınan ambargo kararında, deniz yoluyla taşınan ham petrol ve rafine petrol ürünleri yasak kapsamına alınırken, boru hattıyla sağlanan petrol kapsam dışı bırakıldı. Brüksel’de olağanüstü toplanan AB Zirvesinin ambargo kararını, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ilân etti. Charles Michel ambargo kararını açıklarken, “değerlerimiz ve çıkarlarımızı savunmak için güçlü olabileceğimizi, kararlı olabileceğimizi ve gerektiğinde sert olabileceğimizi göstermenin her zamankinden daha önemli olduğunu düşünüyorum” dedi (Euronews, 31.05.2022).
Portekiz, Belçika ve Macaristan hükümetleri, AB Zirvesinde Rusya’ya karşı doğalgaz ambargosu kararına uymayacaklarını dile getirdi. Letonya başbakanı Krisjanis Karins “doğalgaza da ambargo koymalıyız” derken, Estonya başbakanı Kaja Kallas, gazla ilgili yaptırımların yedinci pakette yer alabileceği görüşünü savundu. Letonya doğalgaz ihtiyacının yüzde 93’ünü, Estonya ise yüzde 79’unu Rusya’dan almakta. AB ülkeleri arasında doğalgaz ihtiyacının yüzde 100’ünü Rusya’dan karşılayanlar da mevcut. Birlik üyelerinden bazılarının Rusya doğalgazına bağımlılık oranı şöyle: Finlandiya yüzde 100, Bulgaristan yüzde 79, Avusturya yüzde 64, Macaristan yüzde 61, Almanya yüzde 49. AB Rusya doğalgazına yönelik yaptırımlar üzerine düşünürken, Rusya da doğalgaz tedarik ettiği bazı AB ülkelerine zaman zaman kasıtlı olarak gaz akışını kesintiye uğramaktadır. AB Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’nın şimdiye kadar beş AB üyesi ülkede gaz kesintilerine gittiğine işaret ederek, önce Finlandiya, Bulgaristan ve Polonya’ya gaz akışının kısıtlandığını, daha sonra aynı şeyin Hollanda ve Danimarka’ya da yapıldığını söyledi (Euronews, 02.06.2022).
Yeni dengeler ve yeni fırsatlar
Türkiye son birkaç ay içinde, olağanüstü savaş dönemlerinde bile kolaylıkla rastlanmayan bir pahalılıkla karşılaştı. Özellikle enerji fiyatlarındaki artışlar tüm vatandaşları tedirgin etti, ediyor. Her şey bir yana; son bir yılda benzin ve mazota peş peşe gelen zamlar, bir önceki yıla nazaran fiyatları dört katına çıkartmış bulunmakta. Bir yıl önce 7 TL’ye alınan benzin, bugün 30 lira civarında. Benzin ve mazottaki artışlar, başta gıda olmak üzere her sektörü etkilemekte ve doğrudan maliyet artışlarına yol açmakta. Türkiye’nin gıda ve hububatta kendi kendine yeterli olma çabasına en büyük darbeyi petrol ürünlerindeki artışlar vuruyor. Artık en küçük üreticimiz bile, kâr- zarar marjını hesaba katarak hareket ediyor. Çiftçilerimiz mazot fiyatlarını hesaba katmadan tarlalarına uğramıyor.
Türkiye yılda ortalama 50- 55 milyar dolarlık petrol ve doğalgaz ithal ediyor. Son birkaç yılda Türkiye’nin doların (düşük faiz politikası yüzünden) değer kazanmasını önlemek için çok büyük çabalar sarf ettiği ve kimi değerlendirmelere göre, sırf bu amaç uğruna 100-150 milyar dolar sattığı söylenmekte. Merkez Bankasının konuyla ilgili resmi bir paylaşımı olmadığı için, bu uğurda harcanan paranın tam miktarını bilmiyoruz. Ancak doları bir gecede 18 TL’den 10-11 TL’ye indirmeye kalkmanın ciddi bir maliyetinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Ekonomist değilim, lâkin şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Eğer Türkiye, doları daha aşağı seviyede tutmak için sarf ettiği çabayı, petrol ürünleri fiyatlarını daha düşük bir seviyede tutmak için sarf etmiş olsaydı, çok daha başarılı sonuç elde edecekti. Her şey bir yana, Türkiye, akaryakıt üzerinde en yüksek gelir vergisi uygulayan ülkelerin başında geliyor. Türkiye dolara hiç müdahale etmeyip, sadece akaryakıttaki kârını düşürmüş olsaydı bile, ne dolar bu kadar yükselirdi, ne de fiyatlar bu şekilde artardı kanısındayım.
Yeni bir yol, yeni bir politika
Türkiye, Ortadoğu enerji kaynaklarına en yakın ülkelerden biriyken, bu coğrafi avantajını hiç tam randımanlı olarak kullanamadı. Bugünlerde peş peşe gelen zamların enerji kaynaklı olduğunu hepimiz görüyoruz. Türkiye enerji politikalarını tekrar revize ederek, bu eşsiz coğrafi konumunu avantaja çevirmelidir. Bu işin en kısa ve kestirme yolu, Türkiye’nin Kürdistan Federe Bölgesiyle ilişkilerini daha iyi seviyeye taşıyarak coğrafi avantajlarından yararlanmasıdır.
Türkiye’nin, bir enerji deryası üzerinde oturan KRG (Kurdistan Regional Government) yönetimiyle iyi ilişkiler geliştirmesi, içerde ve dışarıda, Kürt meselesinde vizyoner bir bakış açısıyla hareket etmesine bağlıdır. Kürdistan petrol ve doğalgazının dünya pazarlarına ulaşmasında Türkiye bir geçiş kapısı rolüne sahiptir. Bu realitenin farkında olan Mesrur Barzani, sonuncusu Nisan ayında olmak üzere, dört ay içinde üç kez Türkiye’yi ziyaret etti. KRG yönetimi, Kürdistan petrolü ve doğal gazının (Kürt petrolü, Kürt doğalgazı, Kürt bayrağı vb kavramlar yanlış terimlerdir, çünkü Kürdistan’da farklı halklar ve azınlıklar da yaşıyor ve onlar da bu zenginliğin sahipleridir) dünya pazarlarına ulaşmasında, Türkiye’nin anahtar rolünün yanı sıra Batı’nın desteğinin de elzem olduğunun farkındadır. Bu bağlamda, Irak ve Ortadoğu politikaları üzerinde oldukça önemli bir ağırlığa sahip ülkelerin başında İngiltere gelmektedir. KRG yönetimi, Türkiye ve İngiltere ile enerji politikalarında ortak bir zeminde buluşabildiği anda, Kürdistan petrol ve doğalgazının dünya pazarlarına ulaşması çok daha kolay olacaktır. Türkiye ziyaretinin ardından, 19 Nisan’da İngiltere başbakanı Boris Johnson ile bir araya gelen Mesrur Barzani’nin gündeminde enerji konusu yer almaktaydı. Türkiye ve İngiltere’nin istekli davrandığı bir durumda, Kürdistan petrol ve doğalgazının dünya pazarlarına ulaşması ve KRG’nin yakın gelecekte enerji arzı konusunda giderek global bir aktöre dönüşmesi mümkündür.
Mart ayında Dubai’de düzenlenen 2022 Küresel Enerji Forumu’nda bir konuşma yapan Başbakan Mesrur Barzani, “Kürdistan’ın yakında, dünyada giderek artan talep karşısında önemli bir enerji kaynağı olacağına eminim… Yakın gelecekte Irak’ın geri kalanına, Türkiye’ye ve Avrupa’ya gaz tedariki açısından net ihracatçı konumuna geçeceğiz” dedi (DW, 28/03/2022).
Türkiye, Kürdistan petrol ve doğal gazının uluslararası pazarlara ulaşmasında son derece kritik bir köprü rolüne sahiptir; KRG yönetimiyle geliştireceği sağlam ilişkiler sayesinde enerji kaynaklı pahalılığa çare üretebilir. Türkiye, petrol ürünleri fiyatlarını daha düşük bir seviyede tutmakla enerji kaynaklı pahalılığın önüne geçebilir; buna karşılık habire dolar bozdurmakla yaşanan krizden çıkamaz.
Kaynak: Farklı Bakış