Hüsamettin Aslan(*)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın Venezuela ziyareti, iki ülke için simgesel anlamlar içeren derin bir işbirliği ortamı sunarak ekonomik, stratejik ve siyasi birçok kazanımı da beraberinde getirdi. Erdoğan G20 Arjantin zirvesine katıldıktan sonra Paraguay ve Venezuela´yı ziyaret ederek bu iki ülkeye Cumhurbaşkanı seviyesindeki ilk ziyaretleri gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Caracas´ta özel hazırlıklarla ve düşünülmüş birçok ince ayrıntıyla karşılandı. İstiklal Marşı´nın Venezuelalı askerler ve çocuklar tarafından Türkçe okunmasından, Erdoğan ve Maduro´nun ortak basın toplantısının düzenlendiği binaya, her iki liderin altın ve petrol ticaretinde ABD ve Trump´ı ima ederek göndermede bulunmasından, Erdoğan´a takdim edilen Simon Bolivar kılıcına ve Maduro´nun ?Diriliş Ertuğrul? dizisi üzerinden Ertuğrul Gazi´nin Türk tarihindeki önemine ve Simon Bolivar´ın Latin Amerika´da ?Kurtuluş atası? oluşuna vurgular yapmasına kadar tüm unsurlar, Erdoğan´ın Caracas ziyaretini Venezuela ve Türkiye açısından ayrıntılı bir incelemeyi elzem kılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Venezuela´yı uluslararası bir baskı altında olmasına rağmen ziyaret etti. Erdoğan´ın Caracas ziyareti, bu bağlamda cesaret gösteren büyük bir adımdı. Üstelik her iki ülke ve lider de ABD´nin yol açtığı ekonomik zorlukların üstesinden gelmeye çalışıyor.
Venezuela 300 milyar varille dünyanın kanıtlanmış en büyük petrol rezervine sahip ülkesi durumunda. Aynı zamanda ABD´nin uyguladığı büyük bir baskının da altında. Ülkede çıkarılan petrolün yarısını almasına karşın ABD, Maduro hükümetini doğrudan tehdit ediyor. Gerçekçi olmasa da ABD Venezuela ile ticaret yapan ülkelere bir yandan baskı yaparken, diğer yandan ülkede üretilen petrolün büyük bir kısmını ithal ediyor. Bunun yanı sıra ABD´nin suikast ve askeri darbe teşebbüslerine maruz kalan Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, uluslararası arenada giderek yalnızlaşarak Çin, Rusya ve İran´la yakınlaşmıştı. 2016 yılından bu yana da Türkiye lideri Erdoğan ile bir arkadaşlık kurmuş durumda. Elbette bu denklemin içinde ABD karşıtlığı önemli bir etken. Ancak Türkiye açısından Venezuela ile ilişkiler, ABD karşıtlığından kaynaklanmıyor. Petrol ve doğalgaz gibi enerji türevlerinde Rusya ve İran´a olan bağımlılığını azaltmak ve alternatifleri çeşitlendirmek Türkiye açısından daha önemli bir etken.
ABD´nin ekonomik yaptırımları Venezuela ekonomisini ve toplumsal hayatını olumsuz etkiliyor. Ülke, tarihindeki en kötü ekonomik ve sosyal krizi yaşıyor; Çin ve Hindistan´ın sosyal, Rusya ve Çin´in ekonomik gayretleriyle ayakta durmaya çalışıyor. Son olarak Türkiye de ekonomik nedenlerle bu daireye dahil oluyor. Bu bağlamda Erdoğan´ın Caracas´ta söylediği gibi ?Türkiye de Venezuela ekonomisine önemli katkı sağlıyor?.
Donald Trump Obama´nın başlattığı Venezuela´ya yönelik ekonomik yaptırım politikasını artırarak sürdürdü. Maduro ise ABD´nin ekonomik yaptırımlarını Türkiye üzerinden aşma gayretinde. ABD yaptırımları, ülke içinde var olan sosyal, siyasal ve ekonomik gerilimi de eklediğimizde, Venezuela´nın işini daha da zorlaştırıyor. Bu yüzden Maduro yönetimi, kendisi gibi hem ABD´nin darbe girişimine maruz kalmış hem de ABD´nin kısıtlamalarından ötürü ekonomik sıkıntılarla uğraşan Erdoğan´nın ve Türkiye´nin yardımını önemsiyor. Üstelik Türkiye 2018´de ekonomik açıdan bir daralma yaşamışken. Maduro 81 milyonluk Türkiye gibi bir pazara petrol ve altın satarak ABD yaptırımlarını hafifletmeyi düşünüyor.
2002 yılından itibaren ABD karşıtı sol hükümetlerin Latin Amerika ülkelerinde iktidar olması, bölgede ciddi bir dayanışma ve kalkınma hamlesine neden olmuştu. Latin Amerika´nın 15 ülkesinde 2002-2012 yılları arasında yoksulluk yüzde 30 civarında azalmıştı. Ancak 2013 yılından başlayarak, özellikle 2016-2018 yılları arasında, ABD yörüngesindeki sağcı hükümetlerin iktidarları ele geçirmesiyle, ABD karşıtlığı Venezuela´yı Latin Amerika´da yalnızlaştırdı. Bu yüzden Maduro Latin Amerika´da birçok müttefikini kaybetti. Hatta Venezuela´nın MERCUSOR bölgesel ekonomik işbirliği üyeliği de askıya alındı.
Nicolas Maduro ve Venezuelalı bazı bakanların dünyada ziyaret edebileceği ülkelerin sayısı sınırlı. Başkan Erdoğan´ı Caracas´ta ağırlamadan hemen önce, Meksika´nın yeni başkanı López Obrador için bulunduğu Mexico City´de Maduro protestolara maruz kaldı. Dolayısıyla Maduro yeni bir hinterland oluşturmak için adımlar atarken, bu stratejinin başına Türkiye ve Erdoğan ile kurduğu yakın arkadaşlığı koydu. Yaptırımlar nedeniyle döviz getirebilecek tüm gelir kapıları kapalı durumdayken Maduro, özellikle petrol, altın ve maden gelirleriyle Venezuela´nın ayakta kalabileceğini düşünüyor. Nitekim 2013-2017 yılları arasında 803 milyon 575 bin dolar olan Türkiye-Venezuela dış ticaret hacmi, sadece 2018 yılının ilk 10 ayında 1 milyar doları geçti bile. Dolayısıyla Venezuela´nın izlemiş olduğu bu politika yükselerek başarıyla ilerliyor.
ABD Başkanı Trump, Obama´nın aksine İran´a yönelik ekonomik yaptırımları artırıyor. Bu bağlamda, İran´dan petrol ithal eden ülkelerin ithalatlarını sonlandırmasını istedi ve aksi takdirde cezalandırılacaklarını açıkladı. Ancak İran´dan en fazla petrol ithal eden ülkelerden Çin, Türkiye, Hindistan, İtalya, Fransa ve Güney Kore karara itiraz etti. Türkiye ABD´nin bu kararına itiraz edip bir yandan komşusu İran´dan petrol alımını sürdürürken, diğer yandan (sadece 2018 yılında) İran´dan yüzde 30 daha az petrol ithal etti. Bu sayede Türkiye, ABD´nin açıkladığı, İran´dan petrol ithalatını yapan ayrıcalıklı 8 ülkeden biri oldu. Bu durum Venezuela´yı Ankara açısından hayati bir müttefik haline getirdi. Çünkü Türkiye, İran´dan ithal etmeyi bıraktığı petrolün bir kısmını Venezuela´dan ithal etmeye başladı.
Latin Amerika´da 2002´de iktidarları ele geçiren solcu hükümetler, 2016´da ABD´ye ve AB´ye daha yakın politika izleyen/izleyecek sağcı hükümetlere yerlerini bıraktı. Türkiye 2002´de başlayan solcu tsunamiyi yeterince kullanamadı. 2022-2023 yıllarına kadar sağ hükümetlerin iktidarda kalacağı da düşünülerse, Türkiye´nin Latin Amerika politikası ancak Latin Amerika ülkelerin arzuları ve karşılıklı politikasıyla örtüştüğü ölçüde gerçekleşebilir görünüyor. Tüm bu denklem içinde Türkiye´nin Latin Amerika politikasını yeniden revize etmesi gerekebilir. Buradan hareketle, 2018´de tekrar seçilen Maduro´nun 2023´e kadar en azından iktidarda kalacağı kesin görünüyor. Elbette Venezuela, başta Brezilya ve Arjantin olmak üzere, Meksika ve Şili kadar potansiyeli olan güçlü bir ülke değil. Nitekim tarihi ve kültürel bağları hasebiyle Brezilya ve Arjantin kadar Türkiye´ye yakın da değil. Fakat sağ-milliyetçi hükümetlerin henüz seçilmeden önce ve zafer konuşmalarında dış politikalarını ABD, İsrail ve AB yörüngesine göre şekillendireceklerini ve temaslarını bu şekilde kuracaklarını sert tonlarda açıklamaları, Türkiye´yle mevcut ilişkilerin seyrinin çıkmazlarla dolu olacağına işaret ediyor. Türkiye´nin petrol ithalatında İran meselesinden ötürü alternatif oluşturma mecburiyeti ve finansal açıdan Türkiye´ye olumlu katkı sağlayacak olan altın ticaretinin Caracas yönetimiyle yapılması ise Venezuela´yı önemli kılıyor. Dolayısıyla Türkiye bir yandan liberal ekonomik politikalara uygun çeşitliliği ve dış politikada kapsayıcılığı sürdürürken, Latin Amerika´da yakın siyaset izlediği ülkelerle maksimum verimliliği de efektif yönetişimle birlikte sağlayabilir.
Nicolas Maduro ve Venezuelalı yetkililerin Türkiye alakası ve Erdoğan´la gelişen samimi ilişkisi her türlü diplomatik ve bürokratik zorluğun aşılmasını kolaylaştıracaktır. Nitekim FETÖ´ye ait iki okulun Türkiye´ye devredilmesinde Erdoğan ile Maduro´nun samimiyeti yegane etken oldu. Böylelikle Latin Amerika´da, hatta tüm Amerika kıtasında FETÖ´ye ait okulların devrinin tamamlandığı ilk ve tek ülke Venezuela oldu.
Uluslararası sistemde artık her mesele kısa zamanda birçok farklı coğrafyada ses getiriyor ve problem teşkil edebiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro´nun Caracas´taki samimi görüntüsü, altın ve petrol alanlarında gerçekleştirilen anlaşmalar, Washington´dan Dubai´ye, Moskova´dan Londra´ya kadar uluslararası finans mahfillerce adım adım izlenmiş, Erdoğan´ın ziyaretine ciddi reaksiyon verilmişti. Erdoğan´ın Caracas´tan kalkan uçağı henüz İstanbul´a inmeden BBC, Venezuela ziyareti için ?Uluslararası alanda giderek yalnızlaşan Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, 10 bin kilometre uzaktaki Türkiye´nin lideriyle alışılmadık bir arkadaşlık kurmuş durumda? diyerek, petrol ve altın konusunda yapılan milyarlarca dolarlık anlaşmaların, bu pazarı tekelinde tutan İngilizleri öfkelendirdiğini göstermişti. Nitekim Maduro aldığı kararla, Venezuela altının rafineri ve sertifikasyon işlerini İsviçre´den Türkiye´ye kaydırmıştı. Benzer bir tepki Körfez sermayesinden de geldi: Türkiye ve Erdoğan karşıtı Birleşik Arap Emirliği´nden Al Arabiya ?Erdoğan Trump´a rağmen Maduro´ya gitti? diyerek aba altından sopa gösteren bir açıklamayla Trump´ın iki ülkenin yakınlaşmasına karşı bir bedel ödetebileceğini öngördü. Son tepki ABD´den, Pentagon´un ve FETÖ´nün sözcülüğünü yapan Micheal Rubin´den geldi: ?Türkiye Venezuela olabilir mi?? başlıklı makalesinde, Erdoğan´ın Venezuela yakınlaşmasını ekonomik bir yıkıma ve FETÖ propagandasına dönüştürdü. Son olarak, Erdoğan henüz gezinin yorgunluğunu atmadan, Nicolas Maduro soluğu Moskova´da, Putin yanında aldı. Maduro-Putin görüşmesinde, madencilik başta olmak üzere petrol ve sosyal yardımlar konularında anlaşmalar yapıldı.
Geçtiğimiz on yıl boyunca Pekin altyapı ve diğer projelerin finansmanı için Venezuela´ya 65 milyar dolar kredi verdi. Hatta 2018 yılında vadesi gelmiş olan kredileri tekrar taksitlendirip 5 milyar dolar da hibe etti. Rusya da Venezuela´nın ikinci büyük finansörü durumunda. Rus devlet petrol devi Rosneft muadili PDVSA´ya ve Maduro hükümetine kredi verdi. Fakat 2018´de geri ödemelerde sıkıntı yaşanınca ödemeler yeniden düzenlendi. Bu durum, yatırımların iyi kullanılıp kullanılmadığı sorusunu ortaya çıkarınca Rusya, Venezuela´ya tekrar borç verme konusunda çekimser kaldı.
Venezuela Çin´de rafine edilmek üzere ağır petrol üretiyor; zengin kaynaklara erişim karşılığında Çin´den ekonomik yardım bekliyor ve Pekin´i ABD´yle başa çıkmak için önemli bir ortak olarak görüyor. Ancak Rusya (Suriye ve Ukrayna´da yeterince masraf yaptığı ve ABD´nin ambargosuna maruz kaldığı için) Venezuela´da eskisi kadar borç diplomasisi yürütmek istemiyor. Trump´ın güçlü baskısı borç krizini daha da şiddetli hale getiriyor. Bu durum Venezuela´nın Rusya´ya ve Çin´e olan bağımlılığını artırırken, yeni petrol kuyularının da Çin ve Rus ortaklara verilmesine neden oluyor. Haliyle bu durum, Venezuela petrolünün en büyük alıcısı olan ABD açısından bir kayıp anlamına geliyor. İşte tam bu noktada Çin son sürat yatırımlarına devam ederken, bir yandan da Rus, Hintli, Fransız ve İtalyan alıcıların petrol ithalat paylarını da alıyor. Çünkü Çin Maduro hükümetine aynı zamanda sosyal yardımlar alanında da destek veriyor. Çin son olarak bir sağlık gemisini Venezuela´ya göndererek ücretsiz sağlık taraması yaptırmış ve bu sayede daha fazla yatırım yapma hakkı elde etmişti.
Rusya Çin´in daha fazla pay almasından rahatsız olup açıktan Maduro´yu eleştirince, Maduro da Erdoğan´ın ziyaretinden hemen sonra soluğu Moskova´da almıştı. Tüm bu iç içe geçmiş ilişki ağı içinde ABD, arka bahçesindeki Rus ve Çin etkisinden epeyce rahatsız. Dolayısıyla Maduro ABD´nin hedef tahtasına oturuyor. Çin ve Rusya ise mevcut yönetim devam ettiği sürece ticaretlerine ve kazanımlarına bakıyorlar.
Türkiye-Venezuela İş Forumu´nda konuşan Erdoğan, ?Venezuela ile her alanda işbirliğini çeşitlendirmek ve derinleştirmek için çaba sarf ediyoruz? dedi. Türkiye Venezuela ile çok yönlü ve girift bir ilişki kurmak isterken altın ve madencilik temelinde gerçekleştirilen anlaşmalar, finans çevrelerini ?kıskandırıyor?. Nicolas Maduro ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki işbirliği ve kardeşlik hukuku, stratejik ittifakları da güçlendirmek amacıyla, madencilik, enerji, turizm, ticaret, tarım ve hidrokarbonlar konusunda bir dizi anlaşmayı da beraberinde getirdi. Bu durum Türk madencilik şirketleri için bir fırsatı sunuyor.
Venezuela ile Türkiye arasında inşaat, sağlık, tarım ve turizm alanlarında artan ticari bir ilişki var. Son ziyarette Venezuela Türkiye´yi Arco del Orinoco (güney) olarak bilinen büyük bir maden rezervinin araştırılmasının yanı sıra altın, elmas ve koltan kalıntılarına yatırım yapmaya ve THY´nin haftada üç gün düzenlediği seferleri günlük karşılıklı direk seferlere dönüştürmeye davet etti. Venezuela ile Türkiye arasında düzenlenen iş forumunda 4,5 milyar avroluk iş niyeti ilan edildi. Venezuela hükümeti halka dağıttığı CLAP gıda yardım kutularını Türkiye´den aldığı gıda ürünleriyle yapıyor. Venezuela hükümeti bu sayede ABD yaptırımlarına, dolar kuruna ve enflasyona rağmen ayakta kalmaya çalışıyor. Dolayısıyla sosyal yardımlar Maduro hükümeti için hayati bir mesele.
Türkiye´nin Venezuela altınının rafine edildiği ve sertifikalandırıldığı yer olan İsviçre´nin yerini alması, tamamen Erdoğan´a olan güvenle ilgili. İsviçre´ye sertifikasyon için verilen Venezuela altınlarına ABD´nin yaptırımlarıyla el konulma ihtimali, (Suudi Arabistan ve Katar örnekleri de göz önünde tutulduğunda) net bir şekilde öngörülebilir. Bu bağlamda Türkiye´nin güvenirliği, değerli varlıkları idare etmek ve korumak konusunda Maduro´yu hiç endişelendirmiyor. Bunların yanı sıra Türkiye, Venezuela´da savunma sanayi alanında yatırım yapabilir; askeri teknik ve eğitim işbirlikleri geliştirebilir ve askeri deniz, hava veya kara üsleri kurabilir. THY Latin Amerika iç hat uçuşlarını Caracas merkezli olarak yapabilir. Sadece Türkiye perspektifi ile baktığımızda, 200´den fazla konu başlığı üzerinden Venezuela´da çeşitli fırsatlar oluşturulabilir. Elbette bu ilişkileri fırsata dönüştürmek ancak ileriyi gören bir bakış açısıyla, hızlı karar alma mekanizmalarıyla mümkün olabilir. Zira Erdoğan´ın Caracas gezisi daha 24 saatini doldurmadan, yukarıdaki örneklerden de görüleceği üzere, manipülasyona açık reaksiyonlara yol açıyor.
__________________________
(*)Brezilya Sao Paulo Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü´nde misafir araştırmacı olarak bulunmuş ve Yunus Emre Enstitüsü Brezilya Müdürü olarak çalışmış olan Hüsamettin Aslan Afrika Araştırmacıları Derneği´nde (AFAM) araştırmacı olarak görev yapmaktadır.