Tarih: 19.07.2018 16:43

Türkiye ve cemaatler meselesi - I İdris Cevahir 19 Temmuz 2018 Perşembe

Facebook Twitter Linked-in

19 Temmuz 2018 Perşembe

Geçenlerde bir yazar bir gazeteye verdiği röportajda, ?MİT´in çalışma sahasında olduğunu ve cemaatlerin bazılarına operasyon geleceğini? söyledi. Bu ifadenin bir kaç anlamı olabilir. Birincisi; kamuoyu hazırlanıyor olabilir. İkincisi; bir bilgiye dayanan habercilik başarısı olabilir. Üçüncüsü ise; Türkiye´mizin en cahil kesimi olan medyamızın bir uydurması olabilir.  Her ne olursa olsun artık cemaatlere bir operasyon yapılması gerektiği noktasında karşı duran zihinler evcilleştirilmiş durumda.

Son 16 yılı değerlendirirken neler söylediğimiz değil bir şeyler söylerken neleri kapatmaya çalıştığımız, neleri görmezden gelme gayretinde olduğumuz önemlidir. Bu yüzden son dönemi değerlendirirken yapılan iyilikleri ( varsa tabi) saymayacağım.  Soru çok açık bir şekilde şudur;  Bugün cemaatlere yönelik bir operasyon gelse -ki bence de gelecek- hangi zihin buna karşı durabilir? Yahut bizler neden böyle bir operasyonu makul, kimine göre gerekli görmeye başladık? Acaba süreç başından beridir topyekûn bütün cemaatleri bitirme üzerine mi kurgulanmıştı? Cemaat yahut tarikat yahut Müslüman ve İslamcı denince zihnimizin iltizam ettiği kavramlar nelerdir? Bu yazı serisinde bu tür soruların cevaplarını aramaya çalışacağım.

 

 Türkiye özelinde sosyal yapıyı ayakta tutan tarikatların yasaklanması ve kendi içerisinde işleyiş biçimlerinin bozulması cemaatlerin doğum habercisidir. Cemaatlerin oluşumları dikkate alındığında iki tür cemaatten bahsetmemiz mümkündür. Birincisi; modernleşmenin doğurduğu ve geleneksel yapılarla hiçbir ilişkilerin olmadığı organizelerdir. Bu tür cemaatler ateşli vaizlerin etrafında toplanan ve süreç içerisinde kalabalıklaşan yapılardır. Kalabalıklaşma bir iktisadi alanı ve siyasal güç olmayı doğurmuştur. Ne var ki cemaat kurucuları modern toplumla olan ilişkilerini sahih bir idrakle kuramadılar. Modern toplumlarda ortaya çıkan cemaat yapılanmalarını klasik usule göre yönetme eğilimi gösterdiler. Bu eğilime; liderlerin bir geleneği taşımaması, ayrıca geleneği taşıyan liderlerin geleneğin usullerine bağlı kalmaması gibi durumlar eklenince modern olan cemaat yapıları artık toplumları ihya değil ifsat eden mekanizmalara dönüştü. Kendi taşralılıklarını bir değer olarak kente taşıma gayretine girdiler.

 

Türkiye özelinde cemaatlerin oluşum süreci dikkate alındığında ikinci tür yapılar; deforme olmuş tarikat gelenekleridir. Bu deformenin birkaç gerekçesi sayılabilir. Birinci gerekçe; geleneği son temsil eden manevi şahsın ahirete göçmesi ile oluşan boşluktur. Bu şahsın yerine geçecek birini yetiştirmemesi veya yetiştirememesi tarikatı cemaatleştirmenin ilk adımıdır. Bu adım bir güç ve çekim merkezine bağlı olan ve bir güç merkezi oluşturan bu yapıların dağılmamaları noktasında bir arayışı doğurdu. Bu arayış genellikle birincil derece akrabaların yapının başına geçmesi ile son buldu. Böylece binlerce yıllık klasik tarikatlar cemaatleşme sürecine girdi. Artık mesele tarikat değil rant olmaya başladı.

Bu deforme oluşun ikinci gerekçesi; klasik yapıların modern olana ayak uydurma çabalarıdır. Şehirlerin kalabalıklaşması ve buna bağlı olarak yapı içerisinde birey sayılarının kuşatılamaz derecede artması klasik tarikatları yeni arayışlara itmiştir. Yapının temsilcisi ile birebir irtibat halinde olunmayı esas alan klasik tarikatlar, bireyleri vekil ya da henüz kemale ermemiş kişilerle irtibat kurmaya itmiş bu durum da kaçınılmaz olarak eksik bir yetiştirme sürecini doğurmuştur.

Bu iki tür yapıdan birincisi olan ateşli vaizlerin etrafından toplanmış cemaatlerin bir hayır kurumu olarak düşünülmesi ve bütün süreçlerinin devlet aklı tarafından denetlenmesi elzemdir. Bu yapılar ya kurum ya vakıf ya dernektir. Bu yüzden şeffaf olmaları ve yapılan faaliyetlerde olası hataların hesaplarını vermeleri gerekir. Bu yapılara ya da yapıda öne çıkmış insanlara kutsiyet atfetmek kitleleri kandırmak anlamına gelir. Bu yapılarda mesele klasik anlamda insan yetiştirmek değil insanlara yetişecekleri imkânları sunmaktır. Dolayısı ile bu yapıların tartışmasız olarak denetlenmesi gerekirse -ki birçoğu için gerekli- kapatılması gerekir.

Deforme olmuş tarikat geleneklerine geldiğimiz zaman; silsilesi kopmuş, tarikatın bağlı olduğu geleneğin temel esaslarına uymayacak şekilde yönetici olarak atama yapılma durumu ortaya çıkmaktadır. Bu yapılar ya hızlıca hayır kuruluşuna çevrilmeli yahut tamamı ile ortadan kaldırılmadır. Zira bu yapılarda bir istismar söz konusudur. Bu istismar geleneği kopmuş irşada ehil kişi gelmemiş olmasına rağmen irşat makamının aileye yakın birilerine teslim edilmesi ve bu aile ve şahıslar üzerinde bir kutsiyetin inşa edilmesidir. Bu vicdani ve ahlaki sömürüdür. Bu duruma devletin dur demesi gerekir.

 

Deforme olmuş tarikat geleneklerinden saydığım cemaatleşme yoluna girmiş ancak silsilesi devam eden bir yönü ile manevi olarak insan yetiştiren yapılara gelince; bu yapıların hızlı bir şekilde aslına çevrilmesi gerekir. Ya geleneklerine sadık kalıp insanla bire bir ilgilenmeyi esas alıp insanların manevi hayatlarına dokunmaya devam edecekler yahut geleneklerine tamamı ile terk edip hayır kuruluşuna dönüşecekler. Bir insanın iki işi olursa tevhit bozulur. Klasik geleneklerini devam ettiren bu yapılar tamamı ile geleneklerine dönmeleri her şeyden önce bizlerin arzusudur. Şayet geleneklerine dönmeyecekler ise ol vakit geleneklerini bırakmaları ve devlet denetimine girmeleri her türlü hatadan hesap vermeleri gerekir. Aksi durumda ortaya melez bir yapı çıkar ki bu kabul edilebilir bir durum değildir.

Gelecek yazıda tarikat nedir ve ne olmalıdır meselesini ele almamız gerekecek.

Kaynak: Milli Gazete.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —