Ermenistan ile Azerbaycan neden savaşın eşiğine geldi? Gelişmeler, Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkiler? Bunun Suriye ve Libya’daki yansımaları neler olabilir?
Tüm dünyanın dikkatlerini Kafkaslar’a çeviren son çatışmaların ardından dünya başkentlerinde bu sorulara cevap aranıyor. Ankara-Moskova hattında yaşanabilecek gelişmelerin, yalnızca iki ülke için değil Kafkaslar’dan Karadeniz’e, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya çok geniş bir coğrafyada etkilerinin olması bekleniyor.
Türk Dışişleri Bakanlığı’nda kritik görevlerde bulunmuş olan emekli büyükelçi Uluç Özülker, Ermenistan üzerinde Rusya’nın büyük etkisinin sürdüğü, son çatışmaların da Moskova’nın teşvik etmesiyle yaşandığı görüşünde. DW Türkçe’nin sorularını cevaplayan Özülker, çatışmaların Dağlık Karabağ’da değil de kuzeyde, Azerbaycan ile Türkiye’nin ortak enerji ve ulaştırma hatlarının geçmekte olduğu Tovuz bölgesinde yaşanmasının dikkat çekici olduğunu vurgularken “Türkiye’nin Rusya tarafından bu şekilde ikaz edilmek istendiğini düşünüyorum.” dedi.
Güney Kafkasya’daki gerilimlerin Suriye ve özellikle son aylarda Libya’da devam eden güç mücadelesinden bağımsız değerlendirilemeyeceğini söyleyen Özülker, Ankara ile Moskova’nın menfaatlerinin birçok yerde çatıştığını, bazı yerlerde ise çakıştığını ancak tarafların bugüne kadar diyaloğu sürdürebildiğini söyledi.
Gergin ancak yakın diyalog
Suriye ve Libya başta olmak üzere, pek çok ihtilafta karşı cephelerde yer alan Türkiye ve Rusya, diplomatik, siyasi ve askeri hamleleriyle, sık sık birbirlerini zorlu sınamalarla karşı karşıya bırakıyor. Suriye’de Türk ve Rus askerlerini karşı karşıya getiren gerilimlere rağmen, tarafların diplomasi masasını devirmemeleri, diyaloğu koparmamaları ise dikkat çekiyor.
Emekli büyükelçi Özülker, ABD hegemonyasının gerilemesinin, dünya düzeninin çok kutuplu bir rekabet sürecine evrilmesinin, Türkiye ve Rusya ilişkilerini de yeniden şekillendirdiği, iki ülkenin bölgedeki etkilerini artırmalarını da beraberinde getirdiği görüşünde.
ABD ve AB ülkeleriyle ilişkilerinde sorunlar yaşayan Türkiye’nin yeni ilişki modellerine yönelmek zorunda kaldığını anlatan Özülker, “Türkiye’nin çevresinde kan gövdeyi götürüyor, Ortadoğu yeniden şekillendiriliyor, bir paylaşım mücadelesi yürütülüyor. Putin ile Erdoğan yakın ilişki içerisinde ve Türkiye, Batılı müttefiklerden bulamadığı desteği belirli konularda Rusya’dan görüyor.” görüşünü dile getirdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle yaşadığı sorunları fırsat olarak gördüğünü dile getiren Özülker, “Batı ile büyük sorunlar yaşarken, Putin gelip ‘Sen merak etme, ben senin yanındayım’ diyerek kapıları açınca, ‘Yok, ben o kapıdan girmiyorum’ deme imkanı da kalmıyor.” şeklinde konuştu.
Kriz ipleri koparır mı?
Erdoğan ile Putin arasında özellikle son dört yıldır gözlenen yakın ilişkiler, son haftalarda Azerbaycan ile Ermenistan’ın savaşın eşiğine gelmesi, ayrıca Libya’daki güç mücadelesi nedeniyle yeni sınamalarla karşı karşıya bulunuyor. Uzmanlar Ankara-Moskova hattında gerilim tırmansa da, tarafların ipleri koparmayacağını, masada uzlaşma aramaya devam etmeye çalışacağını düşünüyor.
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Alman Politika ve Bilim Vakfı (SWP) bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından Dr. Daria Isachenko, Ankara ile Moskova arasındaki işbirliğinin sürmesini bekliyor.
Rusya ile Türkiye’nin “pragmatik ilişkilere” sahip olduğunu vurgulayan Isachenko, “Birbirlerine güvendikleri, sevdikleri ya da dost oldukları için değil… Gerçekten birbirlerinin ihtiyaçlarını anladıkları için pek çok ihtilafa rağmen işbirliği yapıyorlar.” görüşünü dile getirdi.
Türkiye-Rusya ilişkileri uzmanı olan Isachenko, iki ülke arasında yaşanan gerilimlerin, ihtilaf bölgelerinde askeri bir çatışmaya yol açabileceği endişelerini gerçekçi görmüyor. Isachenko’ya göre, gerek Ankara gerekse Moskova için büyük önem taşıyan Suriye’deki gelişmeler, iki ülkenin işbirliğini adeta zorunlu hale getiriyor.
CATS uzmanı Isachenko, “Suriye ihtilafı, iki ülkeyi bir arada tutan en önemli etken… Ankara ile Moskova, farklı tarafları tutuyor ama nihai hedefte ayrışmıyorlar. Rusya için rejimin güvenliği büyük önem taşırken, Kürt meselesi kaynaklı endişeler de Türkiye için en fazla önem atfettiği konuyu oluşturuyor. Türkiye’nin Rusya’ya, Rusya’nın Türkiye’ye ihtiyacı var. İşte bu nedenle Suriye, taraflar arasında işbirliğinin en önemli dinamiğini oluşturuyor.” kanısını dile getirdi.
“Riske atmak istemeyecekler”
Suriye konusunun iki ülke için büyük önem taşıdığını, ayrıca bu sürecin enerji gibi diğer alanlarda da ilişkilerin gelişmesine katkı sağladığını söyleyen Isachenko, Ankara ile Moskova’nın, Libya ya da Kafkaslar’da gerilimler yaşansa bile, ipleri koparmak istemeyeceklerini kaydetti.
CATS uzmanı, “Kanımca, Suriye bağlamında yakaladıkları işbirliğini ne Ermenistan-Azerbaycan ihtilafı ne de Libya nedeniyle riske atmayacaklar.” görüşünü ifade etti. Bazı uzmanların dile getirdiği, Türkiye’nin son yıllarda Batı ile ilişkilerinin kötüleşmesi nedeniyle Rusya ile ilişkilerini geliştirdiği yorumlarına katılmadığını vurgulayan Isachenko, Ankara ile Moskova arasındaki diyaloğun daha uzun bir geçmişi olduğuna dikkat çekti.
Isachenko, “Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliğinin tohumlarının 1990’lı yıllarda atıldığını söyleyebilirim. Türkiye’nin PKK sorunu, Rusya’nın ise Çeçen sorunu vardı. Mavi Akım geliştirilince de taraflar işbirliğinin daha çok menfaat getirdiğini gördüler.” değerlendirmesini aktardı.
ABD baskısı, Ankara’nın çizgisini etkiler mi?
Türkiye ile Rusya’nın özellikle enerji ve savunma sanayi alanında attığı işbirliği adımları ABD’de büyük rahatsızlığa yol açarken, Amerikan yaptırımları Washington ile Ankara arasındaki ilişkileri daha da olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin Avrupalı müttefikleri de, Ankara’nın dış politikasındaki değişime tepki gösteriyor, Doğu Akdeniz ve Libya’daki adımlarına karşı, yeni yaptırımları gündeme getiriyor.
Bu gelişmelerin, aslında Türkiye’nin Rusya ile daha da yakın çalışmasına yol açtığına dikkat çeken CATS uzmanı Isachenko, şu değerlendirmeyi aktardı:
“Türkiye’nin, Rusya ile işbirliği yapmayı tercih etmesinin nedenlerinden biri, bu işbirliğinin önkoşullara bağlanmıyor oluşu. Oysa Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde önkoşullar prensibi var. AB’nin işbirliği için öne sürdüğü bu koşullar da, değerlerle, daha somuta indirgemek gerekirse Türkiye’deki iç siyasi gelişmelerle ilintili. Bu nedenle, Türkiye ve AB’nin ortak çıkarına olsa dahi, işbirliğine gitmekte zorlanılıyor. Oysa Türkiye ve Rusya işbirliğinin tek şartı, birbirlerinin egemenliğini, toprak bütünlüğünü hedef almamak. İşbirliği pazarlıklara, tek bir defalığına mahsus olmayan, farklı alanlara ve konulara yayılan, al-ver sürecine dayanıyor.”
“Türkiye’nin tercih yapması gerekiyor”
Türkiye, Rusya ile çeşitli alanlarda geliştirdiği işbirliğinin Batı’yla ilişkilerine alternatif olmadığını sık sık vurguluyor. Ancak ABD ve AB ile ilişkilerdeki normalleşme adımlarında başarı sağlanamıyor. Türkiye’nin dış politika hedeflerine ulaşabilmek için artan oranda askeri gücünü öne çıkarmaya başlaması, özellikle AB ile ilişkilerde yeni gerilimleri beraberinde getiriyor.
Uzmanlar, Türkiye’nin eşzamanlı olarak, Doğu Akdeniz, Ege, Libya, Suriye ve Irak gibi çok geniş bir alana yayılan yüksek maliyetli askeri ihtilaflar içerisinde yer almasının ekonomik açıdan sürdürülebilir olmadığına da dikkat çekiyor. “Dünyada ciddi bir ekonomik bunalım var ve Türkiye bunun istisnası değil, ekonomisi çok zorda.” diyen emekli büyükelçi Uluç Özülker, hem Türkiye’nin hem de Batılı müttefiklerinin artık bazı tercihler yapmak zorunda kalabileceklerini vurguladı.
ABD ve AB’nin Türkiye’nin ulusal güvenliği ile ilgili hassasiyetlerine kulak vermesi, çözüm odaklı yapıcı bir tutum takınması gerektiğine işaret eden Özülker, aynı zamanda Türkiye’nin de dış politikasını gözden geçirmek durumunda olduğunu kaydetti. Deneyimli diplomat, değerlendirmesini şöyle tamamladı:
“Bu noktaya gelinmesinin tek sorumlusu Türkiye değil, el uzatılsaydı belki bu noktaya gelinmezdi. Ama Türkiye’nin de hataları var, artık nereye ait olduğuna karar vermesi lazım. İç politikada ciddi manada tıkanmalar yaşanıyor, Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor. Dinin artan ağırlığı Batı ile ilişkilerinde ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Üstelik bunun Müslüman dünyasında da karşılığı yok. Türkiye, Suriye, Mısır ve İsrail ile daha barışçıl politikalar gütmüş olmalıydı. Mursi’yi artık geri getiremeyeceksin, Sisi’yi de götüremeyeceksin, ama Mısır başat güç olarak Ortadoğu dengelerinde önem taşıyor. Ama Türkiye’nin şu anda İsrail’de olduğu gibi Mısır’da da büyükelçisi yok. Aynı şey Esad ile ilişkiler için de geçerlidir. Eğer bölünmemiş bir Suriye sizin menfaatinize ise ona göre adım atacaksınız. Dış politikada duygusallık ve mezhepselliğe yer yoktur. Olmamalıdır.” (*)
___________________
(*)Sayın emekli hariciyeci, olaya gayet reelpolitik bir gözle bakmış. Görüşlerinin çoğu akılcı ve isabetli. Ama, yine işe reelpolitik düzlemden baktığından dolayı; İslam dünyasını ve haliyle Müslüman halkları bir arada tutacak olan din olgusuna, Batıcı seküler bir gözle bakmış. Bu bakış, bir müddet daha işlevsel olabilir, ama nihayetine kadar bunun böyle sürmeyeceğini, idealpolitiğin, bir hayli zor olsa da başarılı olacağını, inancımzıdan aldığımız güçle aşacağımnızı söyleyebiliriz. (Editör)