Türkiye, kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke midir?
Hayır.
Türkiye, kendi kaderini kendisi tayin edebilen bir ülke midir?
Hayır.
Türkiye´de ipler bu ülkenin hâs çocuklarının elinde midir?
Hayır.
Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor?
Türkiye´nin bağımsızlık mücadelesi ce önümüzdekitakozlar!
Türkiye, gerçek anlamda bağımsız bir ülke değildir.
Ekonomik olarak bağımsız değiliz. Sınırların ortadan kalktığı küresel bir dünyada karşılıklı bağımlılık gerçeğini gözardı etmeden kuruyorum bu cümleyi.
Hem ülkenin ekonomisine yön veren aktörler (TÜSİAD gibi ?devşirme? çıkar şebek-e-leri) küresel kapitalist sistemin kölesi ve sistemin çıkarlarının bekçisi oldukları için hem de bölgenin geleceğini şekillendirecek ekonomi politikaları geliştirecek ve ekonomik ittifaklar kurabilecek bir güce sahip olmadığı için ekonomik olarak bağımsız değildir Türkiye.
TÜSİAD gibi küresel çıkar şebek-e-lerinin ülke ekonomisindeki belirleyici rolü zayıflatılmadığı sürece, bu ülke, ekonomik bağımsızlığına kavuşamaz ve sürgit ekonomik olarak çökertilme tehditleriyle karşı karşıya kalkmaktan kurtulamaz.
Ülkede hem ekonominin ipleri Anadolu çocuklarının eline geçmediği hem de Türkiye küresel kapitalist sistemden bir şekilde -görece de olsa- bağımsız ekonomi politikalar geliştiremediği sürece Türkiye´nin ekonomik olarak tam bağımsızlık mücadelesinde mesafe katedebilmesi çok zordur.
Ekonomide tam bağımsızlığına kavuşamamış bir ülkenin siyasî ve kültürel olarak bağımsız olduğundan sözedebilmek, elbette ki, imkânsızdır.
Ama kültürde henüz hiç bir şey yapamasak da, hiç olmazsa, ekonomide ve siyasette kendi kaderimizi kendimiz tayin edebilecek bir güce sahip olmamız gerektiğini kavradık ve bu bağlamda önemli adımlar attık.Savunma sanayisinde gerçekleştirdiğimiz atılımlar, bu açıdan hayatîdir; Türkiye´nin istiklal ve istikbal mücadelesinde önemli kilometre taşlarıdır.
RUSYA´NIN KANATLARINDA GÖKLERE YÜKSELEMEYİZ!
Cuma günkü yazıda ABD ile yaşadığımız S-400´lerin alımı etrafındaki gerilimin ne anlam ifade edebileceğini yazmıştım.
Türkiye´nin 15 Temmuz NATO güdümlü işgal ve darbe girişimi gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalması üzerine, 15 Temmuz´dan 7-8 ay önce Türkiye´nin etrafı önce Irak, ardından da Suriye üzerinden ateş çemberine çevrilince televizyonlardan Türkiye´nin Rusya´yla stratejik ilişki kurmak zorunda olduğunu söylemiştim yüksek sesle.
Rusya´yla ilişki kuruldu, kapsamlı işbirliği biçimleri geliştirildi hem de.
Sonunda mesele S-400´ler meselesine geldi, kilitlendi.
Önce şunu söylemem gerekiyor: Türkiye, Rusya´yla köklü ilişkiler kurmalı ama ?elini, kolunu, bacağını? Rusya´ya kaptırmamalı!
Rusya´nın kanatlarında göklere yükselemeyiz! Yok böyle bir şey! Rusya´ya sonuna kadar güvenemeyiz.
Rusya´yla ilişkilerimizi stratejik derinlik katarak elbette sürdürmeliyiz ama bugüne kadar Batı ittifakının gölgesi, NATO´nun ileri karakolu, uydusu bir ülke olduğumuz gibi şimdi de her bakımdan Rusya´ya bağımlı, Rus uydusu bir ülke olma yanlışlığına soyunamayız.
TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ VE ÇİN´İN ÇEVRELENMESİ STRATEJİSİ
Altını çiziyorum bir kez daha: Amerika´daki Yahudi gücü ve İsrail´in şımarıklıklarına, Türkiye´nin parçalanmasına yol açacak kendi güdümlerinde bir terör devleti kurdurma tehditlerine karşı Rusya´yla ilişkilerimizi derinleştirmek zorundaydık.
Fakat bunun bir Amerikan (Yahudi) projesi olabileceği, Rusya´nın Yahudi gücünden bağımsız hareket edemeyeceği gerçeğini aslâ gözardı etmeyelim, diyorum.
Söylemek istediğim şu: Rusya´yla ilişkilerimizde bizim kontrolümüzün dışında inşa edilen, bizi tuzağa düşürmeyi hedefleyen ?tehlikeli karanlık bölgeler? / ?tuzaklar? var.
Bu karanlık bölgelerin en dikkat çekici olanlarından biri, bizim üzerimizden Çin´in engellenmesiyle ilgili olabilir.
Şöyle bir şey bu: Küresel sistem, dünyanın kaderinin hâlâ şekillendiği yegâne coğrafyaya, Ortadoğu´ya, Doğu Akdeniz´e Çin´in girmesini önlemek için bizi Rusya´nın kucağına itiyor olabilir.
Amerika´nın İran konusundaki tehditlerinin de aslında İran´ı değil Çin´i hedef aldığını, Çin´in buraya girmesini kesinkes önlemeyi amaçladığını aslâ unutmayalım, diyorum.
Sözün özü: Rusya´yla stratejik ilişkilerimiz büyüyerek devam etmeli. Ama Türkiye´nin her bakımdan Rusya´ya bağımlı bir ülke konumuna sürüklenmesine aslâ izin vermemeliyiz.
Rusya´yla ilişkilerimizdeki karanlık bölgeleri göremezsek, önümüzü açacak aydınlık bir yol çizemeyiz!
Vesselâm.