?Diplomasiden anlamayan diplomat´ diye bir sıfatın yakıştığı nadir diplomatlardan biridir ABD başkanı Donald Trump?ın geçen yılın başlarında ulusal güvenlik danışmanı olarak atadığı John Bolton.
George W. Bush?un başkanlığı sırasında bir süre ülkesini Birleşmiş Milletler´de temsil ettiği dönemde de, Bolton, burnunun dikine söylem ve eylemleriyle dikkat çekmişti.
Dış görünüşü bakımından Türkiye´yi ?yeniden´kazanma amacıyla çıktığı ziyarette ilk durak olarak İsrail´i seçmesi ve ?Ankara´nın Suriye´de Kürtleri katletmesine izin vermeyeceğiz? mesajını oradan duyurması, yazımın girişindeki ?diplomasiden anlamayan diplomat´ sıfatının Bolton üzerine ?cuk´ diye oturduğunun ispatı sayılabilir.
O cümle Türkiye´ye olduğu kadar İsrail´deki ve İsrail dışında İsrail´in her yaptığına onay vermeye hazır şahinlere ?Merak etmeyin, biz sizlerin yanınızdayız? mesajıdır.
Diplomasiden anlamayan birine ?diplomat´ denilemeyeceğini, böyle davranıyorsa ?diplomat´kimlikli kişinin niyetinin sorgulanması gerektiğini de unutmamamız gerekiyor.
Başkaları katletti, Kürtlere Türkiye sahip çıktı
Türkiye´nin Suriye´deki Kürtleri katletmek gibi bir niyeti olabilir mi?
Kürtler diye adlandırılan etnik grubun yakın tarihte trajik bir kaderi var: Sürekli katledildi Kürtler? Her katil hadisesinde ABD´nin -çoğu kez sessiz seyirci olarak da olsa- bir biçimde rolü var. Buna karşılık, ne zaman zorda kalsalar, Kürtlerin sığınmak için akıllarına gelen ilk ülke Türkiye oldu.
1950 öncesinde Ruslar´dan gördükleri ilgi sayesinde İran topraklarında kurdukları (1946) Mahabad Kürt Cumhuriyeti, ABD´nin İran´la vardığı mutabakatın sonucu ve Sovyetler Birliği´nin desteğini Kürtler´den çekmesi üzerine kısa zamanda yıkıldı. Çok kan dökülen bir sonuç oldu bu.
ABD´nin İsrail´i de kullanarak kışkırtmasıyla Irak´ta baş gösteren Barzani isyanı, İran Şahı?nın Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin?le Cezayir´de vardığı (1975) mutabakat üzerine kanlı bir biçimde bastırıldı. ABD-İsrail cephesi katliamı sadece izledi.
Dökülen yine Kürt kanıydı.
Halepçe..
Bu fotoğrafı Ramazan Öztürk çekmişti..
Saddam?ın Kürtlere reva gördüğü muamele ise belleklerde çok taze. Halepçe?de (1988) kullanılan kimyasal silahlarla 5 binden fazla Kürt hayatını kaybetti.
Bu olayların her birinde, Türkiye sınırları dışında yaşayan ve o ülkelerin gadrine uğrayan Kürtlere Türkiye kucak açtı.
Kürtler her seferinde ABD´ye güvendiler ve her olayda büyük hayal kırıklığına uğradılar.
Tarihi gerçeklerdir bunlar?
Evet, Türkiye´nin bir ?Kürt sorunu´ var. Kendi topraklarından bir başka devlet çıkmasının önüne geçmeye çalışırken, Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşı olan kalabalık Kürt toplumuna, kendilerini daha rahat hissedecekleri bir ortam oluşturmaya gayret de ediyor. Zaman zaman bunu nasıl gerçekleştireceğini bilmez gibi davranıyorsa da, son 15 yıl içerisinde gerçekleşen açılımlar iyi niyetin hakim olduğunun da göstergesi.
Daha ötesinin gerçekleşememesi on binlerce insanın hayatına kastetmiş bir terör dalgasının ülkedeki varlığıdır.
PKK´nın terör eylemleri demokratik açılımların önünü kesiyor.
Benzer bir durumun -yani ülkesinin toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir terör dalgasının- bu defa sınırları dışından boy göstermesini arzu etmiyor Türkiye ve bunu sağlamak için de tedbirler alıyor.
Suriye politikasının ana eksenini de bu hassasiyeti teşkil ediyor.
Hassasiyetin zaman zaman fotoğrafın bütününü zedelediğini, görüş zaviyesini kapattığını da kabul etmemiz lazım. Suriye´de iç-savaş çıktığından bu yana Ankara tarafından izlenen politikaların -düz bir çizgi olmadığı için ?politika´ yerine ?politikalar´ sözcüğünü kullanıyorum- en büyük zaafı da bu.
Kendi sınırları içerisinde her zaman başını çıkartabilecek bir terör örgütünün varlığı, onunla irtibatını övünç kaynağı gibi kullanan sınır-dışı bir örgüte (PYD/YPG) tavrını da belirliyor Türkiye´nin.
Ancak o tavrın ?Kürtleri katletme´ yaftasını hak edecek bir boyuta ulaşacağı yavesi tamamen bir yıkıcı propagandadır.
Kürtler Türkler´in nesi olur?
Türkiye´nin bölgemizdeki Kürtler ile olan tarihe dayalı ilişkisi böyle bir duruma izin vermez. Ayrıca bölgedeki geçişkenliği düşündüğümüzde, böyle bir görüntüye mahal verecek herhangi bir gelişme, Türkiye´nin iç güvenliğini doğrudan tehdit edeceği için de akıl dışıdır.
Derdini anlatmada zorlanıyor Türkiye ve bu yüzden art niyetli yıkıcı propagandalara maruz kalabiliyor.
Yıldıray Oğur?un önceki gün New York Times?ta (NYT) çıkan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan?ın makalesinden hareketle bugün isabetle Karar gazetesinde yazdığı gibi, iç politikaya yarasın diye kullanılan dil ve üslup ile NYT makalesine yansıyan serinkanlı dil ve üslup arasındaki çelişki de ülkemizin aleyhine çalışıyor.
İlişkileri iyileştirsin diye ülkemize gönderilen John Bolton gibiler de, kötü niyetle ilişkileri daha da bozmak için, bu durumu kullanıyorlar.
[John Bolton´un Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili saplantılı görüşleri önceki bir yazımın konusuydu.]
Türkiye, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de eşit yurttaşlar olarak katkıda bulundukları bir ülkedir. Bu ülkeyi yönetenlerin Cumhuriyet´in kuruluşu sırasında belirlenmiş dengeyi bozacak herhangi bir davranışa yönelmeleri ve ?Kürtleri katletmek´ diye yaftalanacak bir girişime onay vermeleri için zerre kadar akılları olmaması gerekir.
Öyleyse ne oluyor?
Donald Trump?ın ?Askerlerimizi Suriye´den çekeceğiz? açıklamasını yaptığı günden başlayarak, ilk bakışta Suriye´ye ait bir niyet olarak görülse bile, bunun Türkiye´yi zor duruma düşürmek amaçlı bir yeni hamle olabileceğini yazıp duruyorum.
Bu oyuna gelmememiz gerekiyor.
Türklerin de Kürtlerin de?