Rekabet gücünü kaybetmiş toplum ve ülkeler; ?kurtarıcı? olarak, ?popülist-milliyetçi-devletçi? akımlara sarılırlar. Ülkelerinin etrafına ?duvarlar örerler? ve ?toplumlarını izole ederler?. Böylece ?baş edemedikleri tehditlerden? korunacaklarını düşünürler.
Bu; ?küçülme-içe kapanma-korkma hali? ?toplumdan? başlar, ?siyaset? bir süre sonra, toplumun peşine takılır.
Hem az gelişmiş toplumlarda, hem de ekonomik yönden gelişmiş toplumlarda görülür bu durum.
Temelinde; ?rekabet edememe? ve ?kaybetme? duygusunun tetiklediği, güçlüklere karşı ?kaybedeceğini düşünen insan psikolojisi? vardır. ?Popülist-milliyetçi-devletçi? tepkiler, ?koruma kalkanı? olarak öne çıkar.
Toplum, güçlüklerle rekabet edemeyeceğini hissettiğinde ve kaybetme endişesine girdiğinde, sığınacağı ?basit sebepler-gerekçeler? arar. Sonra, bu sebebe-gerekçeye uygun ?düşman üretir? ve bir ?senaryo yazar?.
Siyaset ve siyasetçi işte toplumun bu korkusunun üzerinde sörf yapar.
Bu toplumların siyasetçileri de topluma benzer. ?Üretemez?, ?rekabet edemez?, çare yerine ?korkular üretir?, ?kolaycıdır?, ?derinlikten yoksundur? ve ?kendi varlığını korkutmada bulur?.
Siyasetçi korkuyu siyasete tahvil eder, yönlendirici yeni korkular geliştirerek, toplumu ?paranoyaklaştırır?. Paranoyak olan toplum, giderek ?katiline aşık hale gelir?.
Bu tür toplumlar, ancak daha büyük korkular, daha radikal kararlar ve daha büyük risklerle konsolide edilebilir. Ağrı kesiciler yeterli olmaz, dozu giderek artan ?narkoza? gerek duyulur.
Bu tarz toplumların sensörleri; dinlemeye-diyaloğa-fikir alışverişine-saygıya-tahammüle kapalıdır. Nüfuz edemezsiniz.
Bu davranış biçimi; ABD ve AB gibi ekonomik yönden gelişmiş ülke vatandaşlarında da, Türkiye vatandaşlarında da, hatta Kosova vatandaşlarında da aynıdır. Sadece; her toplumun ?korkuları? ile ürettiği ?düşmanları? farklıdır. Bu nedenle ?uydurulmuş toplumsal hikayeleri? de farklıdır. Ancak ?rekabet edemeyen toplum yapısı? ve ?paranoyakça korkuları? aynıdır.
Avrupa´nın son seçimlerinde ortaya çıkan tablo da, ?ışıltılı Türkiye´nin? kendi içerisine kapanması da, Venezuela´nın hali de, Trump´ın çılgınlıkları da, bu tarz ?rekabet edemeyen-korku üreten toplumların? eseridir.
AB´de yapılan son seçimler de adeta bunun laboratuvar alanı. Göçmen, yabancı işçi, Müslümanların çoğalması, yaşlanan toplumlar, pastadan düşen payın azalması, kültürel değişim, sosyal devlet anlayışının azalması, işlerin dışarıdan gelenlerce kapılması, vb. sorunlarla, sağlıklı bir şekilde rekabet edemeyen batı toplumu, korkularına teslim olmuş ve aşırı sağcı-ırkçı partiler ve popülistlere, hak ettiklerinin çok üzerinde, oy verebilmiştir.
Avrupa toplumu sorunlarla baş etme konusunda rekabet gücünü kaybetmiş ve ?yeni katılanlarla birlikte?, yeni Avrupa hayalini yaratamamış ve korkusunun esiri olup, içine kapanmayı tercih etmiştir.
AB´nin dağılması, evrensel demokrasiye ilgi duymaması, ülkelerindeki demokratik hakların azaltılmasına kaygısızlığı, yabancı düşmanlığı, sınırlarının göçmenlere kapatılması, küresel işbirliğine önem verilmemesi, AB´yi bir Hristiyan gücü olarak görme, ırklarının üstün oldukları iddiası gibi, insanlık için ?değersiz? ve ?tehlikeli? ne varsa, bu seçimde toplumdan teşvik görmüştür.
Ben Kosova´ya baktığımda da aynı tabloyu görüyorum. Kosova toplumunun stratejik ihtiyaçları; genç nüfusu için, iyi bir eğitim ve kaliteli okullar, sanayisi için yetişmiş teknik kadrolar ve çalışma ahlakı, yatırımlar için ?barış? içinde bir toplum gerekli iken, güçlüklerle rekabet edemeyen toplum, ?Kosova´yı parçalayacaklar?, ?herkes bize düşman? gibi, korkularını öne çıkartıp, ?düşman? diyerek Sırpları işaret etmeyi, bir çözüm olarak görmüştür
Türkiye de benzer ?paranoya sarmalının? içerisinde, son 6-7 yıldır.
Türkiye´nin de; sanayileşme, ekonomik büyüme, sosyal kalkınma, demokrasinin gelişimi, özgürlükleri artırma, iyi eğitim, üstün teknoloji üretimi, know-how, arge, robot teknolojileri, uzay çalışmaları, bilgi teknolojileri gibi, konuların çözümüne odaklanamadığı görülüyor.
Daha da kötüsü, 100 yıldır, Kürt meselesini çözememesi ve halen verdiği tepki biçimi de ortada.
Sorunlarla rekabet edemeyen Türkiye toplumu; ?herkes bize düşman-ülkenin bekası elden gidiyor-hak ve özgürlüklerin artırılması ülkeyi böler-Kürt sorunu askerle çözülür-farklı düşünceye sahip olan düşmandır-devlet kutsaldır? gibi, geçici süre ferahlık veren, ama problemleri çözmeyen, paranoyaların peşine takılmış, çözümsüzlük sarmalında çırpınıyor.
Unutmayın. Rekabet gücünü yitiren toplumlar, korkuya teslim olurlar. Korkular sadece düşmanları çoğaltır. Toplum, korunma refleksiyle içine kapanır, herkesi-her şeyi tehdit olarak algılar.
Bu toplumlar artık, küçülme-parçalanma sürecine girmiştir.
Toplum ve onu yöneten siyasetçi, içinde bulundukları durumu, sağlıklı bir şekilde analiz edebilecek durumda değildir. Her ikisinde de ?panik hali? vardır.
Toplum ve siyasetçi; daha çok korkuya, daha çok hukuksuzluğa, daha çok şiddete, daha sıkı rejimlere ihtiyaç duyarlar. Toplum ve toplumu yöneten siyasetçi başka çare göremez.
?Korku ikliminde siyasi sörf yapan? siyasetçilerin, toplumu bu korku ikliminden çıkaracak bir ?karar üretebilmeleri? de mümkün değildir. Zira artık kendileri de korkuyordur.
Çare, toplumun bunu fark etmesidir.