Kamuoyunda bir kesim Türkiye´nin yüzünü doğuya çevirmesi gerektiğini savunurken, NATO´dan kopmanın felaketle sonuçlanacağını iddia edenler de azımsanamayacak sayıda.
Shanghai Üniversitesi´nden Tuğrul Keskin, Türkiye´nin batı ile olan tarihsel ilişkisini ve Çin´in Türkiye´ye yaklaşımını, Star.com.tr´den M.Emin Üçer´e anlattı. Keskin, uzmanlık alanı olan ve çok sayıda akademik çalışmaya imzasını attığı Çin´in yanı sıra 19 yıl yaşadığı ABD´yi de en iyi bilen isimlerden biri konumunda.
TÜRKİYE´NİN BATI TARAFINDAN İTİLDİĞİ DURUM PEK İYİ DEĞİL
- ABD ile yaşanan sıra dışı gerginliğin ardından Türkiye´nin NATO üyeliği de tartışılmaya başlandı. Sizce NATO iyi bir müttefik mi?
Soğuk savaşın bir ürünü olan NATO, Sovyetler Birliği ve Sosyalizm´e karşı kuruldu. Türkiye de 1952 yılından sonra dahil olduğu bu yapıya bağımlı oldu. Kurumlarımız ona göre şekillendirildi, okullarımız dahi NATO´ya göre kuruldu. Örneğin; Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Atatürk Üniversitesi´nin kuruluş kararı NATO toplantısında alındı. Boğaziçi Üniversitesi de bu çerçevede yeniden yapılandırıldı. Amaç Sovyetler´e karşı Amerikan eğitim sisteminin yerleştirilmesiydi.
Karşılıklı öğrenci değişimleri yaşanmış, bu sırada bir çok Amerikalı da Türkiye´ye gelmiş. Bugün Washington´da Amerika´nın Sesi radyosunun Kürtçe bölümünün başındaki isim Michael Chyet bile 73-80 arası Amerikan bursuyla Türkiye´de bulunmuş bir isim. Kürtçe-İngilizce ilk sözlüğü çıkartan kişi. Washington Kürt Enstitüsü´nün kurucusu. Türkiye´nin sorun yaşadıkları da dahil bütün Kürt hareketlerinin bir numaralı destekçisi. Böyle bir yapıdan medet ummak ne kadar doğru?
JOHN BASS´IN TÜRKİYE´Yİ TANIMAK GİBİ BİR DERDİ OLMADI
- NATO´dan ayrılmak Türkiye´yi Rusya ve İran´ın saldırılarına açık hale getirmez mi? Riskli değil mi sizce?
Öncelikle ben İran´ın da Rusya´nın da Türkiye´ye düşman olduğunu düşünmüyorum. Tabii dostu da değiller. Herkes kendinin dostu.
Türkiye´de bu güne kadar darbeleri kim yaptı? Bizimkilerin hatası sorunları yalnızca Bass´a bağlamaları. Elçiye yani. John Bass Washington´dan izinsiz hiçbir şey yapamaz. Genç bir memur ve tam bir sistem adamı. Tabi Amerikan bürokrasisindeki bu tipolojideki bürokratlar eskilere nazaran daha dar görüşlü ve daha az bilgili ve popüler kültür ürünü.
Eskinin ABD´li bürokratları kurttu, mesela bir Graham Fuller, Paul Henze, Morton Abramowitz...
Bunlar ise 1990´ların bürokratları. Bu yeni bürokratların bir çoğu Orta Amerika´dan, orta sınıfa ait beyaz ailelerin çocukları. Yalnızca Amerika´nın çıkarları çerçevesinde düşünen, biraz da ırkçılık boyutu olan insanlar. Türkiye´yi tanımıyorlar, tanımak gibi bir dertleri de yok. Her söylediklerini yaptırabileceklerini düşünüyorlar Türkiye gibi ülkelere. Yaptıramazlarsa, ordu gücüyle ezmeye.
ABD, AK PARTİ´Yİ BEYAZ TÜRKLER´E TERCİH ETTİ
-ABD´nin Cumhurbaşkanı Erdoğan´a karşı tavrının olumsuz yönde değiştiğini gözlemliyoruz. Bunun sebebi nedir sizce?
AK Parti öncesi Türkiye´de Amerika ile muhatap Beyaz Türkler idi. İstanbul Burjuvası, yazarlar, işadamları, akademisyenler Amerika ile doğrudan iletişim kurarlardı. Fakat Erdoğan iktidara geldikten sonra Beyaz Türkler bu iletişim kanallarının dışında kaldı.
AK Parti tek başına iktidara gelerek "Artık Yeni Türkiye´nin sahibi biziz" deyince Amerika doğrudan Erdoğan ile muhatap olarak iyi ilişkiler geliştirdi. Türkiye´yi veya AK Parti´yi sevdiğinden yapmadı bunu tabi ABD, pragmatist bir tutum takındılar.
Bugün yaşanan gerginliğin ana sebebi, ABD´nin Suriye´nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurmak istemesi ve Türkiye´nin buna karşı çıkması. İkili ilişkide yaşanan diğer tüm olaylar bununla bağlantılı. AK Parti Trump´a fazla güvendi ve sistemi görmezden geldi. Oysa ABD´de hükümet değil, sistem güçlüdür, yani devlet.
´İSRAİL ABD´Yİ YÖNETİYOR´ ALGISI YANLIŞ
-Kamuoyunda ABD´yi İsrail´in yönettiği yönünde bir algı hakim. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu algının yanlış olduğunu düşünüyorum. İsrail güçlü bir devlet. ABD´deki lobisi de güçlü. Senato´da, Kongre´de belirli bir güçleri var fakat unutmamak gerekir ki bunların karşısında duran insanlar da var.
FBI, 11 Eylül esnasında kulelerin yıkılışını kayda alan üç tane İsrailliyi tutukladı ve sınırdışı etti. Bundan yalnızca bir iki yıl sonra İsrail Askeri Ateşesi´ni de ´Persona non grata´ yani istenmeyen adam ilan ederek sınır dışı ettiler. AIPAC dediğimiz, Yahudilerin ABD´deki en büyük lobi kuruluşunun ofisine polis baskını yapıp başkan yardımcısı ve sekreterini tutukladılar, bir ay içeride kaldı bunlar. Kısa bir süre sonra da 100´e yakın İsrailli öğrenciyi tutuklayıp sınırdışı ettiler. Tüm bunlar 4-5 yıllık bir sürece denk geliyor.
AMERİKA´YI İSTİHBARAT GRUPLARI YÖNETİYOR
-Peki Amerika´yı kim yönetiyor?
Benim görüşüm, devleti yönetenler ABD´deki 17-18 istihbarat kuruluşunu oluşturan grupların içindeki Beyaz Amerikalılar. Senato ve Kongre ancak noter gibi geleni onaylar, belki ufak tefek değişiklikler yapar. Başkan da ancak imza atar. Obama´nın başkanlığa gelirken en büyük vaadi "Değişim" idi. Fakat neyi değiştirebildi? Kendi BlackBerry telefonunu kullanmasına bile izin vermediler.
Trump da hiçbir şeyi değiştiremez. Çünkü sistemin içinden bir adam değil. Flynn görevi bırakıp McMaster göreve geldiği an iş koptu zaten. Trump orada bitti. Bannon´ın gitmesi de Trump için kötü oldu.
AFGANİSTAN´DAKİ ADAM HAYATTA KALMAYA ÇALIŞIYOR, GELİP FİLM ÇEKEREK KADIN HAKLARINI GELİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR
-Çin´e bu noktada nasıl bakmalıyız? Çin nasıl yönetiliyor?
Çin´i anlayabilmek için Çin Komünist Partisi´ni anlamak gerekiyor. Batı Çin´i ´Neden demokrasi yok´ diyerek eleştiriyor. Aslında Çin´de dört parti var fakat hepsi Komünist Parti´nin altında. Bu da bir çeşit demokrasi.
Batılıların tıpkı İslami yönetim şekillerini eleştirdiği gibi. Biz İslam´da demokrasi var veya yok diyemeyiz. İslam farklı bir sistem, batının algıladığı demokrasi farklı bir sistem, Çin´in anladığı farklı bir sistem.
Dünyanın bütün ülkelerindeki ekonomik gelişmişlik ve öncelikler aynı değil ki batılıların algıladığı şekilde demokrasi terimini kullanabilelim.
Afganistan´ı kadın hakları sebebiyle eleştiriyorlar mesela ama Afganistan´daki durum İsveç´le bir değil ki. Afganistan´daki insanın önceliği hayatta kalmak ve karnını doyurmak. Sen gelip bu insanların hiçbir derdi yokmuş gibi yaptığın filmlerle Afganistan´da kadın haklarını geliştirmeye çalışıyorsun. İsveç´te ortaya koyduğun kadın hakları algısıyla Müslüman ülkeleri eleştiriyorsun. Afganistan´daki her türlü insan hakları ihlallerine sebep olan, her şeyden önce batıdır.
KÖTÜ, UCUZ "ÇİN MALI" ALGISI TARİHE KARIŞIYOR
-Çin son yıllarda büyük bir çıkış yakaladı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Çin, 1978´de Deng Xiaoping´in iktidara gelmesiyle dışa açılım politikası başlattı. Şirketler ucuz iş gücü diye Çin´e geldiler. Dünya birbiriyle savaşırken Çin sermaye biriktirdi. Demografik denge değişti, şehirlerin nüfusu ilk kez köyleri geçti. Orta sınıf yükseldi. Üniversite sayısı 2000´i geçti. 300´den fazla bölge araştırmaları merkezleri kuruldu.
2025 hedefleri var şimdi Çin´in. Eskiden Çin malına ucuz, kötü mal gözüyle bakılıyordu. Çin artık kendi markalarını oluşturuyor. Örneğin Huawei bunlardan biridir.
GELECEK NE AVRUPA, NE DE ASYA´DA. GELECEK AFRİKA´DA
-Çin´in son yıllarda Afrika´da yapılanması ve yatırımları göze çarpıyor. Çin de batılılar gibi Afrika´da sömürgeci anlayış mı güdüyor?
Çin´in batı gibi emperyalist olduğunu düşünmüyorum. Afrika´da kaynaklardan, iş gücünden faydalanıyorlar, orayı aynı zamanda iyi bir pazar olarak da görüyorlar. Bunlar normal, yatırım yapıyorlar. Binlerce Afrikalı öğrenci burslu olarak Çin´e getirildi, üniversitelerde okuyorlar. Gelecek Avrupa veya Asya´da değil, Afrika´da. En genç nüfus onlarda.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping "Biz hangi kalkınma düzeyinde olursak olalım, Çin hiçbir zaman emperyalist olmayacaktır" dedi. Bu söylemin önemli olduğunu düşünüyorum.
-Ortadoğu´ya bakışı nasıl Çin´in?
Çin için 2002-2012 yılları Afrika´ya açılım dönemiydi. 2012´den bu yana Xi Jinping döneminde ise Latin Amerika ve Ortadoğu´ya açılmaya başladı. Bölgedeki varlığı zamanla daha da kuvvetlenecektir.
-Çin, ABD´nin karşısında durabilecek bir güç mü?
Çin ABD´nin karşısında durabilecek bir güç, evet. Fakat ciddi bir değişim, dönüşüm sürecinde. Kendileri halen zamana ihtiyaçları olduğunu ifade ediyor. Rusya ve ABD ordularının teknolojik imkanları henüz Çin´de yok. 3-4 milyon askerden oluşan devasa bir ordudan söz ediyoruz tabii.
-Çin´in müttefiklerine yaklaşımı nasıl?
Batının aksine Çin müttefik ülkelerin iç politikalarına karışmıyor. Agresif davranmıyor. Çin´in genel dış politikası bu. Fakat ben bu tutumun sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum, ileride değişebilir. Yatırım yaptığı ülkelerde darbeler, iç savaşlar yaşanıyor. Bu sıkıntı.
TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİN İYİ OLMASI, ÇİN´DEKİ MÜSLÜMANLARIN DAHA İYİ YAŞAMASINI SAĞLAR
-Türkiye ile Çin müttefik olabilir mi?
Çin dışarıya güvenen bir ülke deği. İlişkilerinin iyi olduğu Pakistan´a da, Rusya´ya da güvenmez. Türkiye ise 1952´den bu yana NATO´da bulunan bir ülke. Şimdi ne kadar kızsa da hep ABD ile birlikteydi hep Türkiye. Çin bunu görüyor. Bu şartlar altında Türkiye´ye güvenmesi zor. Fakat Türkiye Çin´in işbirliği yapması iki ülke için de karşılıklı fayda sağlar.
-Türkiye´nin Çin´e ne gibi bir faydası olabilir?
Çin, milliyetçi bir ülke. Batı da bunu bildiği için etnik yanlarını kaşıyor. Uygur sorununu kaşıyor, Tibet´i kaşıyor, Tayvan sorununu kaşıyor...
Çin sorunlarının çoğunu halletti, fakat Uygur sorunu halen önemli bir engel olarak önlerinde duruyor. Türkiye bu noktada önemli bir ülke. Fakat Türkiye hükümetinin bir tutumu oldu Mesut Yılmaz döneminde. Doğu Türkistan bayrakları ve toplantıları yasaklandı ve Doğu Türkistan hareketleri Amerika´ya kaydı. ABD zaten hazır bekliyordu.
Türkiye´nin Çin ile ilişkilerinin iyi olması, Çin´deki Müslümanlar´ın daha iyi yaşamasını sağlar. Yalnızca Uygurlar da değil, Kazaklar, Kırgızlar, Salarlar, Çinli Müslümanlar... Ortak bir ilişki ve anlayışın geliştirilmesi Çin için de Türkiye için de, orada yaşayan Müslümanlar için de iyi olur.
-Türkiye ile Çin ilişkilerini geliştirmeye yönelik çalışmalar var mı?
Çin´de Türkiye Araştırmaları Merkezi kuruldu, burada araştırmalar yapılıyor, Türkiye´yi tanıyan insanlar yetişiyor. Aynı şekilde Türkiye de Çin´e öğrenci gönderiyor. 20-22 Haziran tarihlerinde Shanghai Üniversitesi olarak Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi ile birlikte Kapadokya Üniversitesi ev sahipliğinde Ortadoğu ve Çin konulu toplantılar düzenleyeceğiz. Ekonomik gelişim, sosyal ve politik işbirliği konularını detaylıca değerlendireceğiz.