Tarih: 15.05.2019 11:05

Türkiye demokrasisinin darboğazı

Facebook Twitter Linked-in

Bugünlerde siyasi gücün aşırı yoğunlaşmasının ve bunun tetiklediği her şeye hakim olma içgüdüsünün yarattığı sorunlar adeta turnusol kağıdından göz bebeğimize sıçrıyor.

Şerif Mardin´in belirttiği gibi, Osmanlı ve Türkiye´de ?güç? deyince akla öncelikle siyasi güç kategorisi gelir -ekonomi, etik gibi diğer güç kategorileri oldukça ikincildir.- Siyaset diğer her şeyi domine etmek ister. Özellikle de -Daron Acemoğlu´nun terimleriyle ifade edersek- kurumsal yapılar dışlayıcılıkları ile temayüz etmişse bu sonuç kaçınılmaz olur.

Bu nedenle, günümüz (ve geçmiş) Türkiye siyaseti fazlasıyla çekişmeli, ?güç? elde etmek için haksızlığa ve hukuksuzluğa fazlasıyla meyyaldir, çünkü siyasi gücü eline geçiren her şeye hükmeder.                           

Bu eğilimin son şahikalarından birisinin yaşandığı bir sürecin tam da içinden geçiyoruz.


Uzun bir dönemdir iktidarda olan AK Parti´nin, 31 Mart Yerel Seçimlerinde kaybettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı´nı (İBB) devretmemekte gösterdiği ısrar, Türkiye siyasetinin pek çok bam teline aynı anda basıyor.  

Bir demokrasinin oturmuş olarak addedilmesi için gereken koşullardan birisi olan ?iktidarın usulünce el değiştirebilmesi? ilkesini yerle bir eden bir durum bu - son 17 yılda test etmek zorunda kalmadığımız, ama yaşamsal olan bir demokrasi kıstası. 

Gerçi, zaten 2010´lu yılların ilk yarısından itibaren ?şekli demokrasi? tanımını bile karşılamayan bir siyasetimiz var, ?oturmuş? olup olmadığını tartışmak bir miktar gerçek-ötesilik içeriyor.

Yıllar içinde kuvvetler ayrılığı ilkesi erimiş, denge ve denetleme mekanizmaları işlevsizleştirilmiş, medya kontrol altına alınmış, keyfi yönetim tarzı olağanlaşmış ve Türkiye´de -adil olmayan koşullarda da olsa- yapılan seçimler dışında herhangi bir demokratik meşruiyet çıpası kalmamıştı.

Demokrasi değerlerini ölçen Özgürlükler Evi (Freedom House) gibi kuruluşların Türkiye´yi son dönemde ?sınırlı demokrasi? kategorisinden ?demokratik olmayan? kategorisine çekmeleri de zaten bu yüzden. 

Son yıllarda yaşadığımız güç temerküzü süreci, Türkiye´yi -bir dönem Oryantalistlerin Osmanlı siyasi sistemi için sıkça kullandıkları- Doğu despotizmi tanımına doğru sürüklüyor gibi gözüküyor.

Güç tekelleştikçe anti-demokratik içgüdüler öne çıkıyor.

Siyaset her şeyi ve herkesi domine etmek istiyor. Bu, siyaset biliminin tunç yasasıdır.

Ve toplumsal dokuda ağır hasarlar ortaya çıkar.

Giderek, ister istemez, insanların ve toplumun herhangi bir konudaki değerlendirmesi siyasi güce yakınlık üzerinden yapılmak durumunda kalıyor. İş kurmaktan iş bulmaya, eğitimden spora, seçme sınavlarından milli piyangoya yaşamın her veçhesi siyasi bir mercekten geçiriliyor, geçirilmek zorunda hissediliyor.

Toplumun ?aşırı? politize olması, politika ile yatıp politika ile kalkması genel olarak bu nedenle. Siyaset çok şeylerin kazanıldığı ya da kaybedildiği bir ?arena? olarak görülüyor. 

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —