Günün ve güncelin dilini küçük mekanlardan okuyorum. En net görüntü oralarda. Bir kitapçı dükkanı ya da bir kafe. Bir tadilatçı dükkanı ya da bir tamirci. ?Herkes?in herkes ile karşılaştığı yerler buralar...
Mahallemizin kitapçısı, tadilatçısı, ayakkabı ve çanta tamircisi, 16 yüzyıl kahvehaneleri gibi herkesin kendi meşrebine, yaşına göre mekan tuttuğu kafeleri, insanın kendine yük olmadığı yerler olarak varlığını sürdürüyor.
(İnsanın kendine yük olduğu yerler var bir de... Nereler mi? Bu sorunun cevabı sizde. Kendinize sorun. Varlığınızı bir yük olarak en çok nerede taşımakta zorlanıyorsunuz?)
Biraz sonra sizi mahalle kitapçımıza götüreceğim. Kitapçının müşterileri ya çocuklarının okul ödevi için kitap arayan veliler ya da emekli beyler ve hanımlar. Emekli hanımlar çoğunlukta elbet.
Dükkana girdim. Tek bir müşterisi var kitapçının henüz. Minyon, güzel bir kadın.70 yaşlarında olmalı. Yüzündeki çizgiler kalemle kondurulmuş kadar ince. Kitapçıya arka arkaya sorular soruyor. Neşeli bir ilkokul öğrencisi gibi içi içine sığmıyor. Birinin cevabını almadan ötekini soruyor: ?İpek´in kitabı geldi mi? Yılmaz´ın kitabı ne zaman geliyor. Ay çok merak ediyorum hangisi daha güzel acaba??
İki soru arasında nefesini erteliyor adeta, bir taraftan da çantasından çıkardığı Sarah Jio kitaplarını değiş tokuş ediyor. Herkese, her şeye hakim. Hakimiyetinin dışında kalabilecek olan şeylere karşı gardı mükemmel.
?Bir daha Doğan´ın kitabını almam. (Doğan Cüceloğlu´ndan bahsediyor). Ay ne popülist o adam öyle. Her konuda bir fikri var, her şeyi ben biliyorum diyen bir popülist.?
Konuşmasına es verir gibi olunca kitapçıya Serbest Fırka ile ilgili elinde kitap olup olmadığını soruyorum. Kitapçı bilgisayarına bakarken 70 yaşlarındaki sarışın güzel kadın, benim sorduğum soruyu geçersiz kılmak için derhal duruma müdahale ediyor: ?Serbest Fırka ile ilgili kim ne kitap yazabilir. Yani!?
?Siyasal Bilimler Fakültesinin hocaları yazabilir...? diyorum sırf sorusuna cevap vermiş olmak için. ?Ama ben döneme tanık olanların kitabını arıyorum daha ziyade.?
?Hoca mı? Var öyle meşhur biri??
Verdiğim isimlere dudak büküyor. ?Hiç rastlamadım!? diyor. Ne demek istediğini anlıyorum. Ama anlamamış bir şekilde, ?Birisi rahmetli oldu zaten öteki de karşı yakada oturuyor? diyorum, sanki kadın bana bu semtte karşılaşmadığından bahsetmiş gibi. Onun bahsettiği tek semt var o da ekran.
Bir zamanlar ekranlardan inmeyen bir stratejistin kitabını gösterip ?Erol´un ilk kitabı bu muydu?? diye soruyor kitapçıya.
?Onun çok kitabı var efendim hangisi olduğunu bilemem? diyor kitapçı kibar bir şekilde.
Kitapçı dükkanına başka bir sarışın kadın giriyor. Saçları tarazlanmış. Dip boyası gelmiş. Benim minyon sarışın hanım kadar enerjik değil. Tezgahın üzerindeki küresel aşk pazarının kitaplarını çantasından çıkardığı kitaplarla değiş tokuş ediyor. Bir de torunun siparişleri varmış. İki harften oluşan üç tane isim sayıyor. (Kitapların reklamına ufacık bir katkımın olmasını istemem).
?Aaa? diyor sarışın minyon hanım ?benim torunum da onlardan istediydi. Nasıl kitaplar onlar??
?İnternet sitesinde dizisi yayınlandı? diyor kitapçı. ?Tamam o zaman? diyor kadın.
Ekrana düşen her şey iyidir. Sorup soruşturmaya gerek yok(!)
Üçüncü bir kadın giriyor içeri. Onu görmüyorum. Sadece sorusu ile, ses tonu ile yeni bir kadın olduğunu anlıyorum. (Kapıya doğru sırtım dönük olduğu için kadına bakmam ayıp olur diye merakımı yenip bakmıyorum.) Bir yazar ismi söylüyor. ?İslam tasavvufu gibi bir şeydi kitabının adı? diyor. ?Haa? diyor benim sarışın minyon hanım ?evet bu sıralar en çok televizyonda onun kitabı tanıtılıyor.?
Böyle işte. Nineler televizyonda tanıtılan kitapların, torunlar da internette dizi olan kitapların peşinde.
Velhasıl Türkiye çok okuyor çokkkk.