13. 08.2108 Pazartesi
Türkiye-Amerika ilişkileri, şimdiye kadar model ortaklık, stratejik ortaklık ve NATO müttefiki gibi kavramlarla ifade edilmekteydi. Bundan sonra Türkiye-Amerika ilişkilerini bu terimlerle ifade etmek artık imkansızlık derecesinde zordur. Türkiye-Amerika ilişkileri, bundan sonra uzaklığı ve düşmanlığı, krizleri ve çatışmayı, rekabeti ve savaşmayı içinde barındıran bir zıtlar ilişkisi şeklinde yürümeye devam edecektir. Hibrit kavramını, Türkiye-Amerika ilişkilerinin dost ve düşman şeklinde birbirine zıt unsurları barındıran melez, değişken ve akışkan yönelimi ifade etmek için kullandığımızı ifade etmek isteriz. Türkiye-Amerika arasında bundan sonra hiç bir şey, bir hafta öncesi gibi bile olmayacaktır.
Türkiye´nin Amerika´yla yaşadığı mevcut çatışmalı ilişkiyi, salt kriz olarak nitelemek yeterli değildir. Türkiye, yaşananları kendisine karşı bir ekonomik savaş olarak görmekte ve kendisini saldırı altında değerlendirmektedir. Ekonomik, siyasal ve diplomatik savaş ve saldırıya maruz kaldığını düşünen Türkiye, sadece Amerika´nın değil, Avrupa´nın ve İsrail´in, kısacası Batı´nın bir bütün olarak kendisine savaş açtığını ve saldırılarda bulunduğunu düşünmektedir. Türkiye, uzun süreden beri içte ve dışta yaşananların üst akıl denilen bir güç merkezi tarafından organize edildiğini ifade etmektedir. Üst akıl, Türkiye´ye karşı siyasal, ekonomik, diplomatik ve askeri alanlarda operasyonlar planlayan merkezi ifade etmek için kullanılan metafordur. Son yaşanan ekonomik savaş, Türkiye´nin üst akılla kastettiği gücün Amerika olduğunu net olarak ortaya koymuştur.
Türkiye ve Amerika arasındaki krize, daha doğrusu savaşa neden olan şey, tek bir sorun değildir. FETÖ, 15 Temmuz, PYD´yle işbirliği, S-400´lerin Rusya´dan alınması, F-35´lerin verilmesinin dondurulması, Halkbank davası, Rahip Brunson ve Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla´nın tutukluluk hallerinin devamı, İran´a karşı uygulamaya sokulan yaptırımları desteklememe gibi devasa sorunlar, Türkiye-Amerika ilişkilerinin toptan kopuş yönelimine girmesine neden olmaktadır. Türkiye-Amerika ilişkilerini kriz ve çatışmalara mahkum eden şey, tek bir sorun değil, devasa nitelikte birçok sorunun birikmesi ve bütün sorunların çözümünün bir diğer sorunun çözümüne bağlı olmasıdır. Rahip Brunson ve Hakan Atilla sorunu çözülse bile, Türkiye-Amerika ilişkileri krizlerle ve kaoslarla dolu olacaktır.
Amerika, bugün, Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi Sovyetler´le nükleer silahlanma gibi tek boyutlu bir hegemonya savaşı yürütmemektedir. Amerika´nın yeni küresel hegemonya stratejisinde İran´la, Rusya´yla, Çin´le, Brezilya´yla, Hindistan´la, çok boyutlu askeri, ticari, ekonomik ve diplomatik mücadele alanlarında çatışmak suretiyle hibrit hegemonya olarak ifade edebileceğimiz yeni bir konsept vardır. Amerika´nın hibrit hegemonya konseptinde mücadele alanı, bu dünya ile birlikte uzaydır. Amerika, uzaya hakim olmadan bu dünyaya hakim olmayacağı gerçeğinden hareketle yeni bir güvenlik politikasının altyapısını oluşturmaktadır. Yeni süreçte Amerika ve Batı ittifakından kopan Türkiye, Çin, Rusya ve İran ile birlikte ortak hareket etmekte ve yakın ilişkiler geliştirmektedir. Amerika´yla yaşanan kriz, Türkiye´nin Batı ve Amerika ittifakından kopuşundan ve İran-Rusya-Çin ittifakı içinde yer almasından kaynaklanmaktadır. Son krizde Türkiye, kendisinin çaresiz olmadığını, dünyanın Amerika´dan ibaret olmadığını, önünde yeni seçeneklerin olduğunu ifade etmiştir. Amerika´dan kopan Türkiye´nin, yeni dönemde tarihinde hiç olmadığı kadar Çin´le yakınlaşacağını söyleyebiliriz. Bundan sonra Washington´un ne söylediğinden ziyade Pekin´de ne olup bittiğini daha çok merak eden bir dış politika gündeminin ülkemizde oluşacağını söyleyebiliriz.
Krizlerle dolu kaotik dönemden çıkışın yolu, 15 Temmuzda gösterilen toplumsal birliği ve dayanışmayı göstermekten geçmektedir