Kazakistan’da tatsız, can sıkıcı olaylar yaşanıyor ve durum giderek endişe verici bir hal alıyor. Akaryakıt fiyatlarına yapılan ve yoksul halk için bardağı taşıran son damla olan zamlardan sonra insanlar sokağa döküldü. Kapalı bir rejim ve kapalı bir ekonomide yolun bir yerinde kaçınılmaz olan patlama bu ülkede de yaşandı. Petrol ve doğalgaz zengini ama gelir dağılımı açısından adaletsiz bir düzen, artık sürdürülemez hale geldi. Protestocular, “30 yıldır sabırla iktidarın arkasında durduk, artık yeter” diye tepki gösterdiler. Yönetim çaresiz kaldı, Cumhurbaşkanı Tokayev önce hükümeti istifa ettirdi ardından zamları geri aldı ama bir kere ok yaydan çıktı. Protestolar durmadı…
Bütün bunlar yaşanırken, sonuncusu daha iki ay önce İstanbul’da Türkiye’nin ev sahipliğinde ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Türk Devletleri Teşkilatı’ndan tek bir ses bile çıkmadı. Bırakın diplomatik temas kurmayı sıradan bir itidal mesajı bile yayınlanmadı. Teşkilat, Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan’dan oluşuyor. Bunun yanında, bağımsız veya özerk bütün Türkiye Cumhuriyetlerin oluşturduğu başka birlikler de var. Ayrıca, Kazakistan’la ikili üçlü ilişki içinde olan Türki ülkeler var. Olaylar başını alıp gitti, insanlar ölmeye başladı, hükümet çaresiz kaldı ama kimsenin sesi çıkmadı. Kazakistan da bu süreçte Türki ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin birliklerinden veya tek bir devletten yardım istemedi. Rusya’yı çağırdı. Cumhurbaşkanı Tokayev, olayları yatıştırmak ve iktidarını ayakta tutabilmek için gerçekte Rusya’dan ibaret olan ve Rusya, Belarus, Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan’dan oluşan Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün askeri gücünü ülkesine davet etti. O birlikler şimdi, ülkenin başkenti ve bazı şehirlerinde sokakları tutuyor. Türki cumhuriyetler birliği değil, o birlik! Bir Türki cumhuriyet değil, Rusya!
Türkiye dahil Türki cumhuriyetlerin derin ve ürkek sessizliği de ancak, Rusya Kazakistan’da duruma el koyduktan sonra bozulmaya başladı. Rusya devreye girene kadar kimse pozisyon belirleyemedi, ne yapacağını bilemedi. Şimdi, iş işten geçtikten sonra itidal tavsiyeleri ve “Bize düşen bir şey varsa hazırız” demeçleri gelmeye başladı.
Kazakistan’ın durumu hazin, Türk dünyasının durumu daha hazin. Kazakistan Cumhurbaşkanı dün, Rus askerleri sokaklara yayıldıktan sonra Putin’e teşekkür etti ve şunları söyledi: “20 bin haydut Almatı’ya saldırdı. Kolluk kuvvetlerine ve orduya, teröristlere karşı uyarı yapmadan öldürmek için ateş açma emri verdim. Bunların yok edilmesi gerekiyor.” Hepsinden daha hazini de de bu sözlere karşı da tek bir Türki cumhuriyet yönetiminin ses çıkarmamasıdır.
Sadece hak ettikleri bir hayatı yaşamak için sokağa çıkan insanlara reva görülen bu muameleye sessiz kalmak zaten slogandan ibaret olan Türki cumhuriyetler iddiasının sonunu ilan etmekten başka bir şey değildir. Büyük laflar, hamaset rüzgarları, sahte kardeşlik sözleri, ak sakallar, ak saçlar… Ve sonra ilk gerçek krizde büyük bir fiyasko… Rusya duruma el koyuyor ve “kardeşler”, “soydaşlar” yargısız bir ölüm mahkum ediliyor.
Halkları sahipsiz bir birliğin nasıl bir siyasi önemi olabilir artık? Böyle bir coğrafyanın diplomatik kapasitesini kim ciddiye alır, kim dinler, kim inanır?
Ne ülkeye, ne halka yardım edebilen ve ne de Rusya hareket etmeden tavır belirleyebilen bir topluluktan söz ediyoruz. Kendi işini görmekten aciz bir topluluk… Tablo böyle olduğu için, Orta Asya/Türki cumhuriyetleri bağımsızlıklarının 30.yılında Rusya’ya daha mecbur ve mahkum olmanın talihsizliğini yaşıyor. 30 yılı boş lafla, hamasetle, sahte birlik beraberlik türküleriyle geçirenler ise kafalarını yana çevirip başka hamaset türküleri mırıldanıyor.
Kazakistan’a ve Kazakistan halkına geçmiş olsun. İnşallah daha fazla kan dökülmez ve inşallah toz bulutu indiğinde Kazak halkı için her şey daha iyi olur.