Evet, itişip kakışıyor, pek çok konuda olduğu gibi din konusunda da fütursuzca çekişiyoruz.
Çölleşmiş kamplarımızda karşılıklı taşlaşmayı fikir imali olarak vehmediyoruz. Fikirlerin yapı taşları olan “kavram”lar bizleri hiç ama hiç ilgilendirmiyor.
Kur’an, tefsir, meal... Bunlar birer kavram olarak neye tekabül eder, neyi işaret eder sormuyoruz.
Sonrası malum: Türkçe Kur’an!?
Ülkemizde onlarca Türkçe meal var. Kötü mü? Asla! Hatta her biri birbirinden farklı, endişeye mahal var mı? Elbette hayır! Neden? Çünkü hiçbirisi Kur’an değil de ondan.
Hangi meal daha isabet etmiş, orijinaline müracaat eder Kur’an’la yaparız sağlamasını. Yeter ki Kur’an elimizde olsun.
Kafalarda kavramlar ayaklarını yerlerine bassın. Zihin boşluğumuzda yersiz yurtsuz dolaşıyor olmasın.
Adam diyor ”ben Türk’üm Türkçe dua ederim” et kardeşim herkes Allah’a zaten kendi lisanında dua ediyor.
Ama Türkçe ezan olmaz. Çünkü beynelmilel olarak her yerde o sesi duyanlar “ezan” olduğunu bilir. Çağrının ne anlama geldiğini anlar.
Yine diyor ki ben Allah’ın ne dediğini anlamak istiyorum. Merhum Necip Fazıl’ın deyimi ile bre “devrim yobazı” madem o kadar meraklısın al bir meal ve anla. Sen anlamak istedin de mâni olan mı çıktı.
Türkçe namaz kılmak istiyormuş! Kıl kardeşim sen kıldın da hakkında takibat mı yapıldı?
Ama Müslümanların mabedine, ibadetine, kitabına karışma.
Hele birileri konuyu “Türk düşmanlığı, Arap sevicili” gibi akla ziyan gerekçelerle savunmaz mı, insan gülsün mü ağlasın mı bilmiyor?
Bre Moiz Kohen ve Agop Dilaçar kılıklı hokkabazlar siz hangi Türk ve hangi Türkçe hassasiyeti ile zırvalıyorsunuz.
Amacınız belli... “İslam” Müslüman toplumlarda ulusal boyutlarda kavranılsın. Uluslar arası fonksiyonu kalmasın, her Müslüman kavmin kendi dini olsun; birlik tesis edebilme yeteneğini kaybetsin.
Her ulus onu kendi kaygıları ile orijinal halinden farklılaştırsın.
Sonra? Sonrası belli. Batı-merkezli dünya hegemonyasını rahatlıkla sürdürsün. Batı karşısında birliktelik oluşmasın. “İslam” etrafında birleşen toplumlar, Batı’yı tek merkezlikten çıkartıp taşralaştırmasın. Batı’nın yaptıkları yanına kâr kalsın. Zulümlerine karşı hiçbir yüksek sesli itiraz yükselmesin.
Agop Dilaçarlar, Moiz Kohenler bizi tarihi hakikatlerimizden uzaklaştırsın; geçmişsiz, idealsiz, iddiasız, itirazsız, en kötüsü “kavram”sızlıkla övünen, Batı Çalışma Gurubu kıvamında çalışan, eylemlerine özeleştiri geliştirmeden güvenen ve sonrada absürt bir şekilde haykıran yığınlar olalım.
Bir Türk dünyaya bedeldir...
Hadi canım sende! Senin kendini “dünyaya bedel” sanmanın Batının dönen çarklarına ne zararı var? Senin “sen” olmanı sağlayan iksir nerede? Kütüphaneleri kilitli, beyni mühürlü, düşünmekten bihaber, hafızası silinmiş, dünya çapında bir heykeltıraş dahi yetiştiremeyecek kadar estetik yoksunu, taklit yeteneğini bile “kaba”lıktan kurtaramamış kalabalık; sen kimsin?
Evet, sen kimsin?
28 Şubat kalıntısı zırvalar hâlâ tartışılıyorsa biz toplum olarak bir arpa boyu yol alamamışız demektir.
Batı Çalışma Gurubu hâlâ daha Batı yararına varlığını sürdürüyor çalışmalarına devam ediyor demektir.
Bu ne platonik aşk böyle Allah’ım! Karşılıksızlığı bir yana istenmediğimiz, sevilmediğimiz her fırsatta gurur kırıcı bir şekilde yüzümüze vurulsa da nafile.
Güya Türkçe sevdalılarına sesleniyorum. Sizin hassasiyetiniz sadece “din” söz konusu olunca mı galeyana geliyor?
Siz hiç sokak ve caddelerde gezmiyor, tabelaları görmüyor musunuz?
Yakında toplumca Türkçeyi terk edip İngilizce kullanmaya başlayacağız, korkarım.
Ve sanırım o zaman da siz gibilerin karın ağrısı da dinmiş olur. Olur, çünkü tarihle bağımızı hayal edemeyeceğiniz kadar kesmiş oluruz... Özlediğiniz Muasır medeniyet seviyesinin dibine vurduğumuz an sizler de “harç bitti yapı paydos” tarzını yaşamaya başlarsınız...