Türk siyasi hayatında yol ayrımları ve yeni partiler

Türk siyasetinde zaman zaman önemli yol ayrımları yaşandı. Güçlü liderler bazı dönemlerde partilerindeki ayrılışları tek başına engelleyemedi. Yaşanan kopuşlarla kurulan yeni partiler, siyasi atmosferi değiştirdi.

Türk siyasi hayatında yol ayrımları ve yeni partiler

İndependent Türkçe'dn Mehmet Malum ÇELİK ANALİZ ETTİ..

Ali Babacan, 9 Mart 2020 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na ulaştırdığı başvurusunda partisinin kurucu kadrosunu açıkladı.

İçlerinde Sadullah Ergin, Nihat Ergün ve Mustafa Yeneroğlu gibi kamuoyunun yakından tanıdığı isimler var. 

Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi de yakın zamanda AK Parti’den kopmuştu.

Artık gözler bu partilerin ne kadar başarılı olacağına çevrilmiş durumda. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi karizması ve gücü rakiplerinin dahi kabullendiği bir gerçek.

Buna rağmen partisindeki kopuşların önüne geçememesi Türk siyasi tarihinde yalnızca onun yaşadığı bir tecrübe değil. 
 

babacan erdoğan-.jpg

Ali Babacan ile Recep Tayyip Erdoğan / Fotoğraf: AA (Arşiv)
Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Milli Şef İsmet İnönü, önemli bir kesim için serbest siyasi hayatın demokrasi kahramanı olarak görülen Adnan Menderes, Türk siyasetinin en güçlü liderlerinden Süleyman Demirel ve Milli Görüş'ün kurucusu Necmettin Erbakan gibi birçok güçlü siyasi figür de partilerindeki kopuşların önüne geçememişti. 

Bu kopuşlar kimi zaman Türk siyasetinin seyrini baştan aşağı deştirirken kimi zaman da politik mecrada bir varlık gösteremeden sahneden çekilmişti.

Sonuç ne olursa olsun her politik kopuş siyasi tarihimizde büyük değişimlere sebep oldu. 

Yenilikçiler, gelenekçilerden koparak AK Parti’yi kurdu

28 Şubat süreci sonrası kapatılan Refah Partisi yerine 17 Aralık 1997 yılında Fazilet Partisi kuruldu.

Necmettin Erbakan siyasi yasaklı olması sebebiyle partinin başına geçememişti; fakat parti üzerindeki ağırlığını koruyordu. 

2000 yılına gelindiğinde ise parti içerisinde yenilik talep eden gençler, parti programı ve milletvekili listelerinin tepeden inme kararlarla alınmasına muhalefet etmeye başlamıştı.

Bu muhalefet mayıs ayında yapılacak kongrede iyiden iyiye sertleşmişti.

Artık Mayıs ayında yapılacak kongrede Recai Kutan’ın karşısında "yenilikçiler" grubu arasından bir adayın çıkması kaçınılmaz görünüyordu.

Recep Tayyip Erdoğan’ın yasaklı olması sebebiyle Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın isimleri ön plana çıkıyordu.

ak parti kuruluş.jpg

İki aday ile Recai Kutan karşısına çıkacak muhalefetin hiç şansı yoktu; muhalifler bunun üzerine Gül ve Arınç’tan aralarında anlaşarak birinin diğerinin lehine çekilmesini talep etti.

Bülent Arınç adaylık fikrinden vazgeçerek Abdullah Gül’e tam destek verme kararı aldı.

Kongrenin öncesinde ve sonrasında yaşananlar Fazilet Partisi’nin psikolojik olarak bölünme sürecine girdiğinin tezahürü gibiydi.

Dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’nin "yenilikçiler" lehine yaptığı konuşma Recai Kutan taraftarı olan "gelenekçiler"in büyük tepkisine neden oldu.

Muhalif aday Abdullah Gül yuhalamalar arasında salona girdi ve en önemlisi yasaklı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın kongreye gönderdiği değişim vurgulu mesajının ancak kısa bir bölümünün okunması gerginliği artıran faktörlerdendi. 

fazilet partisi kongresi.jpeg

Fazilet Partisi kongresinde Recai Kutan ile Abdullah Gül  / Fotoğraf: AA (Arşiv)
Necmettin Erbakan’ın desteğini arkasına alan Recai Kutan kongreyi kazanmıştı; ama "yenilikçiler" 500’ün üzerinde oy almıştı.

Abdullah Gül seçimi kıl payı kaybetmişti ve kongrenin hemen ardından yaptığı açıklama sitem doluydu.

Kendisini genç ve tecrübesiz olmakla suçlayanlara Gül, şu cevabı veriyordu; 

"Neremiz genç. İlle de 70 yaşına geldikten, heyecanımız pörsüdükten sonra mı genel başkan olalım.

(NTV)
Fazilet Partisi 22 Haziran 2001 yılında kapatıldı; fakat partideki birçok isim, özellikle "yenilikçiler" olarak gösterilen kanat, Saadet Partisi’nin kuruluşunda yer almak yerine kendi yollarını çizmeye karar vermişti.

Bu yeni yolun adı AK Parti olacaktı. Fazilet Partisi’nin kapatılmasından yalnızca iki ay sonra kurulan AK Parti’nin içinde Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener ve Recep Tayyip Erdoğan (Siyasi yasağı devam ediyordu) gibi "yenilikçiler" kanadının önemli isimleri bulunuyordu.

necmettin erbakan erdoğan.jpg

Recep Tayyip Erdoğan ile Necmettin Erbakan

Bu isimlerin dışında Ülkücü kanattan Kürşat Tüzmen, Doğru Yol’dan Hüseyin Çelik, Kürt siyasi çizgisinden Dengir Mir Mehmet Fırat gibi isimlerin yanı sıra Ali Babacan gibi genç isimler dikkat çekiyordu. 

"Yenilikçiler" için AK Parti’nin kuruluşundaki en sancılı süreçlerden birisi de neredeyse dizinin dibinde büyüdükleri Hocaları Necmettin Erbakan’dan kopuştu.

Dönemin yakın tanıklarından AK Parti eski Milletvekili Eyyüp Sanay 2006 yılında Haber 7’ye verdiği röportajda kopuş sürecini şöyle anlatacaktı;

"Hoca bizi çağırdı. Bütün vekillerle tek tek, Abdullah Bey, Bülent Bey dahil görüşüyor. (Ne istiyor?) Bazı arkadaşlarımıza Saadet Partisi’nin kağıtlarını getirip imzalayın diyormuş, sonradan duyuyoruz.

Saadet Partisi’nin kuruluş süreci başlamış, kimler kurucu olsun, kimler üye onlar tespit ediliyor. O zaman. Hoca’nın yanına girdim. Siz bir şey konuşmayın, dedi. Anladım ki, Şevket Bey anlatmış her şeyi.

 

Sadece kendi meramını anlattı Erbakan. Ben diğer arkadaşlarla konuştuğum gibi sizinle konuşmayacağım, dedi. Biraz nasihatvari, biraz tehditvari, biraz da hatırlatır vaziyette sözler söyledi. Duygulu, stresli ve gergin bir ortamda konuştuk.

Bütün arkadaşlara şunu da bir imza et dediği halde. Benim önüme kâğıt gelmedi. Sonradan öğrendim, çok üzülmüş. AK Parti kurucu üyesi olduğumu duymuş... Ben Erbakan’ı hiç yanıltmadım, neyse onu anlattım. Hoca benim fotoğrafı net çektiğimi biliyordu."

Röportajın devamında ise Eyyüp Sanay’a göre Necmettin Erbakan’ın etrafındaki kadro Hoca’yı aldatmıştı ve kopuş bu sebeple gerçekleşmişti. 

Sonuç olarak Milli Görüş’ün en karizmatik ve güçlü ismi Necmettin Erbakan partisindeki kopuşu durduramamıştı.

Süleyman Demirel’in siyaseten en büyük hatası partisinin bölünmesini engelleyememesiydi.

Türk siyasetinin en önemli figürlerinden birisi olan Süleyman Demirel’in Adalet Partisi 1970 yılında önemli bir yol ayrımına girmişti.

Demokrat Partili eski üyelerin affı, orduya fazla taviz verilmesi ve Demirel ailesinin parti üzerindeki etkisi ciddi rahatsızlıklara sebep olmaya başlamıştı. 

Demirel kendisine yöneltilen eleştirilere karşı parti içi disiplin süreci başlatarak partinin kurucuları ve ağır toplarının da içinde bulunduğu sayısız ismi partiden ihraç etti.

Partiden ihraçları protesto eden Yüksel Menderes gibi önemli isimler partiden istifa ederek Ferruh Bozbeyli’nin genel başkanlığında Demokratik Parti’yi kurdu.

Dönemin önemli simalarından olan Mehmet Turgut bölünme gerekçesi görülen ve Demirel’in iktidarını kaybetmesine sebep olan süreci şöyle anlatacaktı;

"Adalet Partisi içindeki huruç hareketini, bir isyan ve bir arkadan hançerleme olmayıp, başta koca reis 'Sadettin Bilgiç' ve rahmetli Yüksel Menderes olmak üzere bir kısım arkadaşlara ikinci sınıf insan muamelesi yapılmasına, reva görülen çeşitli haksızlıklara, manen itilip kakılmalara, tüzüğü rafa koyarak girişilen tasfiyelere, haksız ve kanunsuz ihraçlara karşı dikilip -Artık yeter- diyen bir hareket olduğunu herkesin bilmesinde sonsuz faydalar vardır."

Sonuç itibariyle Süleyman Demirel tüm karizması ve gücüne rağmen partisinin dağılmasının önüne geçemedi.

Uzun yıllar tek başına iktidar olan Adalet Partisi ise girdiği hiçbir seçimde bir daha tek başına iktidar olamadı.

Demokrat Parti, CHP’nin içinden çıktı 

İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle beraber dünya yeni bir siyasi konjonktürün içine girdi.

SSCB’nin Türkiye’den toprak ve Boğazlar üstünde hak talep etmesi Türkiye’yi Batı blokuna yakınlaştırdı.

Türkiye’nin ise CHP tarafından tek parti rejimi ile idare edilmesi başta ABD olmak üzere Batılı ülkeleri rahatsız eden bir konuydu.

Bu yüzden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü çok partili siyasi hayata geçme fikrine kesin bir dille karşı çıkmamıştı. 

Dörtlü Takrir olarak bilinen süreçte başını Celal Bayar’ın çektiği dört milletvekilinin parti ile yolları ters düşmüştü.

Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan partiden ihraç edilmiş, Bayar ise istifasını vermişti.

Bu isimler şartların olgunlaşması üzerine harekete geçerek Demokrat Parti’yi kurdu.

Fuat Köprülü muhalif tavırlarından dolayı partiden kopuş sürecine gelmelerini Vatan gazetesinde yazacaktı.

Bu yazılar aynı zamanda Falih Rıfkı Atay’ın sert yazılarına cevap mahiyetindeydi;

"1-Yirmi seneden beri CHP’ye muhalefet eden ve hatta bugün de buna devam eyleyen muhalifler kimlerdir?

2- Parti kalesini içinden fethetmek ve şahıslar etrafında parçalamak isteyen şark usulü muhteris politikacılar kimlerdir?

3- Köylüyü topraksız ve mektepsiz bırakmak isteyen ortaçağ döküntüsü mütegallibeler kimlerdir?

4- Demokrasiyi bir şantaj vasıtası gibi kullanan demagoglar, yani halk avcıları kimlerdir?

5- Kendilerine dalkavuk dedirtmemek için Meclis koridorlarında ve merdiven altlarında hükümete ve rejime sinsi hücumlarda bulunanlar kimlerdir? Bunu yapamayacak olursa, korkak bir iftiracı mevkiine düşecektir."

Köprülü’nün yazısından kısa bir süre sonra Demokrat Parti kurulmuş ve İnönü CHP’deki ayrılıkların önüne geçememişti.

Sonuç olarak Demokrat Parti kısa süreli bir muhalefet deneyiminden sonra 1950 yılında iktidara gelecekti.

Atatürk silah arkadaşlarının partisinden kopuşunu engelleyemedi

Kurtuluş Savaşı sonrası devrimler CHF’nin içinde bir takım rahatsızlıkları da beraberinde getirmişti.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın silah arkadaşları Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve Rauf Orbay gibi isimler parti içinde siyasi manevra alanlarını kaybettiklerini düşünerek 17 Kasım 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. 

Bu partinin kuruluşuna en sert tepkiyi Cumhurbaşkanı ve CHF Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk gösterdi.

atatürk kazım paşa.jpg

Mustafa Kemal Atatürk ile Kazım Karabekir Paşa

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşunu Atatürk, Nutuk’ta şu sözlerle değerlendirecekti;

"Cumhuriyet sözcüğünü söylemekten bile çekinenlerin; cumhuriyeti, doğduğu gün boğmak isteyenlerin, kurdukları partiye ‘Cumhuriyet’, hem de ‘İlerici Cumhuriyet’ adını vermeleri, nasıl ciddi ve ne derece içtenlikli bir davranış sayılabilir?"

Buna mukabil siyasi ortamın politika üretmelerine mani olduğunu belirten Ali Fuat Paşa da şunları söylüyordu;

"Cumhuriyetin ilanına kadar bütün inkılap kararları günlerce münakaşa edilerek meclisçe verilirdi. Cumhuriyetin ilanında ve ondan sonraki bazı mühim inkılap kararlarında böyle hareket edilmemişti.

Mevzu meclis sahnesine getirilmezden evvel kulislerde hazırlanıyor bahsi idare taraftarları bundan haberdar edilerek vazifelendiriliyorlardı.

Mecliste ekseriya fikir adamlarının bulunmadığı bir zamana tesadüf ettirilerek mevzu emrivaki şeklinde meclis heyet-i umumiyesine getiriliyor hemen bir karar alınıyordu."

Kazım Karabekir Paşa ise bir yol ayrımında olduğunu ordu müfettişliğinden ayrılırken verdiği sert istifa mektubunda belirtiyor ve görüşlerinin dikkate alınmamasından yakınıyordu;

"Bir senelik ordu müfettişliğim zamanında gerek teftişlerim neticesi verdiğim raporlarımın gerek ordumuzun teali ve takviyesi için takdim eylediğim layihalarımın nazar-ı dikkate alınmadığını görmekle teessürüm ve ye’sim fevkaladedir. Uhdeme düşen vazifeyi mebusluk sıfatıyla daha müsterihül vicdan yapacağıma kanaat-i tamme hasıl ettiğimden ordu müfettişliğinden istifa ettiğimi arz eylerim efendim."

9 Kasım 1924 yılında 11 mebus CHF’den istifa ederek ayrılması yeni bir fırkanın en somut nişanesiydi artık.

Özellikle Rauf Orbay’ın istifa ederken söyledikleri önem arz ediyordu;

"Perşembe günü cereyan eden müzakereye verdirilen şekil şimdiye kadar velev haricen olsun muhafazasına çalıştığım birlik imkanını artık selbetti. Cumhuriyet idaresinin teyit ve takviyesi için serbestçe çalışmak üzere fırkadan ayrıldığımı arz ederim."

CHF’den istifalara cevap vermek üzere kürsüye gelen Malatya Mebusu Reşit Ağa’nın sözleri ise iktidar fırkasının muhaliflere bakışını ortaya koyuyordu;

"Efendiler bunlar cumhuriyetçiyim, şöyleyim, böyleyim diyerek istifa etmişlerse de kalpleri bunu söylememiştir. Çünkü bunlar mevki-i iktidara geçmek için kavga yapıyorlar."

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kısa ömürlü olmuş ve 1925 yılında kapanmıştı; fakat Mustafa Kemal Atatürk gibi güçlü bir lidere rağmen parti içerisindeki kopuşlar engellenememişti.

terakkiperver cumhuriyet fırkası.jpg

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası​​​​​​​

Türki siyasi hayatı yol ayrımları ile dolu

Türk siyasi hayatı zaman zaman önemli yol ayrımları yaşadı. Güçlü liderler bazı dönemlerde siyasi partilerinin kopuşsuz bir şekilde devam etmesini tek başına sağlayamamıştır, bu kopuşlar sonucunda kurulan yeni partiler, siyasi atmosferi değiştirmişse de büyük hezeyanlar da yaşamıştır. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğini yaptığı AK Parti’den kopan partilerin akıbetini ise zaman gösterecek; fakat geçmişteki tecrübelere bakıldığında parti içerisinde kopuş süreci yaşayan büyük hareketlerin kronik sorunları arasında parti içi istişare mekanizmalarının zayıflaması, kurucu kadroların liderin etrafında oluşan kadro ile çatışmalar yaşaması, yenilik taleplerinin karşılanmadığı iddiası ve kadroların gençleştirilmemesi gibi nedenler ön plana çıkıyor.