1-
1990’ların hemen başında Sovyetler Birliği çözülürken, aklı başında ve öngörüleri kuvvetli bir Amerikalı, Batı’daki zafer şenliklerine bakıp mes’ud olamazdı. 1970’lerde Alman Şansölyesi Willy Brandt, Soğuk Savaş’ın kâidelerine muarrız olarak, Sovyetler Birliği ile Almanya’yı yakınlaştıran bir doktrini yavaş yavaş hayâta geçirmişti. 1973’deki sun’i petrol krizinde sarsıntı yaşayan Almanya, tamâmen ABD ve İngiltere’nin kontrolünde olan Arap petrolü ve daha sonraları ehemmiyeti artacak olan doğal gaz meselesinde, kaynaklarını çeşitlendirmenin yollarını arıyor; bu sûretle de Angloamerikan baskısını hafifletmek istiyordu. Sovyetler Birliği tasfiye olup, Rusya, Batı ile arasındaki ideolojik savaşı sonlandırıp Batı değerlerini benimsediğini ilân ettikten sonra Rusya ile, merkezde Almanya olmak üzere AB’nin arasındaki enerjiyi de içine alacak şekilde her nev’i ekonomik ilişkinin kurulması istikâmetinde herhangi bir mâni kalmamıştı. On senelerce bir tüketim baskısına mâruz kalan Sovyet halkları Avrupa’nın mâmullerine saldıracak, AB’nin pazarı genişleyecekti. Öyle de oldu. Lâkin, için için başka bir bağımlılık daha gelişiyor, Avrupa da hızla Rus petrolü ve ondan daha mühim olarak Rus doğal gazına bağımlı hâle geliyordu. Angloamerikan çekirdeğini şiddetle rahatsız eden de buydu. Kara Avrupası temelinde kurulan AB kendisini artık eskisi kadar Angloamerikan bloka yakın hissetmiyor, ondan bağımsız davranabiliyordu. Türk Akımı, Kuzey Avrupa Petrol Hattı 1 ve 2, bu bağların billurlaşmasını ifâde eder.
NATO’nun, 1990’larda Rusya’ya verdiği garantilerin hilâfına Doğu Avrupa’da yayılması bu gidişâtı durdurmaya ve nihâyete erdirmeye mâtuftu. Ukrayna-Rusya savaşı, gerilimin zirve noktasını oluşturdu. Ambargolar bu bağları kesen makasları düşündürüyor. Bu başarılı olur mu, şimdilik bilemiyoruz. Rusya’nın ‘Ruble’yi ödeme aracı hâle getirmesi, Avrupalı şirketlerin çeşitli by pass mekanizmaları kurarak Rusya’dan enerji ithalâtını devâm ettirdiği yolunda haberler geliyor. Rusya’nın enerji ihracâtında şaşırtıcı gelir artışları sağladığı ortada. Mâliyet açısından, şimdilik Rus enerjisine rakip olacak başka bir kaynak mevcut değil.
Rusya’yı Ukrayna’da ne zaman biteceği belli olmayan bir savaşa mecbûr eden Angloamerikan blok, şu aralar harıl harıl, NATO disiplinine soktuğu Avrupa için enerji ihtiyâcını karşılayacak ikâme kaynaklar peşinde. ABD, Avrupa’ya kaya gazını satmanın derdinde. Ama, uzmanların değerlendirmesine göre bu ihtimâlin hayli pahalı olduğu da bir gerçek. Liste, bâzen şaka gibi de olsa Senegal’den, artık kıymete binen Venezüela’ya kadar uzuyor. Ama alternatif kaynaklar bunlar değil. Başlıca dört hat gündemde. Bunlara bakalım…
Birinci hat Türk enerji hattı. Âzerbaycan, muhtemelen Türkmenistan’ı da içine alacak olan Hazar mahreçli bir hat bu. Kazakistan buna dâhil edilebilir mi? Bu da hattın potansiyeline işâret ediyor. Türkiye’nin de desteklediği ve lojistiğini üslenmek istediği bu hattı en başta iki devlet istemeyecektir: Rusya ve İran. Bu hattı, destekleyen ise en başta İngiltere. Kendi şirketlerinin patronajına sokarak Kıt’a Avrupası üzerinde hâkim olmak istiyor. İsrâil de bunu destekliyor. AB, Almanya başta olmak üzere bu hatta sıcak bakıyor. İstisnâsı ise Fransa. (O, başka bir hatta oynuyor). ABD ise bu hat ile, en azından şimdilik İngiltere kadar alâkalı değil. (Onun alâkadar olduğu başka hatlar var). Hâsılı, Kafkasya’da yaşanacak her türlü siyâsal istikrarsızlık ve askerî tırmanmaları, bu ekonomik hâdisenin dışında değerlendirmemek gerekiyor.
İkinci hat ise Arap enerji hattı. İçine Körfez kaynaklarını alıyor. ABD’ye küskün olan Suudlar ve BAE henüz buna dâhil olduklarını kesin olarak ortaya koymadılar. İşin başında Katar ve Kuveyt var. Güzergâhı şimdilik belirsiz. Irak’ın kendi kaynaklarını buna katarak buna eklemlenmesi öngörülüyor. Irak güzergâhın en kritik kısmı. İngiltere burada da var. Kuzey Irak Kürt İdâresi’nin hâkim olduğu coğrafya, hattın en nâzik kısmı. İran buna da şiddetle karşı çıkıyor. Hattın selâmeti, merkezî Irak hükûmeti ile Kuzey Irak idâresi arasındaki düğümün çözülmesini gerektiriyor. Türkiye burada da var. Pençe Harekâtlarının bir yüzü de burada Türkiye’nin kontrolü sağlamasını içeriyor. Türkiye, Kuzey Irak Kürt idâresiyle dayanışarak akımın kendi coğrafyasından devâm etmesini istiyor. Barzânî ile sıkı ilişkileri olan İsrâil bu hat hususunda rahatsız değil. Hatta destekledikleri bile söylenebilir. ABD’nin istediği ise Barzânî’nin etkinsizleştirilmesi ve akışın PKK ile yürütülmesi ve Sûriye’de kurulmak istenen SDG/PYD devleti ile eklemlenmesi. Bu, Türkiye’nin devre dışı bırakılmasını gerektiriyor. (26 May 2022, yenisafak.com)
***
2-
Mesele, Körfez odakta olmak üzere Arap petrolünün hangi yolla Avrupa’ya ulaştıracağı ile alâkalı görünüyor. Burada ABD ile ortağı Britanya arasında bir mutabakat olduğu kanaâtinde olmadığımı vurgulamalıyım. Bilhassa ABD’nin Afganistan’ı terk ettiği günlerde yaşananların, Trump ve Kristâl Küre devletlerinin elbirliği ile batırmak istediği, Türkiye’nin son anda müdâhil olmasıyla rahat nefes alan Katar’ın yıldızının bir anda parlaması dikkât çekiciydi. Dikkât çekici olan diğer bir husus da, BAE ve Suudî Arabistan’ın, Afganistan olayının hemen ardından Irak’a yaptıkları yoğun ziyâretlerdi. Burada, mühim bir ağırlıkta, Basra ve Körfez’de târihsel ağırlığı olan İngiliz aklının devrede olduğunu düşünüyorum. Buna göre hat, Körfez, Basra, Kerkük üzerinden Türkiye’yi dâhil etmeliydi.
ABD ise tam aksine, yakın târihteki performansı dikkâte alınacak olursa, bu hattı, Kuzey Irak ve Sûriye’deki PKK hâkimiyet sahasındaki koridor üzerinden geçirmek istediğini ortaya koyuyor. Barzânî’yi bağımsızlık için cesâretlendirmeleri bu oyunun bir parçasıydı. Olmadı. Doğu’da doğrudan İran, aşağıda ise yine İran destekli Irak merkezî idâresinin ve nihâyet batıda PKK üzerinden ABD baskısına muhatap olan Barzânî idâresi, Türkiye’ye sarıldı ve İngiliz plânlarına yaklaştı.
İran ise bu hattın, Körfez petrolünü dışlayarak kendisinde olmasını istiyor. İran, Kerkük, Musul hattı üzerinde, yer yer Haşdi Şabi’yi PKK ile takviye ederek -örtük ve dolaylı olarak ABD ile- dirsek temâsı üzerinden kontrolü ele almak istiyor. Buna göre Körfez petrolü ve taşıyıcı ve aktarıcı bir güç olarak Türkiye’nin devre dışı kalması için yoğun bir uğraş içinde olduklarını değerlendiriyorum. İran zihnindeki resmin, Erbil-Kerkük, Musul, Lazkiye hattı üzerinden, kendi kaynaklarıyla birleştirerek bir hâkimiyet sağlamakla alâkalı olduğunu düşünüyorum. Avantajı, Rusya’nın Ukrayna savaşı sebebiyle bazı boşluklar bırakması. Bunu doldurmak ve tesirini arttırmak istiyor. Zaafı ise Irak merkezî idâresinin dalgalı durumu. Son seçimlerde İran yanlısı Şii blokun güç kaybetmesi. Türkiye’nin son haftalarda başlattığı Pençe-Kilit harekâtı da İran’ı baskılamış durumda.
İsrâil ise bu resimde ABD-İran paralelinde geliştirilmek istenen sürece ağır bir muhalefet yapıyor. İran’ın Kuzey Irak ve hâl-i hazırda Sûriye rejimi üzerindeki tesirinden son derecede rahatsız. İsrâil, yer yer PKK ile temasta olsa bile, en derin ilişkileri Erbil ile kurmuştur. Bu denklemde, nihâî kertede tercihinin de bu yolda olacağını düşünüyorum. Yakın zamanlarda Türkiye-İsrâil ilişkilerinin ortaya koyduğu seyir de bu bağlamda değerlendirilmelidir. İsrâil, “Türkiye mi, İran mı” tercihinde kalırsa, Türkiye’den yana bir tavır geliştireceğinden şüphe etmiyorum. İsrâil’in, ABD’nin ve Avrupa’nın İran üzerindeki baskıları hafifletmeyi ve onunla anlaşmayı içeren yaklaşımlarına karşı öfkeli olması da durumu berraklaştırıyor.
Rusya’ya gelince, Sûriye’yi birinci derecede odağa alacak durumda değil. İsrâil ile ilişkilerinin son zamanlarda gerilmesini dikkâte alacak olursak, ardında bıraktığı boşlukların İran tarafından doldurulmasına sıcak bakacağını ve İsrâil ile daha fazla gerilmeyi göze alacağını zannetmiyorum. Diğer taraftan Sûriye’de PKK üzerinden artabilecek ABD ağırlığının dağıtılmasında tek tercihinin Türkiye olacağı ortadadır. Cumhûrbaşkanı Erdoğan’ın Sûriye operasyonunu ilân etmesine ses çıkarmamaları, Lavrov’un son açıklamaları çerçevesinde onay verdiklerini görüyoruz.
Son hat ise Doğu Akdeniz, meyvasını şu ana kadar İsrâil’in yediği Doğu Akdeniz enerji kaynaklarıyla alâkalı. ABD, yine Türkiye’yi dışlayarak bu hat üzerinde Yunanistan’ı merkez yapmak istiyor. İsrâil, Mısır ve Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasındaki çok boyutlu ittifak da bunun diğer bir yüzü. Burada Türkiye açısından tablo ağır. Türk, Arap hattı husûsunda, Fars hattını zayıflatmak ve devre dışı bırakmak üzere İsrâil’in Türkiye ile anlaşmaya yakın olmasını Doğu Akdeniz kaynakları gündeme geldiğinde tekrarlamanın kolay olmadığını düşünüyorum.
Bu değerlendirmeler daha üst bir başlıkta, Rus enerji tekelinin gerile(til)mesi gayretlerinin başarısına bağlı. Ekonomik olarak, gerek kalite, gerek mâliyet açısından Rus hattının rakibi olamayacağı ortadır. Angloamerikan blok, başta Almanya olmak üzere AB’yi yokuşa sürüp güçten düşürmek ve kendisine bağımlı hâle getirmek istiyor. Şimdilik kendilerine yakın hükûmetlerle bu işi götürüyorlar. Nihâi tahlilde başarılı olabilirler mi? 1973 Petrol Krizi’nde bunu başardılar. Ama bu defâda olur mu? Çok tereddüdüm var…(30.5.2022,yenisafak.com)