Tarih: 28.07.2021 12:44

Tunus’ta yaşanmakta olanları yazdım ama olanlar bizleri de yakından ilgilendiriyor

Facebook Twitter Linked-in

Yazdığım her yazıyı o gün kaç kişinin okuduğunu biliyorum. Dahası, günün herhangi bir saatinde o anda kaç kişi yazımı okuyor, istersem onu da görebiliyorum. İnternet üzerinden yayın böyle imkanlar sağlıyor.

Güncel siyasetle ilgili yazılar bir başka ülkede yaşananlara dair yazılardan çok daha fazla ilgi görüyor.

Eğer canınız okunmak istemiyorsa, o günkü yazınızı Suriye, İsrail, Irak, Afganistan, Libya veya Tunus ile ilgili yazmanız yeterli.

Okur yazının başlığını görünce başını çeviriyor, yazının okunma sayısı bazen yarı yarıya düşüyor.

Anlamakta en zorlandığım güncel gerçek budur. Yukarıda birbiri ardına isimlerini sıraladığım ülkelerden söz etmek, ülkemiz ve ülkemiz insanı için, seçim tarihinin erkene alınıp alınmayacağından çok daha önemlidir aslında. Bugünlerde içinde debelendiğimiz, muhtemelen yarın karşı karşıya kalacağımız sorunlar, başka ülkelerde meydana gelen ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren konuların sonucu olabilir.

Öyledir de…

Doğal olarak ne demek istediğime açıklayıcı bir örnek vermek gerekiyor.

Örnek Tunus’tan

Tunus’ta önceki gün bizler açısından beklenmedik bir siyasi olay yaşandı. Cumhurbaşkanı Kays Said ani bir kararla Meclis çalışmalarını askıya aldı, başbakanı azletti, savunma ve adalet bakanlarını değiştireceğini açıkladı ve ülkede gece sokağa çıkma yasağı ilan etti. Meclis’in etrafında etten duvar ören elleri silahlı askerler milletvekillerinin içeriye girmesini engelledi; Tunus Millet Meclisi Başkanı Raşid Gannuşi’nin görevini yerine getirmesine geçit vermediler…

Cumhurbaşkanı Said görevlerini askıya aldığı Meclis’in en büyük üç partisinin desteğiyle iki yıl önce seçilmişti.

Meclis başkanı En-Nahda Partisi lideri Gannuşi’nin de onayıyla…

Coğrafi olarak bizden hayli uzak bir ülke Tunus. Afrika’nın kuzeyinde 11 milyon nüfuslu bir ülke. ‘Arap baharı’ diye adlandırılan ve bölge ülkelerinin nihayet demokrasiyle tanışacakları umudunu uyandıran reform hareketi, on yıl önce, Tunus’tan başlamıştı ve koltuğunu ilk kaybeden de Tunus’un diktatörü Zeynelabidin bin Ali olmuştu.

Ardından meydana gelen gelişmeler bölgenin başka ülkelerinde umutları boşa çıkartırken, Tunus demokratik bir anayasayı uzlaşarak yazmayı ve siyasi ihtilafları anlaşarak çözmeyi becerdi. Çıkan her ciddi ihtilafta, uluslararası medyanın ‘yumuşak İslamcı’ sıfatıyla andığı Nahda Partisi ve lideri Gannuşi özverili hareket ederek sorunun büyümeden çözülmesine katkı sağladı.

İşler Tunus’ta son yıllarda iyi gitmiyor. Ekonomisi büyük çapta turizme dayanan ülke pandemi döneminde büyük zarar gördü. Vaka ve ölü sayısı en yüksek ülkelerden Tunus. Basit temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz durumda ve IMF’nin kapısında. IMF’nin ise, üçte biri açlık sınırının altında bilinen Tunus halkının en temel ihtiyacı ekmeğin fiyatı üzerindeki desteğin kesilmesini şart koştuğu duyuluyor. 

Kays Said’in siyasete müdahalesini dayandırdığı gerekçe de bu: Pandemi ve onun etkilediği ekonomi…    

Siyasete müdahale Cumhurbaşkanı Said’in kararı gibi görünse de olan bitende en büyük rolü üstlenen ordu. Önde cumhurbaşkanı görünüyor, arkada ise ordu var. Zaten bu sebeple, siyasi partilerin ilk tepkisi yapılana ‘darbe’ teşhisini koymak ve taraftarlarını direnmeye davet etmek oldu. Ancak Nahda ilk günün akşamı tavrını değiştirdi. 

Halk partilerce çatışmalardan uzak durmaya ve sükûnete davet ediliyor.

‘Darbe’ye ilk tepki verilirken, Gannuşi’nin, 15 Temmuz girişimine karşı Türkiye’de halkın direnişinden etkilendiklerini söylediği duyulmuştu. 

Bugün Arap basınında çıkan yazılarda Tunus ile Türkiye, Nahda ile AK PartiRaşid Gannuşi ile Tayyip Erdoğan arasında paralellikler kurulduğu görülüyor.

Suudi Arabistan sermayeli ‘Şark-ul Avsat’ gazetesinde konuya ilişkin iki yorumcunun şaşırtıcı tespitleri arasında ‘darbe’nin kalıcı olacağı beklentisi de var. Nahda’nın Müslüman Kardeşler’in (MK) Tunus şubesi olduğu iddiasına ve MK’nın dünya siyasetine yön verenlerce ‘terör örgütü’ bilindiğine dayalı bir beklenti bu.

Her iki yazıda da Nahda’nın Türkiye irtibatı özellikle öne çıkartılıyor.  

Darbe ve post-modern darbe

Aslına bakılırsa, esas benzerliği Tunus ile Mısır arasında kurmak mümkün. 

Mısır’da demokratik usulle seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ordu tarafından yerinden edilmiş, partisi Müslüman Kardeşler yasadışı ilan edilerek liderleri ve öndegelen taraftarları tutuklanmıştı. Tunus’ta şimdilerde olan, Mısır’da Abdülfettah el-Sisi’nin gerçekleştirdiği ‘darbe’ye benziyor. Tek fark, Tunus’taki ‘darbe’nin cumhurbaşkanı tarafından yönlendirilmesi, arkasında yer aldığı fena halde sırıtan ordunun ön planda görünmemesi…

Bu yönüyle Mısır’dakine ‘darbe’ denilirken Tunus’takine bizde 28 Şubat (1997) ve sonrasında yaşananlar için kullanılan sıfatla ‘post-modern darbe’ demek mümkün.

Kays Said’in ‘post-modern darbesi’ başarıya ulaşacak mı? Tunus yeniden Zeynelabidin bin Ali (1987-2011) ve hatta Habib Burgiba (1956-1987) dönemlerindeki gibi ‘tek adam rejimi’ günlerini andıran bir geriye gidişi mi yaşayacak?

Darbelere bir gecede karar verilmediğini biliyoruz. Gerekli desteklerin devşirilmesini de içeren bir ön hazırlığı olur darbelerin. Tunus’taki darbenin arkasında ‘olağan şüpheli’ bazı ülkelerin bulunduğu daha ilk günden konuşuluyorsa bundandır. 

Önümüzdeki günlerde Tunus dünya gündeminde ilk sıralardaki yerini alacak. Tunus tartışılırken Türkiye’nin adı da aynı sıklıkla anılacak. Ben de bu yazıyı, arzu ettiğim kadar okunmayacağını bile bile, hazırlık olarak zihinlerde yerini alsın diye yazdım. 

‘Arap baharı’ 2011 yılında Türkiye’deki AK Parti başarısından etkilenerek başlamıştı;‘Arap baharı’nın ilk çıktığı ve en büyük başarıyı gösterdiği ülkede eskiye dönüşün yaşanması elbette bizi yakından ilgilendirir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —