Diktatör Kays Said’in kendi hevesleri doğrultusunda yeniden yapılandırmaya çalıştığı Tunus’ta bu sıralarda da bir anayasanın yürürlüğe geçirilmesi için yoğun çaba sarf ediliyor. Hazırlanan anayasa taslağının metni resmi gazetede yayınlandı. Halkın onayına sunulması için de 25 Temmuz’da bir referandum gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Uygulamada diktatörlüğe büyük ölçüde geçilmiş olduğu için böyle bir yönetimin gözetimi altında gerçekleştirilecek referandumun tamamen göstermelik olacağını, sonucun önceden belirlendiği gibi çıkacağını herkes tahmin ettiğinden diktatörlüğe karşı tavır alan siyasi liderler halktan referandumu boykot ederek tepkisini ortaya koymasını istiyor. Halkın bu çağrıya uyması ve katılımın az olması durumunda siyasi liderler de bunu referandumun geçerli sayılamayacağı konusunda gerekçe olarak kullanmayı planlıyor.
Tabii muhalefetin bunda ne kadar başarılı olacağı şüpheli. Çünkü diktatörlük sistemlerinin bu tür referandumlara katılım oranlarıyla ilgili bilgileri de çarpıttığı ve yanlış bilgi verdiği, böylece yine gemisini yürüterek sunduğu taslağın halk tarafından da onaylandığını iddia ettiği biliniyor. Dolayısıyla Tunus’ta da aynı şeyin gerçekleşmesi kuvvetle muhtemeldir.
Diktatör Kays Said de fiilen uygulamaya koyduğu diktatörlüğe şimdi anayasal temel oluşturmak istiyor. Tıpkı bazı yargıçların önce idam ettirip sonra yargılamaları gibi.
Tunus diktatörü ilk sivil darbeyi gerçekleştirdiği zaman anayasanın verdiği yetkileri kullandığını ileri sürmüştü. Anayasanın kendisine böyle bir yetki vermediğinin ispat edilmesine rağmen o çarpıtmalara ve tek adam diktatörlüğüne giden yolda ilerlemeye devam etti. Aldığı kararlar konusunda dayanak olarak kullanamadığı anayasayı da bir bakıma rafa kaldırdı.
Şimdi artık, planladığı tek adam diktatörlüğü konusunda çok kolay bir şekilde dayanak edinebileceği anayasal çerçeveyi oluşturmak amacıyla yeni bir taslak hazırlattı ve bu taslağı da resmi gazetede yayınlayarak bir bakıma kamuoyunun incelemesine açmış oldu.
142 maddeden oluşan yeni anayasa taslağı, Burgiba ve Bin Ali dönemlerinde olduğu gibi tek adam diktatörlüğünü aynen geri getirmeyi hedefliyor.
İddiaya göre yeni anayasa taslağı başkanlık sistemini getiriyor. Ama başkana çok geniş yetkiler veriyor. Bu sistemde başkanın, başbakanı ve hükümet üyelerini atama ve görevden alma yetkileri olacak. Sivil ve askeri mekanizmada üst kademede görev alacak tüm yöneticilerin atanması yetkisi de başkanda olacak.
Yargıçlar da, Yüksek Yargı Kurulu’nun aday gösterdiği kişiler arasından yine başkan tarafından belirlenecek.
Başkan görevde olduğu sürece yargı önünde “dokunulmaz” olacak, aldığı kararlar ya da gerçekleştirdiği uygulamalar sebebiyle mahkemede yargılanamayacak ve sorgulama açılamayacak.
Başkanın yasa teklifi verme, tek başına anlaşmalar gerçekleştirme ve bütçe planları yapma yetkisi olacak.
Başkanın yetkilerini çok genişleten yeni anayasa taslağı parlamentonun yetkilerini ise oldukça kısıtlıyor.
Anayasada İslam konusuna da temas edilerek “Tunus, İslam ümmetinin bir parçasıdır. Canın, namusun, malın, dinin ve hürriyetin korunması gibi İslam’ın selim gayelerinin gerçekleştirilmesi konusunda devlet tek başına çalışmakla yükümlüdür.” deniyor. Tabii, böyle bir maddenin konulmasının iki önemli gayesi var: Birincisi, devletin İslam’ın temel gayeleriyle ilgili yükümlülük taşıyacağı mesajı vererek siyasi bir etki yapmak. İkinci ve asıl önemli gayesi ise bu alandaki çalışmalarda devletin tek yetki sahibi olduğu konusunda bir dayanak oluşturarak bu alandaki tüm çalışmaları devletin yakın takibi ve gözetimi altına almaya yapılacak itirazların önünü kesmek. Diktatörlüklerin en önemli özelliklerinden biri de bu tür sündürülebilir ifadeleri devlete, insanların inançları ve yaşayışları üzerinde de sıkı bir tahakküm ve takip yetkisi vermek için kullanmalarıdır. Bu, diktatörlük sistemlerinin insanların inançlarıyla ilgili faaliyetleri üzerinde bir egemenlik kurmayı önemsemelerinden kaynaklanır.