Mehmet Alkış Yazdı;
Afganistan’daki gelişmeler tüketim toplumu olmayan bir halkın varlığını farketmemize vesile oldu. Konu bu yönüyle de gündeme taşınmalıdır.
Mutluluğa ulaşmanın tek yolunun tüketim yarışına girmek olduğunu inanca dönüştüren egemen kültür giderek daha çok etkisi altına aldığı kitleleri adeta yeniden kurguluyor. İstisnalar dışında, dünyadaki toplumların neredeyse tamamını egemenliği altına bu kültürün kodlarını belirleyen ana güç hiç kuşkusuz sermayedir. Büyümek ve güçlenmek için sınır tanımayan ve her yolu meşru gören sermaye, yeryüzünün her köşesini pazar haline getirmek için kesintisiz çaba göstermektedir. Bu amaçla kullanılan en etkili araç devasa bütçeye ulaşmış bir sektör haline gelmiş olan reklamlardır. Daha çok satış için akla gelebilecek her yolu denemekte sakınca görmeyen reklamlar, insanların hayatına yön vermektedir. İhtiyaç kavramına yeni anlamlar yükleyerek günlük etkinlikler başta olmak üzere hayatın tüm aşamalarında belirleyici bir rol oynamaktadır.
Reklamlar, tüketimin mutluluk getireceğini ortak tema olarak işlemektedir. Öyle ki; televizyon, telefon ve sair iletişim araçları, tükettiğimizde sevinçten uçacağımızı anlatan renkli ve çekici reklam spotlarını zihinlere kazımak için sürekli çaba göstermektedir.
Nitekim gelir seviyesi uygun olanların en önemli etkinliği, eğlencesi, sohbet konusu, gösteriş ve büyüklenme aracı reklamlarla tanıştıkları tüketilen ürünlerdir. Reklamların sunduğu mutluluğa, geliri yetmediği için ortak olamadığını düşünenler ise; bu arzularını gerçekleştirmek için ileriye yönelik alışveriş hesapları ve planlar yaparak tatmin olma yolunu seçiyorlar. Elbette hayal kırıklığı, öfke, imrenme, eleştiri ve sövgü eşliğinde buna katlanıyorlar. Bazen de temel ihtiyaçlardan kısarak, ya da finans kuruluşlarına borçlanarak aslında zorunlu olmayan bu ihtiyaçları edinmek için çabalıyorlar.
Sokaklar cadde ve bulvarlara ayak atan herkesin gözüne ilk ilişen görüntüler, sık sık değişen renkli reklam görselleridir. Hangi çamaşırı giyeceğimizi, hangi elbisenin yakışacağını, saçımızı neyle yıkayacağımızı, ne yiyeceğimizi, nasıl vakit geçireceğimizi, nereleri gezeceğimizi, hangi vitaminleri kullanacağımızı, nasıl bir konut edineceğimizi, nasıl bir araca bineceğimizi, hayatımızı nasıl güvence altına alacağımızı, çocuklarımızın nasıl bir eğitim alması gerektiğini, haşereye karşı ne yapacağımızı, neyi nasıl içeceğimizi ve hemen her konuda reklamlar bizi kuşatma altına alıyor.
Din, tarih, bilim, ahlak, kadın, cinsellik, savaş, bitkiler, hayvanlar ve akla gelebilecek her konu tüketimi artırmak amacıyla araçsallaştırılıyor. Vatan sevgisi, savaşlar, kahramanlar, cumhuriyet, demokrasi, seçimler; özellikle bankaların faizli kredi reklamlarında tüketimi teşvik için kullanılan öğeler arasında önemli bir yer tutuyor.
İslam’ın yasakladığı faizle alınacak kredi sayesinde huzur içinde nasıl bir oruç tutulacağı, ardından nasıl mutlu bir bayram geçirileceğini işleyen reklamlar özellikle Ramazan ayı boyunca peş peşe sıralanıyor. Bunun için, Kuran’ın kapağını andıran resmin üzerine faiz oranını yazanlar bile oldu. Seccade, namaz, iftar sofraları, sahur, cami, mahya, iftar saati, ramazan davulu, imam veya müezzin gibi semboller sıkça kullanılanlar arasında bulunuyor. Dine karşı tutumuyla tanınan gazeteler bile Kuran mealleri, tefsirler ve çeşitli dinî kitaplar hediye ederek ramazandaki şölene katılıyorlar.
Son derece önemli bir konu da reklamlarda kadın bedeninin cinsel çağrışımlar yapacak biçimde kullanılmasıdır. Aynı zamanda bir yaşam tarzı da sunan reklamlar satışı artırmak maksadıyla teşhir edilmiş genç ve güzel kadın bedenini sık sık öne çıkararak ürünlerin çekiciliğini arttırmayı hedeflemektedirler. Otomobil, beyaz eşya, deterjan, dondurma, sakız gibi ülkemizdeki birtakım ürünlerin reklamları zihinlerde bu anlamda silinmez izler bırakmıştır.
Moda sektörü, kadınlarda mahremiyet fikrini ortadan kaldırmayı hedefleyen ve beğenilme güdüsünü temel alan bir strateji izlediğinden, kadın giyimi, konuyla ilgili en dikkat çeken örneklerden biri haline gelmiştir. Akla gelebilecek her seçenek deneniyor ve sık sık küçük değişikliklerle piyasaya yeni modeller sürülüyor. O kadar ki, önceleri yatak odasında giymekte tereddüt ettiği kıyafetlerin benzerlerini, kadınlar, şimdi sokakta giymekte sakınca görmüyorlar. Özellikle giyimin çok çeşitlenmesi ve özgürleşme adına geleneksel anlayışı tamamen terk etmesi ile kadın bedenin teşhirini kısıtlayan yaklaşım etkisini kaybetmiştir.
Dindışı düşüncenin ‘sonuca giden her yol meşrudur’ yargısını Machiavelli siyaset için, Kapitalizm kâr için geçerli saymıştır. Bu nedenle, kapitalizmin egemen olduğu dünyada maddi kazanç en önemli değer haline gelmiştir. İyi veya kötü işler yapmasına bakılmaksızın sermaye sahibi en değerli konumdadır. Amerikan dizilerinde çevirdiği entrikalarla sembolleşen Ceyar tiplemesinin sempatik gösterilmesinin arka planında bu yaklaşım yatmaktadır. Popüler kültürün sembol haline getirdiği kişilerin tümünde aynı değer yargısının belirleyici olduğu kolayca görülebilir. Bir zamanlar asillerin, din adamlarının, askerlerin yer aldığı sınıflar arası hiyerarşinin tepesini kapitalizmin ruhuna uygun olarak artık sermaye sahipleri işgal etmektedir.
Küreselleşen kapitalizm yalnız ekonomiyi değil bütün alanları kontrol altına alan mekanizmalarla gücünü artırmaya devam etmektedir. Reklam, moda, marka, müzik, sinema, televizyon, medya, teknoloji kapitalist tüketim düzenini geliştirmek ve büyütmek için seferber edilmiş alanlardır. En önemlisi, iktidarları belirleyen ve yönlendiren de sistemin ana unsuru olan ve küresel gücü de temsil eden sermaye sahipleridir.
Kâra endeksli bir sosyal hayatın şekillenmesi için gösteri ve teşhire yönelik karnavallar, kampanyalar, fuarlar ve günler biçiminde sayısız etkinliğe yer verilmektedir. Özellikle kadınlar ‘tüketim canavarı’nın dişlileri arasında birer ‘tüketim kölesi’ olmaya itilmektedir. Tek başına insanı metalaştıran bu örnek, tüketim için bütün değerlerin nasıl feda edildiğini ve gözü dönmüşlüğün geldiği düzeyi gösteren ibretlik bir veridir.
Konuyla ilgili tanımlama ve kavramların bu ölçüde çoğalıp zenginleşmesi tüketimin önemi, etkisi ve gücünü göstermektedir. Aynı zamanda, şu kavram ve sloganlar ile oluşan tüketim felsefesi düşünce dünyamızı şekillendirmektedir: “Tüketim Toplumu, Tüketim Çılgınlığı, Tüketim Körlüğü, Tüketim Canavarı, Tüketim Köleliği, Tüketim Cinneti, Tüketim Sürüleri, Bilinçli Tüketici, Gösterişçi Tüketim, İnsan Tüketen Hayvandır, Tüketiyorum O Halde Varım, Tüket Tüket Hayat Bundan İbaret, Tüketim Egemenliği, Tüketmek Yaşamaktır…ilh. ”
Tüketim, esas olarak yaşamak için gerekli ihtiyaçların karşılanmasıdır. Ancak dünya görüşlerine göre; anlamı, kapsamı ve amacı farklılaşmaktadır. Seküler düşüncenin aksine; Din/İslam, yaşamaya yetecek zorunlu ihtiyaçtan fazlasının tüketilmesini yasaklamıştır. Dünyayı iyi ile kötünün ayrışacağı sıkıntılı ve geçici bir sınama yeri saydığı için tüketimin haz ve mutluluğun aracı olarak kullanılmasına izin vermemiştir. Tüketim araçlarının meşru yoldan elde edilmesini de temel şart saymıştır..
Kaynak: Farklı Bakış